Mahfil ile medya arasında

Edebiyatta başarının sırrı çalışmak değildir, dostum, sadece başkalarının emeğini sömürmek gerekir. Gazete sahipleri birer müteahhit, bizse işçiyiz.
Edebiyatta başarının sırrı çalışmak değildir, dostum, sadece başkalarının emeğini sömürmek gerekir. Gazete sahipleri birer müteahhit, bizse işçiyiz.

Braudel okumalarımdan kapitalizmin bir suç ortaklığı olduğunu öğrenmiştim; topluma karşı büyük sermaye ile devletin suç ortaklığı. İnsanlığın Komedyası, bu suç ortaklığı karşısında ancak suç işleyebilecek kadar cesur olanların ayakta kalabileceklerini haykırıyor: “Suç işlemeyen mahvolacaktır!”

İstanbul görmüş abileri ne kadar kıskanırdık, Allah’ım! Hele bunların “Fırıldak Nuri” olanlarını dinlerken adeta kendimizden geçerdik. İstanbul öyle bir yermiş ki, hangi kapıyı çalsan, dakkasında içeri buyur ederlermiş. Ardından bi cümbüş, bi cümbüş ki, sormayın! İstanbul’un bazı semtlerinde, yakın zamanlarda adları değiştirilen bir takım mahalle ve sokak isimleri de bu mavalları haklı çıkarıyor gibiydi: Pürtelaş Mahallesi, Sormagir Sokak…

Dinleyecek çok şeyi oldu dünyanın.
Dinleyecek çok şeyi oldu dünyanın.

Yıllar sonra Adorno’nun o kısa ama müthiş Balzac etüdünü okuduğumda, Paris de Fransızların İstanbul’uymuş dedim. Belki her memleketin kendi Parİstanbul’u vardır! Payitaht, taşradan gelenleri itici bir pankartla karşılıyor gibidir: “Kapalıdır!” Evet, şaşkın taşralıya bütün kapılar kapalıdır, özellikle görkemli konaklar. İşte tam da o zaman hayal gücü, taşralının imdadına yetişir. Kapalı kapının ardında olan biteni, bir film senaryosu gibi “aklından yazmaya” başlar. Bizim Ağrı’da Fırıldak Nuri’lerden dinlediklerimiz meğer Paris’te fasikül fasikül basılıp, roman diye satılıyormuş! Romancıların kralı da Honore de Balzac imiş!

  • Adorno’ya göre edebiyatta ilk Parisli köylü galiba Balzac’tır. Payitahta yeni gelen taşralıların gözünde “kilit altındaki her şey geneleve benzer biraz, gizemlidir ve yasaklananın kışkırtıcılığıyla doludur.” Balzac’ın bu kapalılığa cevabı nedir? Şudur: “Pekâlâ, o kapıların ardında olup biteni ben de kendim tasavvur edip bulacağım, dünyanın da dinleyecek bir şeyleri olacak böylece.”

Dinleyecek çok şeyi oldu dünyanın. İnsanlığın Komedyası, insanların artık “kendi toplumsal işlevleriyle örtüşmediğini”, bundan da akıl almaz bir yabancılaşma ve hayal kırıklığı doğduğunu bölüm bölüm ifşa eden bir Bin Bir Gece olup çıktı… “Gelişmiş kapitalizmde insanların tiyatro maskeleri olduğunu entelektüel sezgisiyle kavramış olan Balzac”, toplumsal ‘sistem’in ruhuna öylesine nüfuz etti ki, kapalı kapıların ardında olan biteni, orada bulunanlardan daha iyi “görebildi”.

Braudel okumalarımdan kapitalizmin bir suç ortaklığı olduğunu öğrenmiştim; topluma karşı büyük sermaye ile devletin suç ortaklığı. İnsanlığın Komedyası, bu suç ortaklığı karşısında ancak suç işleyebilecek kadar cesur olanların ayakta kalabileceklerini haykırıyor: “Suç işlemeyen mahvolacaktır!”

İnsanlar fikirlerden önemlidir!

Paris’te kendisine belki birkaç yıl yeter zannettiği paranın çoğunu daha şehre ayak basmadan harcayan Lucien, başkent mağazalarının lüksü karşısında “kendini son derece küçülmüş” hisseder. “Memleketinde bir mevki sahibi iken Paris’te bir hiç haline gelmek,” derece derece intibak edilmesi gereken bir durumdur; “birinden ötekine birdenbire geçiverenler benliklerinin yıkıldığını hissederler.” Daha ilk gece seyrettiği temsille, taşra hayatı hakkındaki düşüncelerinden birçoğu “hiç farkında olmadan” buharlaşır. “Çevre genişliyor, cemiyetin ölçüleri değişiyordu.” Etrafındaki insanların gömleklerinden ceketlerine, boyunbağlarından bastonlarına kadar birçok ayrıntıya gözleri takılan taşralı şair, “ne çok anlamsız şeyin bu hayatta zorunlu olduğunu” kavrıyor ve “geçinmek için büyük bir servet gerektiğini düşünerek” titriyordu. Daha ilk günden, şiir tutkusunun yerini para hırsı almaya başlamıştır!

Parası azalmaya başlayınca ucuz bir bolkepçe lokanta olan Flicoteaux’ya dadanır.
Parası azalmaya başlayınca ucuz bir bolkepçe lokanta olan Flicoteaux’ya dadanır.

Parası azalmaya başlayınca ucuz bir bolkepçe lokanta olan Flicoteaux’ya dadanır. Orada ilk tanıştığı Ertuğrul Özkök olur, Mehmet Barlas mı yoksa? Yok yok, Güneri Civaoğlu. Etienne Lousteau ile en iyi o kafiye oluyor! Etienne de, Lucien gibi taşradan gelmiş, bazı gazetelerde tiyatro değerlendirmeleri yazarak “yolunu bulmaya” çalışıyordu. Sadece parasız kaldığı dönemlerde damlardı bolkepçe lokantasına.

Lokantada bir de Daniel d’Arthez ile tanışır Lucien, elinde topu topu 120 frankının kaldığı bir demde. Daniel, şairin cevherini de, bozulmaya yüz tutan niyetini de kavramış gibidir. Ona dehanın sabır demek olduğunu hatırlatıyor. “Büyük adam olmak kolay değil. Deha, eserlerini göz yaşlarıyla sular.” Lucien, güzelim eserine yayıncıların hiç iltifat etmediğinden yakınır. Daniel, kalemine güveniyorsa, başlangıçtaki zorluğun hiç önemli olmadığını söyler. Onu kaldığı odaya götürürken, yeni arkadaşının odayı sıcak bulması için saatini rehin vererek bi kucak odun alır. Tam yedi saat Lucien’in romanını dinler. “Daniel, tek kelime söylemeden, dinî bir huşû ile dinledi. Yazarların zevkini ispat eden en nadir delillerden biridir bu.” Lucien’in eserini güzel bir taklit diye niteleyen Daniel, “derin metafizik bilgiye sahip olmadan seçkin bir kabiliyetin ortaya çıkamayacağını” belirtir. Ve onu Mahfil’deki arkadaşlarıyla tanıştırmaya karar verir.

Mahfil, farklı fikirlerde dokuz duygudaşın karargâhıydı. Daniel d’Arthez kralcı, Michel Chrestien Avrupa Federasyonu taraftarıydı.

Fulgence Ridal, Leon Giraud’nun felsefi öğretileriyle dalga geçiyor, o da tutucu d’Arthez’e aile kurumunun ve Hristiyanlığın ölüm döşeğinde yattığını söylüyordu. Bir fikir platformuydu Mahfil, münzevi bir özgüven kalesi. “Hepsi de kavga etmeden tartışırlardı. Kendilerinden başka dinleyicileri olmadığı için hiç gurura kapılmazlardı. Boşa çıkmış umutlarımızın, kısır kalmış kabiliyetlerimizin, kaçırılmış başarılarımızın, hırpalanmış iddialarımızın korkunç hazinesi olan haset onlara yabancıydı.”

İnsanların fikirlerden önemli olduğunu kanıtlıyordu Mahfil. Ortak bir şeref duygusunda birleşiyorlardı, o kadar! Şeref ve itimat. “İlişkilerinin saflığı, sözlerinin neşesi bundan ileri geliyordu. Dert ve sevinçlerini birbirlerine açar, bütün varlıklarıyla düşünür ve acı çekerlerdi.” Bu duygu federasyonuna kabul edilen Lucien, diğerleriyle eşit muamele gördü. Orada şiiri ve güzelliği temsil eden şair, soneler okudu ve pek beğenildi. Parasının tükendiği sezilince hemen elbirliği ile kendisine 200 frank verildi; ailesinden para gelince iki gün sonra da borcunu ödemeye kalktı. Mahfil’den kopuşun ilk işareti oldu bu. Bu adam çok kibirli, diye yorumladı Chrestien. D’Arthez, şairdir! dedi. Giraud, göreceksiniz dedi, “bu adam şafak sökmeden çalışma davasına ihanet ederek Paris’in basın ve zevk ü safa âlemine karışacak.”

Mahfil’i terk edip medyaya yanaşan Lucien ilk gazetecilik dersini Lousteau’dan alır: “Edebiyatta başarının sırrı çalışmak değildir, dostum, sadece başkalarının emeğini sömürmek gerekir. Gazete sahipleri birer müteahhit, bizse işçiyiz. Kabiliyetliyseniz, bu mücadele amansız olacaktır; çünkü en büyük nimet kabiliyetsiz olmaktır.” Sonra Nathan’la tanışır Lucien ve eserini çok sevdiğini söyler. Fakat bu çapta bir şairin, bir gazeteci karşısında çok alttan alan bir tarzda konuşmakta olduğunu görünce şaşırır. “Hele ilk kitabınızı çıkarın da görüşürüz,” der Nathan. “Sabahları gazetemin görüşlerini paylaşırım, akşamları canımın istediğini düşünürüm, geceleri ise bütün yazarlar sarhoştur zaten.”

Para, fikre hükmeder!

Yeni çevresi genişlemeye başlar. Florine ve Coralie ile tanışır, genç ve güzel iki tiyatro oyuncusu; masraflarını karşılayan birer yaşlı aşığı vardır ikisinin de. Edebi sohbetlerde söz dönüp dolaşıp para ve servete gelmektedir. “İki saatten beri, Lucien’in gözleri önünde her şey para ile çözülüyordu. Tiyatroda olduğu gibi, yayın ve gazetede de sanat ve şerefe metelik veren yoktu. Para denen kocaman rakkasın vuruşlarının, birer çekiç gibi kafasına ve kalbine indiğini duyuyordu.”

İyi kalpli iseniz kötü olmaya bakın.
İyi kalpli iseniz kötü olmaya bakın.

Daha ilk tiyatro değerlendirmesinde usta bir yazar olabileceğini kanıtlayan Lucien, hızla yükselmeye başlar. Coralie’ye tutulur, Coralie de ona. Etrafındaki yeni insanları Mahfil’in ağırbaşlı ve ciddi adamlarından üstün bulmaya başlar. Yüksek kaliteli şaraplar içer, leziz yemekler tadar. Bir içim sudur sevgilisi. “Mahfil, bu soylu düşünce yuvası, bu kadar büyük bir çekim karşısında yıkılmaya mahkûmdu.” Lucien’i daha işin başında fazla hayallere kapılmış bulan tecrübeli Hector Merlin, onu dostça (!) uyarır: “(Medyada) hepimiz hâlin gereklerine göre birbirimize dost yahut düşmanız. İyi kalpli iseniz kötü olmaya bakın. Yükselmek için herkesi, hatta dostlarınızı bile gücendirin, onurlarını kırın; herkes sizi el üstünde tutacaktır.”

  • Lousteau ona liberal bir gazetede işe başlamasını, sonra gelişmelere/pazarlıklara göre konum belirlemesini öğütler. Önce ‘çekinilecek bir adam’ olduğunu kanıtla! “Hükümet tarafına geçmek istersen, çekinilir bir insan olduktan sonra çok daha müsait şartlarla gidebilirsin.” Finot’nun gazetesine giren Lucien, Papatyalar başlıklı şiir kitabını basmaya yanaşmayan yayıncı Dauriat’a ders olsun diye, kitabını yayınladığı Nathan aleyhine yazmaya kışkırtılır. “Nathan’ı hepimiz severiz, ama gene de ona hücum edeceğiz.”

Yayın kralı Dauriat tam bir profesyoneldir. Lucien’in iyi bir şair olduğunu kabul etmekle beraber, ‘verimli’ olabileceğinden kuşkuludur. “Verimli olacak mısınız, durmadan soneler yumurtlayacak mısınız? On cilt haline gelecek misiniz? Bir ticaret işi olacak mısınız?” Kabiliyetli şairin, şiirin ağır maliyetini kaldıramayacağı kanaatindedir Dauriat: “Hayır, nefis bir nesirci olacaksınız; çok zeki ve kabiliyetlisiniz, bunları bir takım kafiye bozuntulariyle ziyan etmeniz günah olur. Gazetelerde yılda 30 bin frank kazanacaksınız, bunu beyitlerinizin ve daha başka zırıltılarınızın size güçlükle getireceği 3 bin frankla değişemezsiniz!.. Zengin olduğunuz zaman şiir yazarsınız.”

Yayıncıya çok kızan Lucien, buna rağmen Nathan aleyhine yazmak istemez. “Bu kitabın aleyhinde ne söylenebilir ki? Güzel bir eser!” Lousteau, ona “mesleğini öğren” der, “dostum, gazeteci demek cambaz demektir, mesleğin biçimsiz taraflarına alışman gerek.” Lucien’in hazırladığı aleyhte metin yayıncıya ulaştırılınca, gönülsüz barışa yanaşır ve şiir kitabı için tam 3 bin frank peşin ödeme yapar. Neden mi? “Kitapçılıkta yeni eserler ticareti şu kurala dayanır: Beyaz kağıdın topu 15 franktır, basılınca, başarıya göre ya 5 frank eder, ya 500. O devirde bu parasal davayı halleden, lehte veya aleyhte bir makaleydi.”

Buna rağmen Lucien matbuat alemine bir türlü ısınamıyordu. Onu gayrete getirmek için, “bizler cümle tüccarlarıyız ve bu ticaretle geçiniriz,” diyordu Vernou; “büyük bir eser meydana getirmek istediğiniz zaman ruhunuzu oraya dökebilir, ona bağlanabilirsiniz; ama bugün okunup yarın unutulan makaleler bizim için ancak verilen para değerindedir.”

Lucien’in liberallikten kralcılığa doğru çark edeceğini haber alan Mahfil, son bir uyarı görevi yapmak ister ve ona bir heyet gönderir.
Lucien’in liberallikten kralcılığa doğru çark edeceğini haber alan Mahfil, son bir uyarı görevi yapmak ister ve ona bir heyet gönderir.

Paris’i iki hükümdar yönetiyordu: Para ve asalet. Basın yoluyla paraya ulaşan Lucien, Paris’e ayak basınca kendisini terkeden Madam Bargeton’a karşı içinde soyluluk ateşi uyanmaya başlar. Kendisiyle görüştüğü Rethore dukası bakın ona bu yolda nasıl akıl verir:

“Kralcı olmalıydınız. Zeki ve nüktedan olduğunuzu gösterdiniz, şimdi de sağduyu sahibi olunuz. Liberaller sizi asla kont yapamazlar! Kralcı hükümet er geç basının hakkından gelecektir. Güç sahibi olmak için şu son özgürlük anlarından faydalanın. Birkaç yıla kalmaz, bir isim, bir ünvan Fransa’da istidat ve kabiliyetten daha emin birer servet olacaktır. Şimdilik liberal olduysanız, kral taraftarlığınızı da değeri pahasına satmak amacıyla kullanın!”

Lucien’in liberallikten kralcılığa doğru çark edeceğini haber alan Mahfil, son bir uyarı görevi yapmak ister ve ona bir heyet gönderir. D’Arthez: “Ültraların safına geçecek olursanız seciyenizi ebediyen lekelemiş ve varlığınızı kirletmiş olursunuz. Ne kadar zayıflamış olsa da, dostluğumuz adına, kendinizi bu şekilde lekelememenizi yalvarmaya geldik. Romantiklere, sağcılara ve hükümete hücum ettiniz. Şimdi de hükümeti, sağcıları ve romantikleri savunacaksınız!”

  • Akacak kan damarda durmaz. Önce liberal olan Lucien, sonra kralcılığa çark eder. Mahfil arkadaşlarının aleyhinde bile yazar. Sonuç? Onu da siz Balzac gibi kendiniz hayal edip bulun. Bulamıyorsanız, medyada bir süre staj yapın!