Türkiye'den ve dünyadan kitaplar

Türkiye'den ve dünyadan kitaplar
Türkiye'den ve dünyadan kitaplar

Nihayet Dergisi sizin Ocak 2020 için kitapları derledi.

Türkiye’den Kitaplar


18. Yüzyıl İstanbul’u

18. yüzyılda yaşayan bir Yeniçeri’nin, Emir Mustafa’nın, İstanbul’a dair yazdığı bu ayrıntılı manzum eser, gündelik hayatın neredeyse her detayının ele alındığı tam anlamıyla bir İstanbul Ansiklopedisi.

Yeniçeri ozanı Emir Mustafa’nın, I. Mahmud (1730-1754), III. Osman (1754-1757) ve III. Mustafa (1757-1774) dönemlerini içine alan en az 45 yıllık bir süre boyunca büyük gözlem yeteneğiyle yazdığı dörtlüklerden oluşan eserde İstanbul’un 18. yüzyılı için, başta tarih, coğrafya ve mimarlık olmak üzere, çok daha çeşitli alanları ilgilendiren bilgiler yanında, günlük yaşamı yansıtan insan merkezli çok zengin folklorik malzeme de yer almaktadır.

Sadece ilgilileri için değil, zamanda yolculuğa çıkıp 18. Yüzyıl İstanbul’unun sokaklarında dolaşmak isteyen herkes için bir zaman tünelinin kapısını aralıyor bu eser.
Sadece ilgilileri için değil, zamanda yolculuğa çıkıp 18. Yüzyıl İstanbul’unun sokaklarında dolaşmak isteyen herkes için bir zaman tünelinin kapısını aralıyor bu eser.

Sadece ilgilileri için değil, zamanda yolculuğa çıkıp 18. Yüzyıl İstanbul’unun sokaklarında dolaşmak isteyen herkes için bir zaman tünelinin kapısını aralıyor bu eser.

Hocaların hocası Prof. Dr. Mertol Tulum’un büyük bir titizlikle hazırladığı bu İstanbul Ansiklopedisi, her şeyden önce İstanbul eksenli kültür tarihi çalışmalarımız için büyük katkılar sunacaktır.

18. Yüzyıl İstanbul’u, Emir Mustafa, Haz. Mertol Tulum, Ketebe Yayınevi

Tanrının Kuraltanımaz Kulları

Kalenderler,Haydariler, Camiler, Celaliler, Şems-i Tebriziler, Cavlakiler, Abdallar ve diğerleri: İslam toplumunun kıyısında duran heterodokslar ve heretikler...

Ahmet T. Karamustafa, Tanrının Kuraltanımaz Kulları’nda inançlarıyla, görünümleriyle, yaşayışlarıyla toplumu dışlayan bu toplulukların öyküsünü ele alıyor. Bu toplulukların köklerini, gelişimlerini irdeliyor, geçirdikleri değişimleri özlü biçimde anlatıyor.

Ahmet T. Karamustafa konuyu bir tarihçi yaklaşımıyla ele alıyor, bu toplulukların geniş İslam coğrafyasının farklı bölgelerinde ayrı özellikler taşıyan köklerinden başlayıp gelişimlerini irdeliyor ve sonraları nasıl bir değişim geçirerek başka akımlara dönüştüğü sürecini özlü biçimde anlatıyor.
Ahmet T. Karamustafa konuyu bir tarihçi yaklaşımıyla ele alıyor, bu toplulukların geniş İslam coğrafyasının farklı bölgelerinde ayrı özellikler taşıyan köklerinden başlayıp gelişimlerini irdeliyor ve sonraları nasıl bir değişim geçirerek başka akımlara dönüştüğü sürecini özlü biçimde anlatıyor.

Ahmet T. Karamustafa konuyu bir tarihçi yaklaşımıyla ele alıyor, bu toplulukların geniş İslam coğrafyasının farklı bölgelerinde ayrı özellikler taşıyan köklerinden başlayıp gelişimlerini irdeliyor ve sonraları nasıl bir değişim geçirerek başka akımlara dönüştüğü sürecini özlü biçimde anlatıyor. Karmaşık gibi görünen bir olguyu yalın biçimde kavratan örneği az çalışmalardan biri

Tanrının Kuraltanımaz Kulları, Ahmet T. Karamustafa, Yapı Kredi Yayınları

Abdülhamid İstanbul’unda Bir Kadın Seyyah

1907’nin Eylül ayı başlarında, Bulgar kadın yazar Evgenia Mars, diş hekimi kocasıyla Sofya Garı’nda, ülkenin efsanevi milli şairi İvan Vazov ile buluşuyor. Bu üç yolcu Osmanlı İmparatorluğu payitahtına gidiyorlar. İki yıl sonra yayınlanan seyahat izlenimlerinin ilk bölümünde Sofya-İstanbul tren yolculuğunu anlatılıyor. Sirkeci Garı’na ulaşıp, Beyoğlu’ndaki d’Athens Palace Oteline yerleşiyorlar. Seyahat notlarında, geçirilen on gün boyunca yoğun bir koşuşturma içinde ziyaret edilen yer ve mekânların tasviri sunuluyor.

Yazar, 20. yüzyılın hemen başında ziyaret ettiği Osmanlı payitahtını durgun, cansız, solgun, yoğun bir kasvet ve hüzün saçan bir yer olarak görüyor.
Yazar, 20. yüzyılın hemen başında ziyaret ettiği Osmanlı payitahtını durgun, cansız, solgun, yoğun bir kasvet ve hüzün saçan bir yer olarak görüyor.

Boğaziçi’nden Sultanahmet Meydanı’na, Büyükada’dan Taksim’e, Kapalıçarşı’dan Ortaköy ve Galata’ya uzanan geziler yapılıyor. Yolcular şehirdeki Bulgarlara ait izleri görmek için Şişli’deki Evlogi Georgiev Bulgar Hastanesi ve Bulgar Ruhban Mektebi, Ortaköy’deki Bulgar Ekzarhlığı ve Fener’deki Demir Kilise gibi kurum ve kuruluşlaro da ziyaret ediyor. Mars’ın geleneksel İstanbul’u da ihmal etmediği, Divanyolu’ndaki padişah türbelerini ziyaret etmesinden, II. Abdülhamid’in Yıldız Hamidiye Camisi’ndeki Cuma selamlığı merasimini dikkatle izlemesinden, Galata Mevlevihanesinde semazenleri seyrinden anlaşılıyor. Yazar, 20. yüzyılın hemen başında ziyaret ettiği Osmanlı payitahtını durgun, cansız, solgun, yoğun bir kasvet ve hüzün saçan bir yer olarak görüyor.

Abdülhamid İstanbul’unda Bir Kadın Seyyah, Evgenia Mars, çev. Hüseyin Mevsim, Kitap Yayınevi

İsmet Özel ve Partizan

İsmet Özel kimdir ve nedir? İsmet Özel ne yapmıştır? Türk düşüncesinin en tartışmalı ismi İsmet Özel’in entelektüel ve politik tarihimiz içerisindeki konumu nasıl açıklanabilir? İsmet Özel iddia edildiği gibi ömrünün belli dönemlerinde solcu, İslâmcı ve Türkçü mü olmuştur? Edip Cansever’in dizeleriyle sorulduğunda İsmet Özel, “vaktinden önce anlamanın şaşkınlığı mı, vaktinde anlamanın sevinci mi ya da biraz geç kalmanın o gereksiz tedirginliği mi, hangisi?”

“Müslüman”, “komünist”, “Türk”, “şair” İsmet Özel’in parçacıl ve eklektik okumalarına karşı çıkılarak, Carl Schmitt’in Partizan Teorisi ışığında tutarlı bir portresi çıkarılmaktadır
“Müslüman”, “komünist”, “Türk”, “şair” İsmet Özel’in parçacıl ve eklektik okumalarına karşı çıkılarak, Carl Schmitt’in Partizan Teorisi ışığında tutarlı bir portresi çıkarılmaktadır

Bu kitapta, bu türden sorulara cevap aranmakta; “solcuların bir türlü vazgeçemediği, sağcıların ise bir türlü sahiplenemediği” İsmet Özel’in politik pratiğine ve düşünce macerasına odaklanılmaktadır. “Müslüman”, “komünist”, “Türk”, “şair” İsmet Özel’in parçacıl ve eklektik okumalarına karşı çıkılarak, Carl Schmitt’in Partizan Teorisi ışığında tutarlı bir portresi çıkarılmaktadır. Kitap bu açıdan, özgün ve özel mevzilenmesi bir türlü saptanamayan “şairi”, Türk toplumsal, politik ve poetik tarihi içerisine yerleştirme denemesidir.

İsmet Özel ve Partizan, Hüseyin Etil, Küre Yayınları

Sürgün Bir Şeyhe Armağan

Atpazarî Osmanlı Fazlı Efendi, medfun bulunduğu ve adına inşa edilen tekkenin de yer aldığı Kıbrıs’ta daha ziyade Kutup Osman adıyla tanınmaktadır. Fakat, Fatih Atpazarı semtinde kurduğu Atpazarî tekkesinde şeyhlik yaptığı için Atpazarî diye de anılmaktadır. Kendisi Rûhu’l-Beyân tefsirinin sahibi meşhur mutasavvıf İsmâil Hakkı Bursevî’nin şeyhidir.

Mutasavvıf kimliğinin yanı sıra edebî ve ilmî yönden de öne çıkan Atpazarî Kutup Osman Efendi, Osmanlı tasavvuf kültürüne yaptığı katkılar, Kıbrıs’a sürgün edilmesine yol açan siyasi olaylar, Kıbrıs’ta sosyal hayatın şekillenmesinde oynadığı rol gibi sebeplerle hayatı tetkik edilmesi gereken bir zattır.

Mutasavvıf kimliğinin yanı sıra edebî ve ilmî yönden de öne çıkan Atpazarî Kutup Osman Efendi, Osmanlı tasavvuf kültürüne yaptığı katkılar, Kıbrıs’a sürgün edilmesine yol açan siyasi olaylar, Kıbrıs’ta sosyal hayatın şekillenmesinde oynadığı rol gibi sebeplerle hayatı tetkik edilmesi gereken bir zattır.
Mutasavvıf kimliğinin yanı sıra edebî ve ilmî yönden de öne çıkan Atpazarî Kutup Osman Efendi, Osmanlı tasavvuf kültürüne yaptığı katkılar, Kıbrıs’a sürgün edilmesine yol açan siyasi olaylar, Kıbrıs’ta sosyal hayatın şekillenmesinde oynadığı rol gibi sebeplerle hayatı tetkik edilmesi gereken bir zattır.

Bu açıdan literatürdeki boşluğu İsmail Güleç, Ali Namlı ve Ömer Said Güler’in editörlüğünü yaptığı Sürgün Bir Şeyhe Armağan kitabı doldurmaktadır.

Bu kitap sayesinde Atpazarî Osman Fazlı Efendi’nin ilim, bilgi, tasavvuf anlayışından haberdar olup, belli başlı eserlerinde izlediği yolu takip edip onun düşünce izleğini çıkarmak ve Osmanlı kültüründe, özellikle de Kıbrıs bölgesinde ne gibi etkilere yol açtığını görmek mümkün.

Sürgün Bir Şeyhe Armağan, Editörler: İsmail Güleç, Ali Namlı, Ömer Said Güler. Kıbrıs Sosyal Bilimler Üniversitesi Yayınları

Dijital Ruh

Teknoloji geliştikçe insanların ona dair fikirleri de çeşitleniyor. Kimi algoritmaların her şeye hâkim olduğu bir gelecekten korkuyor, kimiyse o geleceğe olağanüstü bir coşkuyla yaklaşıyor ve fiziksel dünyadaki her şeyin aslında tamamen dijital bir hesaplama olduğunu söyleyecek kadar ileri gidiyor. Peki, gerçekte nedir teknoloji? Zaten var olan şeylerin keşfedilmesinden ibaret midir, yoksa buluşlar mı var eder onu? Ne yöne doğru ve nasıl bir hızla ilerliyor? Mevcut hızıyla zaman içinde insana üstün gelebilir mi?

Dijital Ruh işte bu sorular etrafında inşa ediliyor. Yazar Edward Ashford Lee önce Platon’un felsefesine kadar geri gidiyor, teknolojinin insanlar tarafından keşfedilen Platonik İdeallerden oluştuğu düşüncesi ile yaratıcı bir süreç olduğu düşüncesini karşı karşıya getiriyor
Dijital Ruh işte bu sorular etrafında inşa ediliyor. Yazar Edward Ashford Lee önce Platon’un felsefesine kadar geri gidiyor, teknolojinin insanlar tarafından keşfedilen Platonik İdeallerden oluştuğu düşüncesi ile yaratıcı bir süreç olduğu düşüncesini karşı karşıya getiriyor

Dijital Ruh işte bu sorular etrafında inşa ediliyor. Yazar Edward Ashford Lee önce Platon’un felsefesine kadar geri gidiyor, teknolojinin insanlar tarafından keşfedilen Platonik İdeallerden oluştuğu düşüncesi ile yaratıcı bir süreç olduğu düşüncesini karşı karşıya getiriyor. Daha sonra insanlar ve makineler arasındaki rekabete odaklanıyor ve aslında böyle bir rekabet olmadığını, evrim sürecinden birlikte geçtiklerini iddia ediyor. Bir yin ve yang dengesiyle teknoloji tarihinin en alt basamağından en üst basamağına doğru tırmanarak okura âdeta bir teknoloji felsefesi sunuyor.

Dijital Ruh, Ashford Lee, çev. Avni Uysal, Gizem Uysal, Koç Üniversitesi Yayınları

Özgür Topraklar

Özgür Topraklar, 2015 yılının ağustos ayında Avusturya sınırındaki Suriyeli bir mültecinin veryansınıyla başlıyor: “Göçmen mi? Biz göçmen değiliz ki! Hayaletiz biz, başka bir şey değil, hayalet!” Ve birbiriyle iç içe geçen sürpriz hikâyelerle devam ediyor. Romanda kendinden kopup, yine kendisine iltica edenlerin yalnızlığı, umudu, çaresizliği, galibiyeti ve mağlubiyetine şahit oluyoruz.

Mukherjee, Özgür Topraklar’da yüzyılın merkezine yerleşen kavramları işliyor: Göç ve iltica. Farklı hayatlar yaşayan beş karakter üzerinden, daha fazlasını istemenin, yeni bir hayata göç etme arzusunun temellerine iniyor.
Mukherjee, Özgür Topraklar’da yüzyılın merkezine yerleşen kavramları işliyor: Göç ve iltica. Farklı hayatlar yaşayan beş karakter üzerinden, daha fazlasını istemenin, yeni bir hayata göç etme arzusunun temellerine iniyor.

Oxford ve Cambridge üniversitelerinde eğitimini tamamlayıp çok sayıda gazete ve dergide ses getiren işlere imza atan yazar Neel Mukherjee, doğum yeri Kalküta’ya fiziki manada uzak olsa da, anlattıkları manevi anlamda bir hayli yakın olduğunu gösteriyor.

Mukherjee, Özgür Topraklar’da yüzyılın merkezine yerleşen kavramları işliyor: Göç ve iltica. Farklı hayatlar yaşayan beş karakter üzerinden, daha fazlasını istemenin, yeni bir hayata göç etme arzusunun temellerine iniyor. Hindistan’da geçen ve bu dünyanın gerçekliğiyle diğerinin gölgesi arasında hareket eden Özgür Topraklar, birbirine bağlanan hikâyelerle yükselen incelikli bir yapı. Cüretkâr, şiddetli, ama bir o kadar da merhamet dolu bu roman, insanın hayatta kalma ve hayatına hâkim olma dürtülerinin etkileyici bir keşfini sunuyor.

Özgür Topraklar, Neel Mukherjee, çev. İrem Uzunhasanoğlu, Timaş Yayınları

Politik Aşırılık Biçimleri

Politik aşırılık literatürüne bakıldığında iki temel hatanın yapıldığı görülmektedir. Bu hatalardan ilki; politik aşırılığı imlemek için kullanılan kavramlar arasında bir ayrımın yapılmaması. İkinci hata, bir sonuç olarak politik aşırılık olgusuna odaklanılması. Bu kitap bu iki hatayı düzeltmeye girişmekte ve politik aşırılığa dair kullanılan kavramları tasnif ederek terörizmin ontolojisini oluşturan politik aşırılık biçimlerini mercek altına almaktadır.

Kitap, politik aşırılık literatürünü alt üst ederek literatürdeki kavram kargaşasına bir son vermekte ve kuramsal olarak aşırılığın siyasal teorideki izlerini sürmektedir
Kitap, politik aşırılık literatürünü alt üst ederek literatürdeki kavram kargaşasına bir son vermekte ve kuramsal olarak aşırılığın siyasal teorideki izlerini sürmektedir

Toplumların ve devletlerin kalbinde tedavi edil(e)meyen politik bir yara olan aşırılık hususundaki kavram kargaşası; fanatizm, radikalizm, fundamentalizm ve ekstremizm gibi pek çok kavramın politik aşırılığı imlemek için kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Kitap, politik aşırılık literatürünü alt üst ederek literatürdeki kavram kargaşasına bir son vermekte ve kuramsal olarak aşırılığın siyasal teorideki izlerini sürmektedir.

Diğer bir deyişle bu kitap, terörün psiko-analitik bir analizini yapmakta ve bütün şiddet eylemlerinin temelinde olan aşırılık olgusunu siyasal ve sosyal teori içinde yeniden konumlandırmaktadır. Dünyadaki aşırı örgütlenme örneklerinden hareket ederek analizini sonlandıran bu kitap; aşırılık literatüründeki ezberleri bozarak dünya toplumlarının politik aşırılık sorununu çözümlemekte, terör eylemlerinin henüz eylem gerçekleşmeden durdurulmasına yönelik bir çözüm önerisi getirmekte ve nihayetinde terörün ontolojisi olarak politik aşırılık biçimlerini analiz etmektedir.

Politik Aşırılık Biçimleri, Yusuf Çifci, Maarif Mektepleri Yayınları

Dünyadan Kitaplar

Interpreting Islam in China: Pilgrimage, Scripture, and Language in Han Kitab

Kristian Petersen’in Interpreting Islam in China isimli yeni kitabı, Çin’deki Hui Müslümanlarıyla ilgili giderek artan literatüre önemli bir katkı sunuyor. Petersen, bu kitabında on yedinci yüzyıldan itibaren bir grup Hui entelektüelinin, İslam ve Çin geleneklerini harmanlayan, onlardan güç bulan yeni bir Müslüman kimliğini şekillendirmek için çok sayıda kaynağı nasıl birleştirdiğini açıkça gösteriyor. Araştırmasında büyük oranda Çin kaynaklarını kullanan Petersen, Arapça ve Farsça metinlerden yararlansa da bu metinleri detaylı bir şekilde incelemiyor.

Kısa bir önsöz ve girişle beş bölüm hâlinde düzenlenmiş olan kitap, üç tema etrafında şekilleniyor: hac, kutsal kitap ve dil. Arapça ve Farsçadan Çinceye çeviride yaşanan problemler ve Çince metinlerin genellikle Konfüçyüsçü olması sebebiyle yaşanan felsefi sorunlar dil ve kutsal kitap kısımlarında inceleniyor.
Kısa bir önsöz ve girişle beş bölüm hâlinde düzenlenmiş olan kitap, üç tema etrafında şekilleniyor: hac, kutsal kitap ve dil. Arapça ve Farsçadan Çinceye çeviride yaşanan problemler ve Çince metinlerin genellikle Konfüçyüsçü olması sebebiyle yaşanan felsefi sorunlar dil ve kutsal kitap kısımlarında inceleniyor.

Kısa bir önsöz ve girişle beş bölüm hâlinde düzenlenmiş olan kitap, üç tema etrafında şekilleniyor: hac, kutsal kitap ve dil. Arapça ve Farsçadan Çinceye çeviride yaşanan problemler ve Çince metinlerin genellikle Konfüçyüsçü olması sebebiyle yaşanan felsefi sorunlar dil ve kutsal kitap kısımlarında inceleniyor. Kitapta haccın müstakil olarak ele alınmasının sebebi ise Huilerin İslam coğrafyalarına gidip yeni fikirler ve pratiklerle karşılaşmalarını sağladığı ve geri döndüklerinde de Çin’de bunları yaymalarına vesile olması. Petersen’in odağı, İslami fikirlerin yaratıcı bir şekilde Çinceye dönüştürüldüğü yaratıcı dilsel süreçler; özellikle, Arapçanın değişen rolü ile birlikte hac deneyimlerinin yanı sıra edebi hayallerin bu linguistik ve felsefi çeviriyi nasıl etkilediği.

Interpreting Islam in China: Pilgrimage, Scripture, and Language in Han Kitab, Kristian Petersen, Oxford University Press, 2018, 285 s.

Medicine and the Saints: Science, Islam, and the Colonial Encounter in Morocco

Tıp ve Veliler isimli kitabında, Ellen Amster, sömürgeleştirilmiş bedeni, Fas’taki maddesel bilgi ile beden politikasının ifadeleri arasındaki ilişkiyi keşfetmek için bir politik analiz kategorisi olarak alır. Amster, bir dizi Fransızca ve Arapça kaynağı birleştiren disiplinler arası bir yaklaşımla, sömürge dönemindeki bilim ve tıp ile bedensel, ruhsal ve sosyal sağlığa dair yerel tasavvufi mantığın çok katmanlı ilişkisini araştırıyor.

Amster, bir dizi Fransızca ve Arapça kaynağı birleştiren disiplinler arası bir yaklaşımla, sömürge dönemindeki bilim ve tıp ile bedensel, ruhsal ve sosyal sağlığa dair yerel tasavvufi mantığın çok katmanlı ilişkisini araştırıyor.
Amster, bir dizi Fransızca ve Arapça kaynağı birleştiren disiplinler arası bir yaklaşımla, sömürge dönemindeki bilim ve tıp ile bedensel, ruhsal ve sosyal sağlığa dair yerel tasavvufi mantığın çok katmanlı ilişkisini araştırıyor.

Bir doktorun cinayeti, kentsel hastalık ve isyan, ulusal kimlik ve refah gibi bir dizi daha önce araştırılmamış tıbbi karşılaşmaya odaklanarak Amster, “modernliğin epistemolojik kafesinden kaçınmak ve onu tarihselleştirmek amacıyla” Avrupa ve Kuzey Afrika bilgi formları arasındaki etkileşimi vurgulayan ve günden güne büyüyen literatüre önemli bir katkıda bulunmaktadır.

Medicine and the Saints: Science, Islam, and the Colonial Encounter in Morocco, 1877–1956, Ellen J. Amster, University of Texas Press, 2013, 334 s.