Aynalar ve korku

Her karakterin öyküsünde genel itibariyle kaybetme korkusu görülüyor.
Her karakterin öyküsünde genel itibariyle kaybetme korkusu görülüyor.

Yazar öykülerin nerelerde bulunabileceğine dair ipuçları veriyor; "Kilitli, kapaklı dolaplarda, kasada..." İnsanın bir öyküsü olmasının neden önemli olduğunu vurguluyor yazar çoğu anlatısında. Konuya atıfları türlü türlü, ama hep öykünü kaybetme diyor bir şekilde.

Kitabın adıyla başlıyor içindeki anlatılanların düalistliği. Anlatacak Bir Şey Yok diyor Karacan, ama on altı öykü ile buluşuyor okurlar.

Ahmet Karacan'ın yeni kitabı "Anlatılacak Bir Şey Yok" toplam 16 öyküden oluşuyor.
Ahmet Karacan'ın yeni kitabı "Anlatılacak Bir Şey Yok" toplam 16 öyküden oluşuyor.

Öykülerdeki zaman vurgusu göze çarpıyor önce. "Güneş ve Gölgeler"de zamanın güneşle gölge arasında kalan hakikat mi yalan mı olduğu sorgusu yapılıyor, zamanın meçhul olup olmadığı yoklanıyor.

Zaman hareket ile daha anlamlı bir hale getirilmeye çalışılıyor kimi zaman. Dairesel bir hareketin içinde yaşayan insan, yolcuğunun farkında olmadığı zaman talan olacaktır düşüncesi serpiliyor okuyucunun zihnine.

Ama "Lunafark"ta belirtildiği üzere bazen sıfırdan başlamak kişinin hayatını kazanmasında bir başlangıçtır, belki de. Zaman başlangıçla mı vardır acaba, akla gelen bir başka düşünce oluyor. Öykü zaman içerisinde bir yerde, peki mekânı neresi?

Yazar öykülerin nerelerde bulunabileceğine dair ipuçları veriyor; "Kilitli, kapaklı dolaplarda, kasada..." İnsanın bir öyküsü olmasının neden önemli olduğunu vurguluyor yazar çoğu anlatısında. Konuya atıfları türlü türlü, ama hep öykünü kaybetme diyor bir şekilde.

  • Çünkü öykünün kaybı kişinin kendisinin kaybı anlamına geliyor. Öyküsü kaybolan insan tükenmeye mahkûm iken öyküsü yaşayan insan var olmaya devam ediyor, ölse bile. "Yeni Yüzüm" adlı öyküde vurgulanan müsvedde kâğıtlarla temize çekilecek anlatıların olduğu aktarılıyor, yazarın konuya verdiği önem daha belirginleşiyor. Kitaptaki her öyküde bir duyguyla birlikte ille de sezilen korku söz konusu.

Yazar korkuyu anlatmak için öyküleri yazmış, gibi. Her karakterin öyküsünde genel itibariyle kaybetme korkusu görülüyor. En çok bir insanın öyküsüz kalmasının verdiği korku işleniyor. Bunun yanında kalma, gitme, çaresizlik, yalnızlık, sınıfta kalma korkusu, yolculuk korkusu, bir yere varma ya da varamama korkusu, insan olup insanca yaşayamama korkusu, doğaya hesap verememe korkusu, en çok yaşam mücadelesi ve dahası. Yaşam savaşı verenlerle yaşam şakası arasında git gel yapan karakterler kimi zaman umut dağıtıcısının varlığını sorguluyor.

  • Yaşama ağrısı saklı kalıyor çoğu zaman karakterlerin içinde. Korkular ya yaşanıyor ya da meçhul bırakılıyor. Korku acı ya da tatlı nasıl yaşanırsa yaşansın her şeyin her zaman herkese yakın olduğu vurgulanıyor. Ne yaparsan yap bir gün öleceksin mesajı "Anlatacak Bir Şey Yok" adlı öyküdeki gibi veriliyor.

Ak Sakallı Dede her zaman yol göstermek için gelmiyor, elini tutup götürmek de onun işi unutulma deniyor. Yalnızlık korkuyla hissedilen bir başka belirgin nokta. "Sonralar Şantiyesi"ndeki karakter yalnızlığı öyle seviyor ki, kendi kendine kalmak onun için mutluluk kaynağı oluyor. Kendiyle baş başa kalmak, insanın kendisini bulması için önemli olarak gösteriliyor. Ayna girişteki düalistlik atfını öykülerde belirgin kılan şey. Ayna hem suret hem de siret olarak var. Siret olmaklığı genel itibariyle insanların ikiyüzlülüğü ile özdeşleştirilmiş, gibi. "Yeni Yüzüm" adlı öyküde zannediyorsunuz ki bir yüz nakli olayı ile karşı karşıyasınız. Okumaya başladığınızda öyle hissediyorsunuz.

Çünkü yılların vermiş olduğu çizgilerden kurtulmaya çalışan bir karakteri okuyoruz, sanıyorsunuz. Karakter aynadaki suretinde gençlik görmek istiyor. Ama satırlar ilerledikçe işin rengi çok değişiyor. Bir yüzü olmalı, eski ya da yeni bir yüzü olmalı insanın vurgusu yapılırken iki satır yazarak ünlü olan ve yüzünün rengi değişen bir yazarla karşı karşıya kalıyorsunuz. Sorguluyorsunuz, hayatında bir şeylerin değişmesi, hadi ünlü olma diyelim, insanın hayat öyküsündeki duruşunu değiştirmeli mi? Tabiri caizse tanınırlık burnu havada mı yapmalı insanı? İkiyüzlü olmaktan korkup ikiyüzlü olmak. "Bir Arada Birkaç Dünya" adlı öykü aynayı metafor olarak içinde barındıran öykülerden bir diğeri. İnsan onun karşısında kendisini mutlu edebilir, ama etrafında onu mutlu edecek ya da üzecek şeyleri ne kadar görebilir?