“Lütfen ayakkabılarınızı ve egonuzu dışarıda bırakınız”

​“Lütfen ayakkabılarınızı ve egonuzu  dışarıda bırakınız”
​“Lütfen ayakkabılarınızı ve egonuzu dışarıda bırakınız”

Kuzeybatı Londra’da cadde üzeri bir dükkân. Kepengi yüksekçe açılmış, tavandan inen vitrin camlarının arası iki yana açılan ahşap bir kapı. Eski usul demir döküm tokmaklarında “Ya Fettâh” ism-i şerîfi.

Bir dükkân…

Rumi's Cave ,kuzeybatı Londra'da yer alıyor.
Rumi's Cave ,kuzeybatı Londra'da yer alıyor.

Kuzeybatı Londra’da cadde üzeri bir dükkân. Bir yanı ayakkabıcı diğer yanı Hint lokantası. Ayakkabıcı olan, Polonya Yahudisi Ruth teyze. Yaşı 80’nin üzerinde. Dükkânı erkenden açıp geç saatlere kadar çalışır. Tek otobüsle gittiği Yukarı Yahudi Mahallesi’nde evi. Şu daracık dükkânda yüzlerce çift ayakkabının nerede, hangi ölçüde olduğunu bilir. İyi esnaftır anlayacağınız. Uzaklardan özel müşterileri gelince onlarla uzun uzun oturur.

Caddeden geçen genç birini yakalayınca da saatlerce bırakmaz. Geniş bir film arşivi var. Kirk Douglas filmlerinden, History kanalındaki belgesellerden anlatır da anlatır. Not dahi aldırır, muhakkak izle, sonra konuşuruz diye.

“Yarın ne olacağını bilemezsin, siz yarının toplum liderleri olacaksınız, ona göre bilginizi, tecrübenizi edinin” der gençlere. Vakıf işlerinde organize, sosyal ve kültürel projelerle Yahudi toplumuna kaliteli işler çıkartan bazı kuruluşları nasıl örnek almaları gerektiğini anlatır durur.

Kısa bir süre evvel kansere yakalandı ve kemoterapi tedavisi için hastanede olduğu günlerde, aksilik bu ya, dükkânının tavanı çöktü. Ortalık savaş alanı, dükkânın arka kısmına geçiş kapandı. Ne dokundurtuyor ne de sigorta şirketine güven duyuyor.

Dertli başı, yarı yıkık dükkânıyla ara ara yan komşusuna misafir oluyor, dert anlatıp bir çorbalarını içiyor.

Kepenkleri öğleden sonra açıp, akşamın erken saatlerinde kapatan bu Hint lokantası, paket servis usulü ve siparişle çalışıyor. Böyle tat Central London’da zor bulunur. Ramazanlarda müşterisine hayli cömert olan, kafa dengi bir sahibi var.

Rumi’s Cave’e Hoş Geldiniz

  • Bu iki dükkânın arasında da bir dükkân var. Kepengi yüksekçe açılmış, tavandan inen vitrin camlarının arası iki yana açılan ahşap bir kapı. Eski usul demir döküm tokmaklarında “Ya Fettâh” ism-i şerîfi.

Ne ola ki bu kapının içinde? Fikir yürütmek güç. Camdan bakınca duvarlarda hüsn-i hat, ebru, minyatür eserler. Bir galeri mi? Girince yerler halı döşeli, cemaat cuma vakti saf tutmuş. Burası bir mescit mi?

Şimdi şöyle: Bazen bir canlı müzik bazen bir film perdede. Bazen uzunca bir yer sofrası kurulmuş oluyor yahut bir zikir meclisi sufilerle. Neredeyiz acaba?

  • “Lütfen ayakkabılarınızı ve egonuzu dışarıda bırakınız” levhası asılı ayakkabılığa. Duvarda da sizi karşılayan bir yazı: “Celaleddin Rumi’nin mirasından ilham alan alternatif bir cemiyet mekânı, sanat ve etkinlik merkezi: Rumi’s Cave’e hoş geldiniz!”

Bir vaha

 Rumi’s Cave haftanın neredeyse her günü herkese açık, sallama da olsa bergamotlu, naneli, kakuleli çayı ve aperatifleri eksik olmaz.
Rumi’s Cave haftanın neredeyse her günü herkese açık, sallama da olsa bergamotlu, naneli, kakuleli çayı ve aperatifleri eksik olmaz.

Rumi’s Cave haftanın neredeyse her günü herkese açık, sallama da olsa bergamotlu, naneli, kakuleli çayı ve aperatifleri eksik olmaz. Londra’nın zamansız yağmurlarından, sahte gülüşlü insanından bunalıp, bir güler yüz, sıcak bir çay, iki kelam edecek bir dost arayanların çıkageldiği mütevazı bir mekân. Çıkagelinen bir yer evet.

Geçerken bir uğrarlar, ikindiyi kılıp çıkarlar, burada. Akşamları ve hafta sonları çok çeşitli etkinliklerin, sohbet ve buluşmaların olduğu bir etkinlik merkezi aslında. Merkez dendiğine bakmayın ama. Hepi topu bir buçuk göz oda.

Etkinlikler neler mi? Çoğu ayda, bir kısmı da haftada bir olan etkinlikler var burada. Bunlar arasında Salam Sundays ve Open Mic Night en popüler olanları.

Salam Sundays’de, her ayın son pazar günü mekânın da kurucusu olan Şeyh Babikir yıllardır düzenli sohbetler veriyor. Güler yüzlü, esprili, babacan şeyhin sohbetini dinleyip dostlarla buluşuyorlar. Tek başına gelip tek başına ayrılanlar olmuyor.
Salam Sundays’de, her ayın son pazar günü mekânın da kurucusu olan Şeyh Babikir yıllardır düzenli sohbetler veriyor. Güler yüzlü, esprili, babacan şeyhin sohbetini dinleyip dostlarla buluşuyorlar. Tek başına gelip tek başına ayrılanlar olmuyor.

Salam Sundays’de, her ayın son pazar günü mekânın da kurucusu olan Şeyh Babikir yıllardır düzenli sohbetler veriyor. Güler yüzlü, esprili, babacan şeyhin sohbetini dinleyip dostlarla buluşuyorlar. Tek başına gelip tek başına ayrılanlar olmuyor.

Sohbet sonrası birlikte ya bir yemeğe ya da bir Londra havası almaya çıkıyorlar. Şeyhin tertemiz İngilizcesiyle anlattıkları, sohbete susamış sinelere şifa oluyor. Batı’daki günümüz insanının sosyal ve manevi arayışlarına cevaben Ehl-i Sünnet çizgisinde birtakım pratik öneriler sunuyor.

Open Mic Night, her ayın son cumartesi gününde. Hikâye, şiir ve şarkıların akşamı. On sekizinde Somalili bir genç yeni bestesini paylaşıyor ve ihtiyar İtalyan Vito, “How to die?” şiirini okuyor, kırk yıl evvel genç yaşta ölen dostunun anısına.

  • We have to know how to die,
  • To die in ourselves
  • In the egoism of our past
Amerika’dan, Kanada’dan, Yemen’den kimi âlim kimi şair gelenler oluyor. Bazen tasavvuf sohbeti, bazen felsefeye giriş dersleri veriliyor. Gün oluyor bir belgesel filmine, gün oluyor bir Pop Art sergisine rastlayabiliyorsunuz.
Amerika’dan, Kanada’dan, Yemen’den kimi âlim kimi şair gelenler oluyor. Bazen tasavvuf sohbeti, bazen felsefeye giriş dersleri veriliyor. Gün oluyor bir belgesel filmine, gün oluyor bir Pop Art sergisine rastlayabiliyorsunuz.

Büyük iddialardan uzak, herkesin ilgisine hitap edebilecek programlarla Londra’nın giderek yalnızlaşan insanına kapılarını açıyor.

Kuruluşu

2012 yılında ilk olarak bir “charity shop” ve kafe olarak açılan Rumi’s Cave, zamanla ve genç gönüllülerin de desteğiyle çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapmaya başlamış, dilden dile yayılmış.
2012 yılında ilk olarak bir “charity shop” ve kafe olarak açılan Rumi’s Cave, zamanla ve genç gönüllülerin de desteğiyle çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapmaya başlamış, dilden dile yayılmış.

İlkin, dünya coğrafyasında meydana gelen doğal afetlere yönelik insani yardım amaçlı kurulmuş. İsmini bu vakıf faaliyetlerinin birinde Pakistan’da gördükleri bir Rumi’s Cafe’den almış. Bir göz odalık bir yer olunca da cave adı konmuş.

Daha sonraları gençliğin soru(n)larına cevap niteliğinde yerele yönelmiş. 2012 yılında ilk olarak bir charity shop” ve kafe olarak açılan Rumi’s Cave, zamanla ve genç gönüllülerin de desteğiyle çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapmaya başlamış, dilden dile yayılmış. İhtiyaç ve beklentilere göre bir şekil alıp bugünlere kadar gelmiş.

Şeyh Ahmed Babikir

  • Bu mütevazı girişimin arkasında Sudan asıllı Kadirî şeyhi Şeyh Ahmed Babikir var. 77’de eğitim için gelmiş ve bir Pakistanlı hanımefendiyle evlenip kırk yılı aşkındır bu diyarda. Uzun zaman Yusuf İslam’ın kurucusu olduğu Islamia Schools’da hocalık yapmış ama daha ziyade her cumartesi düzenlediği Delailü’l-Hayrat halkası ve hadra zikriyle biliniyor. İngiltere’deki çeşitli üniversitelerde “Islamic society”lerin -Müslüman öğrenci kulüplerinin- davetiyle birçok seminerler verirken, ilme ve öğrenmeye meraklı birçok gencin Urduca yahut Arapça konuşulan camilere kanının bir türlü ısınmadığını ve oralarla sağlıklı bir ilişki kuramadıklarını fark etmiş.

İngiltere’nin bireysel kültüründe doğup büyüyen Müslüman çocukların hem öğrenip hem sosyalleşebileceği ve birlikte bir şeyler üretebileceği mekânlar bulabilmesi herkesin gettolar hâlinde yaşadığı bir şehirde hiç kolay değil. Bu ihtiyaca cevaben gençlerin hem kendilerini yargılanma endişesi taşımadan ifade edebilecekleri hem de kültürel etkileşime imkân veren bir yer açma fikri böylelikle doğmuş.

Kimler Gelip Geçer

Gönüllü bir girişim olarak başlayan ve sınırlı imkânlarla kapısını açık tutmaya çalışan Rumi’s Cave’in mutfağında küçük bir ekip var. Samimiyeti ön planda tutarak çalışan bu ekip, insanlardan gelen isteklere olabildiğince karşılık üretmeye, kimseyi geri çevirmemeye gayret ediyor.
Gönüllü bir girişim olarak başlayan ve sınırlı imkânlarla kapısını açık tutmaya çalışan Rumi’s Cave’in mutfağında küçük bir ekip var. Samimiyeti ön planda tutarak çalışan bu ekip, insanlardan gelen isteklere olabildiğince karşılık üretmeye, kimseyi geri çevirmemeye gayret ediyor.

Londra’da yetmiş iki değil dünyanın her milletinden insan var. Öyle olunca Rumi’s Cave’e de her diyardan insan uğruyor ve bu bir buçuk göz odaya kendi hikâyesinden muhakkak bir şeyler taşıyor.

Kendi hâlinde öğrenci, öğretmen, muhasebeci ve mahalleli esnaf kadar yavaş yavaş isim yapmaya başlamış birçok şair, film yapımcısı, hip-hop sanatçısı insanın yolu da buraya düşüyor. Tek tek bakınca Cave’in ekmeğini yemiş, suyunu içmiş nice acılı tatlı eksantrik hikâye ve kişilik var.

Gönüllü bir girişim olarak başlayan ve sınırlı imkânlarla kapısını açık tutmaya çalışan Rumi’s Cave’in mutfağında küçük bir ekip var. Samimiyeti ön planda tutarak çalışan bu ekip, insanlardan gelen isteklere olabildiğince karşılık üretmeye, kimseyi geri çevirmemeye gayret ediyor.

Brüksel’deki Hip-Hop Festivali’nden yeni dönen Poetic Pilgrimage adlı hip-hop ikilisinin bir yarımı Jamaikalı Sukina, Venedik Bienali Diaspora Pavyon’undaki performansıyla Farsi şair Abbas Zahedi, geleneksel dövüş sanatları ustası Mısırlı Sohaib ve ismi tüm şehirde dervişe çıkmış peyzaj mimarı Kıbrıslı Kenan, Cave’in gelip geçmiş duayenlerinden bazıları.

Cuma vakti - Fehim amcanın yemekleri

Cave’de cumaları genç küçük bir cemaat oluyor, hanımlar ve beyler. Hutbeyi İngilizce dinleyebildiğiniz için şanslısınız, nitekim birçok mescitte bu ya Arapça ya da Urduca. Fehim amca cemiyetin en eski, en yıldız ismi. Yakın tarihe tanıklığı muhakkak kayda alınmalı. Tanışmadığı isim, konuşamadığı dil, gezmediği ülke yok.

Sadaka niyetiyle her hafta getirdiği ev yemekleri, yoğurt ve tatlıları yine kendi eliyle servis ediyor. Bu sofraya “Cave ehli”yle birlikte mahallenin büyükleri, bazen Amerikalı öğrenciler ve Avrupa şehirlerinden dostlar da konuk oluyor. Çaylar, sohbetler... Öylece akşam ediliyor.

Ramazan Akşamları

Ailesinden uzakta yahut ayrı, görüp görüştüğü kimsesi az, kiraya kaldığı küçücük odalarda yaşamaya çalışan Londra insanına şehrin başka birçok merkezi gibi Rumi’s Cave de sofralarını açıyor. Birkaç yıldır da iftar öncesi her akşam Ramazan sohbetleri oluyor farklı konu ve konuşmacılarla. Sohbet, iftar, teravih derken sahura kadar uzanan muhabbetli geceler hatırda kalacak cinsten.

Rumi’s Kitchen - Care - Retreat

Kitchen, hafta sonları üç ayrı caminin lokalinde değişerek hizmet veriyor. Gönüllü genç şeflerin hazırladığı mükellef bir sofra ile evsizlere, gariplere, göçmen işçiler ve kimsesizlere kapılarını açıyor.
Kitchen, hafta sonları üç ayrı caminin lokalinde değişerek hizmet veriyor. Gönüllü genç şeflerin hazırladığı mükellef bir sofra ile evsizlere, gariplere, göçmen işçiler ve kimsesizlere kapılarını açıyor.

Rumi’s Kitchen ve Care adıyla iki ayrı faaliyet de Rumi’s Cave bünyesinde yürütülüyor. Kitchen, hafta sonları üç ayrı caminin lokalinde değişerek hizmet veriyor. Gönüllü genç şeflerin hazırladığı mükellef bir sofra ile evsizlere, gariplere, göçmen işçiler ve kimsesizlere kapılarını açıyor.

Dışarıda bir restoranda sıcak yemek yeme fırsatı bulamayan “Tanrı misafirleri”ne birinci sınıf yemek servisi burada yapılıyor. Kahveler, ara sıcaklar, ana yemek, bazen kültürel etkinlikler eşliğinde. Gelenlerin çoğu İngiliz ve Avrupalı. Tabii ana gaye, misafirlerin her biriyle yakından alakadar olmak. Hâllerini hatırlarını sorup, elden geldiğince destek çıkabilmek. Bu bazen sağlık hizmetleri, bazen üst baş alışverişi şeklinde oluyor.

Rumi’s Care, evinde ya da hastanelerde ziyaretçisi olmayan, yalnız ve hasta bir şekilde ölümü bekleyen insanları ziyareti, çiçek çikolata götürüp onlarla sohbet etmeyi amaçlayan bir girişim.

Rumi’s Retreat, Londra’nın stresli rutininden biraz uzaklaşıp, bilgiyi amele dönüştürmeyi amaçlayan sohbet içerikli kamp programları organize ediyor.

Rumi’s Retreat, Londra’nın stresli rutininden biraz uzaklaşıp, bilgiyi amele dönüştürmeyi amaçlayan sohbet içerikli kamp programları organize ediyor. Farklı şehir ve ülkelerden katılımla, gençlerin ve ailelerin ilgi gösterdiği popüler bir etkinlik konsepti bu. Dinî içerikli derslerin dışında, kültür etkinlikleri ve geziler de konseptin içinde.

Her yaz Granada’nın kuzey doğusunda bulunan eşsiz Al Queria de Rosales sosyal tesislerinde düzenlenen program, geçen nisan ayında Shems Friedlander, Savaş Ş. Barkçin ve Bilal Kuşpınar’ın katılımıyla da ilk kez İstanbul ve Konya’da gerçekleşmiş oldu.

  • Şair Ahmet Murat’ın tweetlediği gibi: “Dünyanın yarısından çoğunda büyü etkisi yapacak bir cümle biliyorum: ‘İstanbul’dan geldim’, deyip Cave’e uğramalı.”

Popülerlik kıskacında kendine bir istikamet arayan gençliğin derdiyle dertlenenlere selam olsun.