Şairler sahnede

​Şairler sahnede bir dönemin şiir matineleri
​Şairler sahnede bir dönemin şiir matineleri

Teknolojinin henüz bizi ele geçiremediği, şiire ve şaire vasıl olmanın emek istediği, insanların interneti açıp sevdiği şiirleri tek bir tıkla, üç dört farklı yorumla dinleyemediği zamanlardı. İnsanlar o sihirli sözleri duymak için bilet alır ve pürdikkat şairleri kendi sesinden dinlemeye şiir matinelerine giderlerdi.

Bu matinelerde sadece şiir söylenmiyordu. Şiirini söyleyen şair, sahne sanatlarına da hâkim olduğunu gösterirken; dinleyenlerin karşısına bir nevi aktör olarak çıkıyordu.

Matinelerde gösterilen bu “artist” tavrın en meşhur kahramanı da Attilâ İlhan idi. Salondaki havayı değiştirmek için adının okunması yeterdi. Çerçevesiz gözlüğü, siyah balıkçı kazağı, atkısı, dağınık saçlarına berrak sesini de ekleyen şair, hususiyetle genç kızların alakasını celbederdi. Salondaki dinleyicilerin hâlet-i ruhiyesine göre hangi şiirleri okuyacağını seçerdi. Dinleyenler, şairle şiiri bir bütün olarak görüp, duyup ve hissedip tam olarak bir aktörlük performansına şahit olurdu.

Dinleyiciler kadar Attilâ İlhan’ın kendisi de bu matinelerde neşe ve tatmin bulurdu. “Aysel git başımdan, ben sana göre değilim” dizesini söylerken, zannederdiniz ki Aysel o an orada ve Attilâ İlhan, Aysel’i hakikaten kovuyor ve birden “kötü, karanlık, çirkin” bir adam oluveriyor. Matine manalı bir şiirle nihayete ererdi: “Belki gelmem, gelemem; beş dakîka bekle git” der ve sahneden ayrılırdı. İşte o zaman şiir hakiki bir cesamete bürünürdü. Şiirin hakiki bir şiir olması, söyleyenin ve dinleyenin, kendini şiirin içinde “oralı” hissetmesi hâlinde mümkündü.

Attilâ İlhan, Aysel’i hakikaten kovuyor ve birden “kötü, karanlık, çirkin” bir adam oluveriyor
Attilâ İlhan, Aysel’i hakikaten kovuyor ve birden “kötü, karanlık, çirkin” bir adam oluveriyor

Şiir matineleri hakkında en teferruatlı malumatı hatıralardan okuyoruz. Bu hatıralardan okuduğumuz kadarıyla Attilâ İlhan’dan sonra en gözde şair Özdemir Asaf idi. Şair Ülkü Tamer’in Yaşamak Hatırlamaktır kitabından o günleri şöyle okuyoruz:

1950’lerin sonunda edebiyat matinelerinin yıldızı Özdemir Asaf’tı. Sahneye adımını attığı anda kıyamet kopardı; salon alkıştan inlerdi. Özdemir Ağabey, mikrofonun başına geçer, sessizce dinleyicileri süzmeye başlardı. Kahkahalar, alkışlar... Konuşacakmış gibi ağzını açardı Özdemir Ağabey, bir şey söylemez susardı. Kahkahalar, alkışlar... Sonra başlardı şiir: “Sana gitme demeyeceğim, ama gitme Lavinia…”

Lavinia, Troya Savaşı’daki kahraman Aineias’ın eşinin ismiydi. Özdemir Asaf’ın Lavinia’sını duyan iyi okur, Melih Cevdet Anday’ın “Troya Önünde Atlar”ını hatırlayıp bu iki sevgiliyi zihninde buluşturur.

1950’lerin sonunda edebiyat matinelerinin yıldızı Özdemir Asaf’tı. Sahneye adımını attığı anda kıyamet kopardı; salon alkıştan inlerdi
1950’lerin sonunda edebiyat matinelerinin yıldızı Özdemir Asaf’tı. Sahneye adımını attığı anda kıyamet kopardı; salon alkıştan inlerdi

Televizyon, şiir kaseti, imza günü ve kitap fuarının olmadığı dönemlerde, şairden imza almak, onunla fotoğraf çekilmek ve belki de birkaç dakika sohbet etmek için matineler faydalı bir vesileydi.

Bir şairi kendi sesinden dinlemek ancak şiir matinelerinde mümkündü. Matine mekânları ise tiyatrolar, gazinolar, halkevleri ve enstitülerdi. Bir başka matine mekânı ise okullardı.

Sezai Karakoç Mona Roza’sını ilk olarak Mülkiye Salonu’nda okumuştu. Hüsrev Hatemi şiirin ciddiyetiyle lise yıllarında tanışmıştı. 50’li yıllardaki Kabataş Lisesi programlarının başkanı ise Behçet Necatigil idi. Dönemin parlayan ismi Fikret Hakan, şiir matinelerinde sıkça boy gösterirdi. Nedendir bilinmez, bir şiir matinesi akşamı Behçet Kemal Çağlar’ı yuhalamışlığı bile vardır.

Matinelerin şairane ruhuna kendini adamış kimileri ise sahnede hikâyelerinden birini okuyan Sait Faik Abasıyanık’ı fütursuzca yuhalamıştı. Şiirin tınısı, hikâyenin tınısından daha “romantik” geldiğinden olacak, hikâyeye rağbet azdı. Konuklara kendi sesinden şiirlerini okuyan şairler arasında Ahmed Arif, Can Yücel, Kemal Özer, Sennur Sezer, Şükrü Erbaş, Ahmet Telli ve bittabi İsmet Özel de vardı. Bu isimler dönemin gençlerini sloganlaşan şiirleri ile sokağa çıkarmış, sevgisini bütün içtenliğiyle izhar edenlere dizeleriyle yardımcı olmuştu. Matinelerin Osmanlı’daki yansıması ise şuara meclisi olarak kendini göstermişti.

Tarih içinde muhtelif kıymetler atfedilen matineler, kimi zaman da şairlerin ince hicivlerinden nasibini aldı.

Asaf Hâlet Çelebi sürekli sahneye çıktığı bir dönemde kendini sirk hayvanlarına benzetirken; Behçet Necatigil, “Her gün sahnedeyiz, Müzeyyen Senar’ı bile geçtik” diyordu. Bununla yetinmeyen şair, “Edebiyat Matinesi” adlı bir şiir kaleme almıştı.
  • Kaykılmış koltuğunda bir kız
  • Çiğner çiklet
  • Bir oğlan dalgada
  • Geldiğine pişman uyuklar
  • Bir başkası arkada.
  • Hiç bulabilir mi beyaz evi çok uzak
  • Uçurduğunuz kuş
  • Kılıç gibi keskin karlı dağ
  • Hiç yeri miydi açmak kalbi
  • Bu çiğ ışık altında.
  • Sizden önce birisi bir fantezi okudu
  • Kırdı geçirdi
  • Yayvan gülüşlerden ağızlar çok geç döner
  • Şimdi sıra sizde üzgün, ağır
  • Ne güzel!
  • Olsa bâri benzeri duygularla tedirgin
  • Sizdekini yaşamış
  • Birkaç kişi
  • Işıktasınız seçilmiyor
  • Karanlıkta hepsi.
  • Okudunuz
  • Bittiğine memnun
  • Anlamamış
  • Bozuk paralar gibi düşer önümüze
  • Alkış.
  • Gördünüz işte yerde
  • Çürük domatesler gibi ezik
  • Avuçlarda mıncıklanmış kalbiniz
  • Büyürken leke ince ipekte
  • Yeniden eğildiniz!

“Hiç yeri miydi açmak kalbi, bu çiğ ışık altında” diyen Behçet Necatigil, belli ki kalbinde gizlediği sırrı fâş etmekten epey rahatsız. Şiir de elbette aşk gibi sır ve müphemiyeti ister. Açığa çıkan bir sırrın ne denli teessür verdiğini, İsmet Özel’in “Çözülmüş Bir Sırrın Üzüntüsü” şiirinden biliyoruz.

İsmet Özel şiir matinelerine hayli önem veriyordu. Gazeteci Osman Saffet Arolat bir hatırasında şöyle anlatıyor: Türk Öğretmenler Sendikası’nda bir şiir günü yaptık. Herkes sahnede şiirini okudu. İsmet’i anons ettim ama İsmet yok ortada. Meğer en arkada, mikrofonun kordonunu uzatmış; arkadan şiir okuyarak geldi. Sadece şiiriyle sanat yapan biri değil, bütünüyle sanatkâr gibi davranan biriydi.

Şiir matinelerinin ruhunu yeniden hissetmek isteyenler için İsmet Özel’in Şiir Resitali DVD’sini tavsiye ediyorum.
Şiir matinelerinin ruhunu yeniden hissetmek isteyenler için İsmet Özel’in Şiir Resitali DVD’sini tavsiye ediyorum.

Şiir resitallerinin bir gelenek olduğuna dikkat çeken İsmet Özel şöyle diyordu: Geçmişte okuryazarların devam ettiği şiir matineleri vardı. Yani üniversite şehirlerinde her zaman olan bir şeydi şiir matinesi. İnsanlar bazen kendi şiirlerini, bazen de başkalarının şiirlerini okuyarak zaman geçirirlerdi. Benim şiir resitali yapmam, o bağları yeniden kuvvetlendiren bir şey oldu.

Şiir matinelerinin ruhunu yeniden hissetmek isteyenler için İsmet Özel’in Şiir Resitali DVD’sini tavsiye ediyorum.