Türkiye’de akademik göç: Kimler geliyor, neden tercih ediyorlar?

Enes Yalman.
Enes Yalman.

Göçmen dediğimizde ortalama her Türk vatandaşının aklına belli başlı bazı milletler ve imgeler geliyor. Ama artık otobüste, metroda ya da bir kafede daha farklı gruplar ile de karşılaşabiliyoruz. Özellikle İstanbul’un bazı semtlerinde toplu taşımaya bindiğimizde 3-4 farklı yabancı dil duyuyoruz. Ülkemize özellikle akademik saiklerle gelen göçmenlerin temel motivasyonunu, Türkiye’ye katkılarını ve geleceklerini merak ettiğimiz için İbn Haldun Üniversitesi Uluslararası Ofis’inin direktörü Enes Yalman ile konuştuk.

Okula gelen yabancı öğrenci ve akademisyenlerle ilgileniyorsunuz. Türkiye’yi tercih eden göçmenlerin profiline dair neler söyleyebilirsiniz?

Türkiye, son 10 senedir geçmişe oranla daha fazla uluslararası öğrenci misafir ediyor. Dünyanın her yerinde çalışan YTB, Türkiye Diyanet Vakfı, Yunus Emre Enstitüsü ve Maarif Vakfı gibi farklı kurum ve kuruluşların çalışmaları bu konuda oldukça etkili. Bunun haricinde son yıllarda Türkiye’de -birçoğu İstanbul’da olmak üzere- eğitim dili İngilizce olan, uluslararası öğrenci alma potansiyeli yüksek pek çok üniversite kuruldu. Uluslararası öğrenciler genellikle bu okulları tercih ediyor. Gelen öğrencilerin Asya, Güneydoğu Asya, Afrika ve Arap ülkelerinden olduğunu söyleyebilirim ancak Balkanlar başta olmak üzere farklı ülkelerden Müslüman olmayan öğrencilerimiz de mevcut.

Peki neden geliyorlar? Motivasyonları ve beklentileri nedir?

Türkiye’deki eğitim sisteminin hem nitelikli hem de İngilizce olması önemli. Bizim okulumuzda 80’den fazla ülkeden öğrencimiz var. Lisans, yüksek lisans ya da doktora için geliyorlar. Türkiye’deki ortamı da seviyorlar. Özellikle İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirleri tercih ediyorlar. Çünkü büyükşehirlerde farklı zenginlikleri bir arada bulabiliyorlar. Burada tek bir şehirde sağlanan olanaklar için başka ülkelerde şehir değiştirmek zorunda kalabiliyorlar. İklim, gezi potansiyeli, Türk insanının sıcakkanlı olması gibi avantajlar da Türkiye’nin tercih edilmesindeki nedenlerden bazıları.

  • Öğrencilere neden geldiklerini sorduğumuzda ya da gidişatlarını takip ettiğimizde bir kısmının burada eğitime ya da çalışmaya devam ettiğini görüyoruz. Bir kısmı ülkesine Türkiye mezunları olarak dönüyor ve çok iyi yerlere geliyorlar. Özellikle Afrika ülkelerinde Türkiye mezunlarının bürokraside önemli pozisyonlarda çalıştıklarını görüyoruz.

Aynı zamanda, özellikle özel üniversitelere gelen öğrenci Türkiye’ye de mali bir kaynak oluşturuyor. Çünkü bu öğrenci sadece kendisi okumuyor; tatillerde ailesini getiriyor, para harcıyor, geziyor, ülkemizi dünyaya tanıtıyor. Her açıdan Türkiye’ye katkıları oluyor. Biz onlara “yabancı öğrenci” demeyi de doğru bulmuyoruz. Çünkü bu öğrencilerin her birisi ülkesi ile Türkiye arasında gerek siyasi gerek kültürel gerek ticari bir köprü oluyor. Dolayısıyla “uluslararası öğrenci” daha iyi bir tanım olacaktır. Her ne kadar son zamanlarda göçmenler ile ilgili medya üzerinden bir karalama yapılsa da toplum içinde bu olumsuzlukların yenilmesinin en büyük vesilelerinden biri öğrencilerdir. Bir şehirde turist olarak bulunmakla orada senelerce yaşamak birbirinden farklı deneyimler. Öğrenciler bir şehirde senelerce yaşıyorlar, ailelerini getiriyorlar ve bir ırkçılıkla karşılaşıyorlarsa bile genel tabloda çok cüzi kalıyor. Farklı ülkelerden pek çok Müslüman aile kızlarını okutmak için Türkiye’yi -özellikle de İstanbul’u- tercih ediyor. Çünkü Türkiye’yi çocuklarının yabancılık çekmeyeceği, kadına saygılı ve hukuk sistemi oturmuş bir ülke olarak tanıyorlar. Toplumun neredeyse tamamının Müslüman olması ve her yerde camilerin bulunması, öğrencilerin dinini rahatlıkla yaşayabilmesi de yine bu aileler için önemli bir tercih nedeni. Elbette coğrafi nedenler de etkili. Türkiye neredeyse her ülkeye bir uçak mesafesinde. Havaalanlarımız tüm dünyaya uçan ve en fazla uçak trafiğine sahip havaalanlarından biri. Belki Malezya, Amerika ya da Güney Afrika da güzel ülkeler arasında sayılabilir ama diğer ülkelerle arasındaki mesafe tercih edilme oranlarını düşürüyor. Türkiye’nin gittikçe gelişiyor olması öğrenciler tarafından ilgi görüyor.

Türkiye akademisyenler tarafından da tercih ediliyor mu?

Kanaatimce tarih, siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler, sosyoloji, İslami ilimler gibi sosyal bilimler alanında çalışan akademisyenlerin Türkiye’yi neden tercih ettiğini biliyoruz. Türkiye’nin derin ve zengin tarihi, Ortadoğu ve dünyadaki siyasi rolünün de etkisi ve ilişkileri var. Zengin bir arşive sahip. Yurtdışında yaşamış biri olarak Türkiye’nin tıp, teknoloji ve savunma sanayi alanında da çok başarılı olduğunu söyleyebilirim. Geriye sadece hocaların tercih nedenlerini etkileyen maddi kaynaklar kalıyor. Bu aşamada da devlet uluslararası hocalara özel bir destek veriyor. Neden gelmesinler ki? Eğer gelen bir akademisyen Müslümansa ailesini de getiriyor, çocuklarını buradaki okullara kaydediyor. Uluslararası hocaların burayı tercih etmesi iki taraf için de kazançlı oluyor. Üniversitemizin akademik kadrosunun önemli bir kısmı uluslararası hocalardan oluşuyor ve bunun farkını görebiliyoruz. Öğrencinin bir hocası Türk, bir hocası Japon, bir hocası Malezyalı bir hocası Kanadalı ve bir hocası Suriyeli olabiliyor. Farklı bakış açılarından farklı eğitimler alarak fikri bağımsız bir ortama sahip oluyorlar. Hem Doğu hem Batı kültürünü, ilimlerini, felsefelerini bir arada görüp kendilerine geniş perspektifli bir ortam oluşturmuş oluyorlar

Göç edenlerin geldikten sonraki süreçlerini de merak ediyorum. Öğrenciler ve akademisyenlerin göç etmeden önce tasarladıkları Türkiye ile göçten sonra karşılaşılan gerçeklik arasında olumlu ya da olumsuz bir fark var mı?

Bu tamamen bağlı oldukları okulun tutumuyla alakalı bir durum. Öğrenciler için bahsedersek YTB, Diyanet ve farklı kuruluşlar yoluyla gelenlerin maddi ve manevi tam destek aldıklarını, dolayısıyla beklediklerinden fazlasıyla karşılaştıklarını söyleyebiliriz. Fakat bu tüm öğrenciler için geçerli olmayabilir. Türkiye’de özel üniversite yok, vakıf üniversiteleri var. Yani üniversite açmak istiyorsanız önce vakıf kurmanız gerekiyor. Böylece ani iflasların önüne geçilmiş oluyor. Gelen öğrenci burada farklı ülkelerde yaşayabileceği mağduriyeti yaşamaz. Olası bir kötü senaryoda devlet öğrencilerle ilgileniyor ve kendi alanlarında farklı üniversitelere yerleştiriyor. Tam vakıf olan üniversitelerde ise öğrenciler çok fazla zorluklarla karşılaşmıyor. Ama yine de bazı öğrenciler beklediğinin üstünde avantajlara sahip olabiliyor. Üniversitenin alım süreci, geldikten sonra ikamet süreci, öğrenci takibi, ailesiyle iletişimi, kalacak yeri, sağlık sigortası vs. Bunlar üniversiteye göre değişiklik gösteriyor. Ama yavaş yavaş YÖK’ün uyarısıyla, destekleriyle, bir yandan İçişleri Bakanlığı Göç İdaresinin de desteği ile bu konular son dönemlerde daha fazla kolaylaştı.

Öğrencilerin sosyal uyumlanma süreci de üniversitenin çabasına bağlı bir durum mu?

Tabii ki. Üniversiteler genel olarak, daha doğrusu kendi üniversitemiz adına konuşursak biz hem Türk öğrenciler için hem de uluslararası öğrenciler için iki farklı oryantasyon süreci yürütüyoruz. Farklı bir kültür ortamından geliyorsa Türkiye kültürünü tanıtıyoruz. Türkiye’deki davranışlar, kurallar, üniversite süreçleri; ders kayıtları, kütüphane kullanımı, yurt ve spor kayıtları, oturum alma süreci, ayrıca şehirdeki toplu taşıma kullanımı vb. Böylece öğrenci eğitime başlamadan önce tam bir oryantasyon görmüş oluyor. Aynı zamanda öğrenci için eski ve yerel öğrencilerden bir mentör de ayarlıyoruz ve belki kendi kültürlerine yakın olabilecek öğrencileri de onlara tahsis ediyoruz. Bunlar 1-2 sene boyunca, hatta bazen mezun olana kadar devam ediyor.

Gelenler dönüyor mu yoksa kalıyor mu? Dönenler niye dönüyor, kalanlar topluluklarını mı oluşturuyor?

Genellikle akademisyenlerin sözleşmesi bittiğinde başka bir ülkeye veya kendi ülkelerine dönüyorlar. Çünkü akademisyen bir üniversite ortamında olmak zorunda. Kimisi burada farklı bir üniversiteye geçiş de yapabiliyor. Kimisi de sözleşmesi bittiğinde işsiz kalmak yerine başka bir ülkede veya kendi ülkesinde devam ediyor. Müslüman olup olmamaları da zannımca fark etmiyor, hepsi için geçerli bir durum. Tabii 1000’de 1’i burada kalıp emekli oluyorsa, ev almışsa ailesiyle beraber kalmaya devam edebilir. Öğrenciler için durum çok daha farklı. Bazı öğrenci gruplarının hedefi ülkesine dönüp farklı projeler gerçekleştirmek, iş hayatına girmek. Bazı öğrenciler hedefi burada kalıp akademisyen olmak. Bazı öğrenciler ise zaten şartları iyi olmayan bir ülkeden gelmiş oluyorlar ve burada kalmak istiyorlar.

“Nitelikli” olarak adlandırdığımız bu göçmen grubunun Türkiye’ye katkıları nedir?

Öncelikle lisans için gelenler kesinlikle burada yüksek lisansına veya birleşik yüksek lisans doktorasına devam ediyor. Çünkü ortam değiştirince akademiye ara vermek zorunda kalabiliyorlar. Yurt dışı tecrübesiyle akademisyen olmak isteyen öğrenciler çok fazla. Burada ticari bir iş kurmak isteyenler de oluyor ki bunun çokça örneği var. Geldikleri ülke ile Türkiye arasında ticaret yapıyorlar. Gıda, inşaat, elektronik malzemeler vs. alanında ticaret yapıyorlar. Üniversitedeyken Türk arkadaşları da oluyor. Ortaklaşa işler yapıyorlar. Sonuç olarak kendi gelecekleri ve Türkiye için olumlu adımlar atıyorlar.

Özel üniversitelere gelen öğrenci Türkiye’ye de mali bir kaynak oluşturuyor.
Özel üniversitelere gelen öğrenci Türkiye’ye de mali bir kaynak oluşturuyor.
  • Özellikle Batı’dan gelen Müslüman öğrenciler Türkiye’de yaşadıktan sonra buranın yaşamaya çok müsait olduğunu düşünüyorlar.

“Yaşamaya müsait” dediğiniz kısmı açabilir misiniz?

Muhafazakâr bir ortamda çocuk yetiştirmek isteyen aileler için şu an Batı’daki koşullar çok zor. Orada çocuğun cinsiyetine, hukuki haklarına dair kurallar değişiyor. Aileler çok tedirgin. Türkiye’nin bu konudaki tavrı daha net ve koruyucu olduğu için burayı güvenli buluyorlar. Benim gördüğüm kadarıyla son yıllarda bahsettiğim sebepten ötürü Batı’dan gelenler başka ülkelerden gelenlerden çok daha fazla. Daha önce Avrupa’ya veya Amerika’ya göçmüş Müslümanlar İstanbul’u tercih eden büyük topluluklarla birlikte buraya göç ediyor.

Tüm bu “akademik” göç hikâyesinin toplumla göçmen arasında yaşanan olumsuz tarafları da var mı?

Burada bahsedebileceğimiz olumsuz faktör yerli toplum ile kaynaşma problemi. Bu sadece Türkiye’ye has bir sorun değil. Ben de yurt dışında okudum ve aynı problemlerle karşılaştım. Ama bu problem daha fazla ortak iş yapma, konuşma, tartışma, beraber buluşma, farklı programlar organize etmekle çözülebilecek bir şeydir. Sadece biraz zaman alıyor gibi görünüyor. Onun için biz Türk öğrencilerimizden bu konuda adım atmalarını istiyoruz. Bazı kültürler adım atmaya yatkındır, bazı kültürler adım atılmasını bekler. Ama her iki kültür de adım beklediği zaman bakıyorsunuz ki gelenler kendi topluluklarını oluşturmaya başlıyor. Bir kulüp açılıyor, tüm uluslararası öğrenciler orada toplanıyor. Yerli öğrenciler burada önemli bir pozisyonda yer alıyorlar. Çünkü baktığımızda bu toplulukların iletişimde olduğu Türkler genelde dil bilenler veya öğrencilik zamanından kalan arkadaşlıklar. Öğrencilerin büyük bir çoğunluğu dil biliyor, farklı kültürleri tanıyor. Toplumdaki vatandaş için zor olabilecek şeyler öğrencilerin normali olabiliyor. Gelen göçmenlerin Türkiye’de sadece fiziki olarak değil, sosyal olarak da yaşamalarını isteriz. Gitgide farklı dernekler, organizasyonlar, programlar düzenleyip bu konuyu tartışmak ve daha olumlu bir hâle getirmek için çaba sarf ediyorlar. Misal bizde %30’un üzerinde uluslararası öğrenci var. Sanat ve Kültür Spor Daire Başkanlığımızda kulüpler yönetiliyor. Özellikle kulüp yönetimlerinin bir kısmının uluslararası öğrencilerden oluşmasını istiyoruz. Ve sadece Türkçe değil, İngilizce, Arapça gibi farklı dillerle programlar yapmalarını istiyoruz. Böylece farklı milletlerden öğrenciler aynı konuya yoğunlaşarak yakınlaşıyorlar. Ve bu gruplar ileride üniversitenin dışında da farklı işler yapıyorlar. Arkadaşlık kurdukları için birbirilerinin ülkesine gidip geliyorlar. Bu da Türkiye’de yaşayanlar için “uyum” probleminin bir çözümü oluyor. Sembolik olarak sosyal medyada sıkça gördüğümüz “raising awareness” tarzı paylaşımlarla bir yere varılacağını düşünmüyorum. Eğer bu bilinç artacaksa elbette güzel ama fiili alanda iş yapılmadıkça kopukluk devam edecek. Mesela Üsküdar’da Amerikalı ve Avrupalı Müslüman büyük topluluklar var. Gitgide büyüyorlar, kafeler açıyorlar. Uluslararası ve Türk öğrenciler de oraya gidip birlikte projeler, konferanslar düzenliyorlar. Bu tarz etkileşimler arttıkça biz bu konuda da gelişme kaydedeceğiz diye düşünüyorum.

Lisans için gelenler kesinlikle burada yüksek lisansına veya birleşik yüksek lisans doktorasına devam ediyor. Çünkü ortam değiştirince akademiye ara vermek zorunda kalabiliyorlar.
Lisans için gelenler kesinlikle burada yüksek lisansına veya birleşik yüksek lisans doktorasına devam ediyor. Çünkü ortam değiştirince akademiye ara vermek zorunda kalabiliyorlar.

Türkiye’nin politik ve siyasi tercihleri, ekonomideki dalgalanmalar göçmenleri nasıl etkiliyor?

Türkiye’nin iç politikası tercih nedeni olmuyor diye düşünüyorum. Varsa bile çok azdır. Sadece son dönemlerdeki ırkçı söylemler nedeniyle uluslararası öğrencilerin geçmişe oranla Türk okullarına olan başvurularının azaldığını söyleyebiliriz. Ekonomik açıdan ise evet, Türkiye’de ekonomik dalgalanma oldu. Ama bence Türkiye bunu özellikle Covid-19’dan sonra bir cazibe odağına çevirmeyi başardı. Çünkü öğrenci aynı nitelikteki eğitimi başka ülkelerde 3-4 katını ödeyerek alabilecekken Türkiye’de döviz bazında daha uyguna geliyor. Aynı kalite ve uygun fiyat. Son dönemlerde bir pahalılık olmasına rağmen bu tercihleri fazla etkilemedi. Keza Cumhurbaşkanımız devlet politikası olarak uluslararası öğrenci sayısına hedef koyuyor. Ne kadarsa onun fazlasını hedef olarak koyuyor. Ve bu konuda ülkenin çeşitli kurumlarından maddi manevi teşvikler sunuyor. Çünkü bu Türkiye’yi dünyaya açıyor. Öğrenci bizden mezun olduktan sonra ülkesi ile aramızda bir elçi rolü oynadığı için Türkiye’nin muazzam bir dış kapısı oluyor.

Bizde göçmen sayısı çok fazla. Ve bu göçmenlerin kimisi kalacak kimisi geri dönecek. Bu konu çoğu zaman gerek siyasi gerek kültürel bir kart olarak kullanıldı. Ama milyonlarca insanı misafir edip bu kadar az problemle karşılaşılıyor olmak büyük bir başarı. Başlarda bu kadar insanla iç içe yaşanabileceğine kimse inanmıyordu. Ama tam tersine yavaş yavaş kaynaşmalar başladı. Bu konudaki tecrübelerle beraber son 15-20 sene içinde uluslararası ortamlarda daha iyi bir imaj yarattık. Göçmenlere karşı konuşmak günün sonunda herkesin kaybedeceği bir sonuç çıkartır. Çünkü dış politikada siyasi partilerin, siyasilerin bireysel olarak bir önemi yoktur, kimin adamı göçmenlere nasıl davranıyor denmez, Türkiye’nin imajına bakılır. Yineliyorum; bu konuda öğrencilerin çok hassas bir rolü var. Üniversitelerin sayısı çok fazla ve etkileri de büyük olabilir. Bu konuda gerek akademik çalışmalar gerek öğrenci faaliyetleri olarak daha fazla çalışmamız lazım.

Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.