Yıkımve iyileşme mekânı olarak: Köy

​Yıkım ve İyileşme Mekânı Olarak: Köy
​Yıkım ve İyileşme Mekânı Olarak: Köy

Yaşanan kitlesel yıkıma ve aşağılanmaya dair anılar Boşnakların ve dünya Müslümanlarının hafızasında gelecek nesiller boyunca canlı kalacak. Ancak hepsinden önce ilk kuşağın, savaş sırasında işkenceye maruz kalanların veya sevdiklerini yitirenlerin yaralarının sarılmasına ihtiyaç var. Boşnak yönetmen Aida Begiç’in 2008 tarihli filmi Kar (Snijeg) böylesi taze bir acıyla yüzleşmeyi, geride kalanların sesini duyurmayı amaçlayan cesur bir yapım.

Boşnak yönetmen Aida Begiç’in 2008 tarihli filmi Kar (Snijeg) böylesi taze bir acıyla yüzleşmeyi, geride kalanların sesini duyurmayı amaçlayan cesur bir yapım.
Boşnak yönetmen Aida Begiç’in 2008 tarihli filmi Kar (Snijeg) böylesi taze bir acıyla yüzleşmeyi, geride kalanların sesini duyurmayı amaçlayan cesur bir yapım.

Srebrenitsa Katliamı’nın üzerinden, insan ömrü için bile kısa sayılabilecek yirmi iki yıllık bir zaman geçti. Her yıl 11 Temmuz’da yâd edilen katliamın failleri ve şahitleri hâlen hayattalar. Yetmiş bir soykırım kurbanının kimlik tespiti çalışmalarının henüz tamamlandığını ve bu yılki törenler sırasında defnedildiği ülkede, savaşın geride kaldığını söylemek güç. Yaşanan kitlesel yıkıma ve aşağılanmaya dair anılar Boşnakların ve dünya Müslümanlarının hafızasında gelecek nesiller boyunca canlı kalacak. Ancak hepsinden önce ilk kuşağın, savaş sırasında işkenceye maruz kalanların veya sevdiklerini yitirenlerin yaralarının sarılmasına ihtiyaç var. Boşnak yönetmen Aida Begiç’in 2008 tarihli filmi Kar (Snijeg) böylesi taze bir acıyla yüzleşmeyi, geride kalanların sesini duyurmayı amaçlayan cesur bir yapım.

Savaşın iki yıl sonrasında, 1997 yılında geçen Kar, Bosna’nın bir köyünde hayatta kalan küçük bir topluluğun hikâyesini anlatıyor. Her yaştan kadınlar, çocuklar ve ihtiyar bir adamdan ibaret köy ahalisi yaklaşan kışa hazırlanırken, geçimlerini kazanmanın yollarını arar. Köyden geriye kalan tüm bağ ve bahçelerin hasadını yapan ahali reçel, turşu ve konserve hazırlar. Ancak bunları satabilecekleri en yakın müşteri el arabalarıyla ulaşamayacakları kadar uzaktadır.

Gün doğumundan batımına kadar çalışan kadınlar, emeklerinin yanı sıra savaştan sonra haber alamadıkları kocalarının veya çocuklarının bir yerlerde hayatta olabileceği düşüncesiyle umutsuz bir bekleyişi paylaşırlar. Peş peşe köye gelen iki ziyaretçinin -köyü satın almak isteyen yabancılara aracılık eden bir Sırp ile ürünlerini ithal edebileceğini söyleyen kamyon şoförü Hamza’nın- vaatleri köyde zaten kurulamamış olan dengeleri daha da sarsacaktır.


Kar'ın kadınları bütün o aksiyon ve yıkım geride kaldıktan, silahlar sustuktan sonra başlayan yeni ve daha çetin bir savaşın başlangıç noktasındadır.

Hayatlarına kendilerine yakışır şekilde devam etmenin yollarını ararlar. Öte yandan, köyün kadınlarının savaşla birlikte yaşadıkları travmanın izleri, gündelik hayatın tüm detaylarında sezilir. Yaptıkları işlerle, kullandıkları eşyalarla, hatta evleriyle ve köyleriyle ilişkileri gerginlikle doludur. Şehitlerinin eşyaları her tarafta gözlerine çarpar, çocuklar köyün çevresindeki hâlâ temizlenmemiş olan mayın tarlasına karşı ikaz edilir, savaştan bu yana hiç konuşmayan bir çocuk hemen her gece gördüğü kâbuslardan saçları uzamış olarak uyanır, evlerin çoğu harabeye, arabalar hurdaya dönüşmüştür, mahsullerini korumak için kullandıkları pek de güvenilir olmayan brandada Birleşmiş Milletler amblemi görünür.

Bu bağlamda Kar, savaş sonrasını anlatan filmlerin savaş filmlerinden daha karanlık ve tesirli atmosferini incelikle inşa eder. Yine de Begiç’in filminde kadınların hikâyesindeki dramatik gerilimleri perdeye taşımaktan öte bir amaç sezilir. Travmanın üstesinden gelmeye, hayatı mümkün mertebe yoluna koymaya, iyileştirici olmaya çalışan bir misyonu üstlenir.

İyileşmenin Safhaları

Judith Herman travmanın iyileşme sürecini dört evre ile tarif eder. İlk aşama güvenliğin sağlanması, travmayı yaratan tehdidin ortadan kalkmasıdır. Bunu travmanın hikâyesinin anlatılmasıyla gelen yüzleşme ve hikâyenin yeniden yapılandırılarak “travmatik hafızanın dönüşümü” takip eder. Son evre ise travmatik kaybın yasını tutmak olarak zikredilir. Bunlar tamamlandıktan sonra iyileşmenin başlayabileceği varsayılır. (Judith Herman, Travma ve İyileşme, aktaran Sevcan Sönmez, Filmlerle Hatırlamak: Toplumsal Travmaların Sinemada Temsil Edilişi, Metis Yayınları, İstanbul: 2014, s.26-27.) Bu açıdan toplumsal travmaların aşılması için, yaşanan acıların sanat eserlerinde kurgulanarak anlatılması elverişli bir araç olarak görülür. Toplumsal hafızadaki yıkıma dair anıların yeniden yapılandırılması maksadıyla, özellikle kitlesel etkileri göz önünde bulundurularak, sinemaya sıklıkla başvurulur. Kırklı yıllardan bu yana Holokost hakkında çekilen yüzlerce film, bunun en tipik örneğidir.

Bosna gibi bütün bu bahsi geçen travma sonrası süreçlerin birbirinin içine geçtiği bir acı mekânında kolay iş olmasa da gerek Kar’ın kadınlarının yaşadıkları, yönetmen Begiç’in anlattıkları iyileşme yolunda bir çabaya işaret eder. Filmde kurgulanan farklı karşılaşmalar, söylenememiş sözlerin söylenmesi için fırsatlar sunar, trajedinin henüz anlatılması için sıra gelmemiş başka yüzlerinin dışa vurumunu sağlar. Köyün kadınlarının bir zamanlar komşuları, sonra düşmanları olan, şimdiyse onlarla alışveriş yapmak isteyen bir iş adamı olarak karşılarına çıkan Miro’nun köye gelişi, yarattığı pek çok karmaşaya rağmen iyileşmeye gidecek bir sürecin başlangıcı olur.

Beklenmedik gelişmeler sonunda çatışma diyaloğa, belirsizlik yüzleşmeye eşyaları her tarafta gözlerine çarpar, çocuklar köyün çevresindeki hâlâ temizlenmemiş olan mayın tarlasına karşı ikaz edilir, savaştan bu yana hiç konuşmayan bir çocuk hemen her gece gördüğü kâbuslardan saçları uzamış olarak uyanır, evlerin çoğu harabeye, arabalar hurdaya dönüşmüştür, mahsullerini korumak için kullandıkları pek de güvenilir olmayan brandada Birleşmiş Milletler amblemi görünür. Bu bağlamda Kar,savaş sonrasını anlatan filmlerin savaş filmlerinden daha karanlık ve tesirli atmosferini incelikle inşa eder. Yine de Begiç’in filminde kadınların hikâyesindeki dramatik gerilimleri perdeye taşımaktan öte bir amaç sezilir. Travmanın üstesinden gelmeye, hayatı mümkün mertebe yoluna koymaya, iyileştirici olmaya çalışan bir misyonu üstlenir.

Aida Begiç Kar ile bütünüyle haklı görülebilecek “iyileştirme” amacına hizmet ederken, fazlaca estetize edilmiş sanat yönetimi sebebiyle eleştirilebilecek derecede bir film ortaya koymak pahasına, estetik kaygılardan taviz vermez. Ülkemizde ve dünyada üretilen, yüzleşme hikâyeleri anlatan çokça filmin, bir sanat eseri ürettiği unutularak politik metni üzerine odaklandığı düşünülürse, Kar sanattan yana duruşuyla onlardan ayrılır. Öte yandan Bosna’nın sinema sektörünün her yıl bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda filmi ancak üretebildiği, bu filmlerin çok azının ülkenin travmatik geçmişi ile yüzleşmeyi denediği gerçeklerini bir kenara not etmek gerek. Bu açıdan Begiç’in mütevazı yapımını, başlı başına bir endüstriye dönüşmüş Holokost filmleriyle aynı kefeye koymak, yönetmenle benzer bir naifliği paylaşmak anlamına gelebilir. Yine de savaştan henüz on üç yıl sonra çekilen

Kar, insanların hayatlarını daha yaşanır kılmak konusunda, sanatın her zaman politikadan daha fazla sözü olduğunu hatırlatmaya yeter.