Bu, Ayhan’ı Üçüncü Kaybedişim

Göz bebekleri irileşir. Boğazı kurur. Yutkunamaz. Ağlamaklı olur. Yine de kendini tutar.
Göz bebekleri irileşir. Boğazı kurur. Yutkunamaz. Ağlamaklı olur. Yine de kendini tutar.

Ayla merdivenleri çıkar. Yeşilli morlu duvarlarla çevrili tanıdık koridorları geçtikten sonra doktorun odasını bulur. Kapının önüne kadar geldiğinde “DR. METİN ERKSAN” yazılı tabela ile karşılaşır. İçinde daha önce kurgulamadığı bir acı duyar. Karanlıkta dalgalanan denizin köpük köpük büyüyüp taşması gibi bir keder göğsünü büyütür.

Bu ürperme, boşluğa doğru kayan bu müthiş uzaklık ve hiçlik... Keskin kokulu dağlarımı kaybettim. Okyanusumu kaybettim. Ve üstünde uçan martı sürülerini.

Alejandro Jodorowsky, Sonsuz Şiir filminden

Duvardaki eski saatin içinden gürültüyle akan zaman, benim içimde durgun bir su gibi uyuyor. Kapısı açılmayan bir odanın önünde bekliyorum. Kalkıp biraz yürüdüğümde veya pencerenin ardından esen rüzgâra yüzümü döndüğümde bir serinlik, bir rahatlama hissetmiyorum. Vücudumun herhangi bir yerinde ellerimi koyacak bir köşe, bir alan yok. Çevremde bir yığın insan olduğunu arada bir fark ediyor ve hemen o an onların varlığının yaydığı yapışkan kokudan iğreniyorum.

“Ayhan Işık’ın yakını siz misiniz?”

Pencere aniden duvara çarpıp kapanıyor.

“Evet, ben annesiyim!”

Doktor, yüzüme şüpheyle bakıyor. Bu doğal; Ayhan, yetmiş yaşında, ben ise otuz beş yaşındayım. Onu önemsemiyorum. Yanımda oturanlardan biri kalkıp omzumdan, karşı koltuktaki çantamdan, başka biri ise kolumdan tutarak beni kötü habere hazırlıyor. Doktora ne olduğunu soracak cesareti bulamıyor, endişeyle bekliyoruz. O ise bize bakmadan, sakince konuşuyor:

“Hastayı kaybettik. Başınız sağ olsun.”

Yere yığılıyorum.

Bu, Ayhan’ı üçüncü kaybedişim. İlkini hiç unutmuyorum. Ayvalık’a tatile gitmiştik, hava elli derece. Arabadan iner inmez Ayhan tutturmuştu, dondurma yiyelim diye. Daha otele girmeden elimizde valizlerle ona dondurma almaya gittik. Yüzüne yayılan o çilli gülümseme ve güldükçe dişlerinin arasından görünen donmuş çilekler hala gözümün önünde. Dondurması bitince babasının kucağından inip aniden bir yavru köpeğin peşine takılmıştı. Bir şey olacağından değil ya, gitme oğlum, yapma çocuğum diye ardından öylesine bağırmış, ellerimin altındaki valizleri tutmaya ve yerimden kıpırdamamaya devam etmiştim. Kaldırımdan yola doğru çıktığını görünce Ekrem de ben de telaşlanıp peşinden koştuk. Ama artık çok geçti. Her şey bir anda oldu. Hızla geçen bir arabanın altında kaldı yavrumuz. İlk o gün kendime sormuştum: Bu çocuk ne ara büyüdü de öldü? Şimdi hastaneden çıkarken aklımda aynı soru: Ne ara büyüdü de öldü bu çocuk?

FLASHBACK

Doktora ilk kez gittiği gün, gözünün önüne gelmektedir. Merdivenleri çıkışı, uzun, dar, soğuk koridorların hızlı birer şerit gibi iki yandan akışı... Nemli ve ilaçlı bir koku burnunun dibinde uçuşmaktadır.

İÇ-ÖZEL MUAYENEHANE-GÜN / AYLA, DOKTOR METİN

Ayla merdivenleri çıkar. Yeşilli morlu duvarlarla çevrili tanıdık koridorları geçtikten sonra doktorun odasını bulur. Kapının önüne kadar geldiğinde “DR. METİN ERKSAN” yazılı tabela ile karşılaşır. İçinde daha önce kurgulamadığı bir acı duyar. Karanlıkta dalgalanan denizin köpük köpük büyüyüp taşması gibi bir keder göğsünü büyütür. Göz bebekleri irileşir. Boğazı kurur. Yutkunamaz. Ağlamaklı olur. Yine de kendini tutar. Güçlükle kapıyı açar, başını içeri uzatır, randevusunu hatırlatır. Aşırı makyajlı, sarışın sekreter doktorun onu beklediğini söyler. Ayla, içeri girince doktor ona tanımakta zorlanır gibi, şaşkınlıkla bakar. Ayla, hızlıca saçlarını, ellerini, yüzünü kontrol eder. Ardından dingin, vakur, kederli gözlerle doktorun omuzlarının arkasında bir yeri seyretmeye koyulur.

DOKTOR METİN

Yine mi Ayla Hanım?

Ayla, onu gözleriyle onaylar. Oturmasını söylemesi için karşısında, ayakta bekler. Gücü yokmuş gibi bir süre parmaklarının ucuyla koltuğun kenarına tutunmaya çalışır. Ardından koltuğa yığılır.

DOKTOR METİN

Bu sefer oğlunuzu geri getirmek imkânsız.

AYLA

Yapmayın Doktor Bey. Durumu biliyorsunuz.

DOKTOR METİN

Ayla Hanım, düzenli gelmiyorsunuz.

AYLA

Haklısınız. Ama inanın bu sefer...

DOKTOR METİN

Üzgünüm. Artık Ayhan’ın yokluğuna alışmak zorundasınız.

Ayla, ayağa kalkar. Hafifçe başını sallayıp doktorun söylediklerini onaylar.

AYLA

Peki, Doktor Bey. İyi günler.

DOKTOR METİN

Yarın aynı saatte görüşürüz Ayla Hanım.

AYLA

İyi günler.

DIŞ-SOKAK-GÜN /AYLA

Ayla muayenehaneden çıkar. Sakin adımlarla kalabalık sokaklarda yürür. Zamanın, kulaklarının içinde dişli bir çark gibi gürültüyle aktığını duyar.

EFEKT

Çark sesi.

(Gırç, gıııırç, gırçççç.)

Ayla birkaç günün sonunda karar verip yeniden doktora gider. Sekreter onu hemen içeri alır.

İÇ-GÜN-MUAYENEHANE / AYLA, DOKTOR METİN

AYLA

Doktor Bey, ben yine geldim. Şey için...

Utanmış bir ifadeyle, ellerini ovuşturmaktadır.

DOKTOR METİN

Ayhan artık geri getirilemez evrede Ayla Hanım. Biraz bu konu hakkında konuşalım mı? Buna alışma sürecini hızlandırmamız gerekiyor.

Ayla endişeli bir şekilde ellerini ovuşturmaya devam eder. Titremektedir. İçinden geçenleri saklar. Ona ne kadar çaresiz olduğunu, oğlu olmadan yaşayamayacağını, onun için bir şeyler yapması gerektiğini söylemez. Doktor ne derse desin başını iki kere sallayıp onaylar.

DOKTOR METİN

Eski eşyalardan kurtulun. Yaşanmışlıklar unutmayı zorlaştırır. Sonra her gün bana gelin.

AYLA

Gelirim doktor bey.

Evin içindeki lambalar, avizeler, etajer, perdeler, kilimler, masalar ve kitapların üstüne geldiğini söylemez.

AYLA

Eve girer girmez gözlerim Ayhan’ın her zaman oturduğu koltuğa takılıyor. Onu hep orada hayal ediyorum. Ölüm gibi bir ortadan kayboluşu kabullenemiyorum. Belki seyahate çıksaydı, belki bir arkadaşında kalsaydı, ne bileyim birkaç yıllığına küs olsaydık o bile yeterdi. Ama şimdi ucu bucağı olmayan bir yokluğu sürüklüyorum peşimden. Onunla ne yapacağımı bilmiyorum.

Abartılı bir şekilde ağlamaktadır.

DOKTOR METİN

Koltuğu atmayı deneyin. Tatile çıkın. Yazdığım ilaçları düzenli alın.

AYLA

Her şeyi denedim.

DOKTOR METİN

Devam etmek zorundasınız Ayla Hanım.

AYLA

Lütfen Doktor Bey...

Ağlamaya devam etmektedir.

DOKTOR METİN

Oğlunuzu geri getirmek mümkün olsa bile, bu saatten sonra ruhunun uyacağı bir beden bulmak neredeyse imkânsız. Bu hakkını daha önce iki kez kullandığı için, üçüncüsü, pek mümkün görünmüyor. Bazı bedeller ödemeniz koşuluyla, şansınız belki artabilir.

AYLA

Ani ve abartılı bir kahkaha atar.

Ne gerekiyorsa yaparım Doktor Bey.

Ayhan ilk kez öldüğünde acıyla nasıl başa çıkacağımızı bilmiyorduk. İlk altı ay gözlerimizi kör edene kadar ağladık, isyan ettik, dualar okuduk, doktorlara ve tatillere gittik. Hiçbir şey bizi bir anlığına bile rahatlatmadı. Evdeki eşyaları teker teker yok edip daha büyük ve boş bir eve taşındık. Birbirimizin yüzüne bakmamaya, zamanı ayrı geçirmeye çalıştık. Hiçbir şey değişmedi. Ama birkaç yıl geçti. Ekrem’e “Ayrılalım,” dedim. Ayrıldık. Acının onda kalan kısmı sanki Ekrem’le ayrıldıktan sonra bana geçti. Doktor Metin ile bu yüzden tanışıyoruz. Bana her şeyin geçeceğini anlattı. İnanmadım. Oğlumun ölümüne alışacağımdan bahsetti sık sık. İkna olmadım. Sonunda oğlumu bir başka bedende yaşamak koşuluyla geri getirebileceğini söyledi. Bu sefer ona kesinlikle inandım. Hem o kadar güzel inandım ki her şey epey kolaylaştı. Süreci birlikte çizdik. Benden hafta içi her gün saat 5’te onu ziyaret etmemi ve oğlumun birkaç eşyası ve bazı hastane kayıtlarını getirip beklememi söyledi. Çok yakında oğlumun geri geleceğini ve karşılaşacağımızı uzun uzun anlattı. Birkaç ay bekledim. Zaman artık eskisinden de zor geçiyordu ama en azından bana yaşamak için bir sebep veriyordu.

İÇ-MARKET-GÜN / AYLA, GENÇ KADIN

Ayla reyonlar arasında usul usul dolaşmaktadır. Bir şeyler arar gibi raflara bakar ancak hiçbir şey almaz. Genç bir kadın hemen ardından yürümekte, onu takip etmektedir.

GENÇ KADIN

Anne!

Ayla hızla arkasını döner. Önce biraz şaşırır. Sonra hiç tereddüt etmeden durumu anlamlandırır. İleri doğru kocaman bir adım atar ve oğluna sarılır. İkisi de bir müddet ağlar. Sonra birlikte Ayla’nın evine giderler.

Ayla için zaman Ayhan geldiğinden beri sessizce, hissettirmeden geçmektedir. Ayhan’ın yeni haline alışmıştır. Ayhan da onun alışmasına alışmıştır. Genç kadının gözlerinin gülerken çizgi gibi olmasını Ayhan’a benzetir. Bir şey sorarken başını sağa eğmesi de onu anımsatır. Giderek daha fazla benzerlik bulup zaman geçtikçe oğlunun daha önce ölmüş olduğunu bile unutur. Ama bir gün tuhaf bir şey olur. Ayhan eve gelmez. Ayla ona telefonundan ve arkadaşlarından ulaşmaya çalışır. Ulaşamaz. Polise bildirip bekler. Haber alamaz. Günler geçer. Aylar geçer. Ama Ayhan gelmez bir daha.

Yıllar sonra acı gerçeğe inanamadığım o evredeydim. İlk evrede yaptığım her şeyi baştan yapıyordum. Tatil, taşınma, eski eşyaları atma, bolca uyuma, çokça ilaç alma, epeyce dua etme, bir miktar isyan, son olarak ise Doktor Metin. Evet, maalesef hepsinden önemlisi Doktor Metin... Başka çarem yok muydu, yoksa çarelerde mi aramıyordum derdimi, bilmiyorum. Ama kalbimdeki bu çukura birinin toprak atması gerekiyordu. Doktor Metin’den başkasına derdimi emanet edemiyordum. Kapısını bir kuş hafifliğinde, titreyerek çaldım. Sekreteri beni her zamanki kalın makyajının ardından selamladı. Kırmızı ceketi ve beyaz bir kuş sürüsü gibi uçuşan pilili eteğiyle hızlıca doktorun odasına gidip kapıyı arkasından kapattı. Benimle birlikte dışarıda bekleyen üç kişi daha vardı. Biri ölen köpeğini kafesin içinde ve kafesi de kucağında tutan yaşlı bir hanım. Diğeri, gözlerini pencere aralığından ayırmayıp uzakları izleyen ve beş dakikada bir değiştirdiği ayağını diğerinin üzerine atan bir adam. Sonuncusu ise kollarında uyuduğunu söylediği oyuncak bir bebekle oturan genç bir kadın. Doktorun sekreteri sonunda odanın kapısını açıp başını uzattı ve “Ayla hanım, buyurun lütfen,” diye beni çağırdı.

İÇ-GÜN-MUAYENEHANE / AYLA, DOKTOR METİN, SEKRETER

Ayla kapıyı açıp içeri girer. Metin, koltuğunda oturup bilgisayar ekranına bakmaktadır. Odanın kapalı perdelerini delip geçen güneş öbek halinde masasının bir köşesinde birikmektedir. Metin, sandalyesini çevirip Ayla’ya bakar.

DOKTOR METİN

Buyurun Ayla Hanım, oturun lütfen.

Parmaklarının arasındaki dolma kalemi çevirmektedir.

Ayla oturur. Bir şey söylemeden Metin’in yüzüne bakar.

DOKTOR METİN

Ayla Hanım, bu son şansınız olabilir.

Sekreter, Ayla’nın yüzüne bakmaktadır.

AYLA

Bütün zamanımı ve şansımı harcamaya hazırım. Her şeyi yaparım. Her şeyi!

DOKTOR METİN

İlk yapmanız gereken her gün buraya gelmek. Sonrasını ise biliyorsunuz. Önceki prosedürü takip edeceğiz.

Ayla doktorun yazdığı reçeteyi beklerken saniyeler yine duvardaki saat gibi iz bırakan bir gürültüyle akmaktadır.

EFEKT

Saat sesi.

(Tık tık, tık tık, tık tık.)

Ayla eve girer girmez kendini yatağa atar ve doktorun söylediklerini düşünür. Beklemeyi öğreneceğini söylediğini hatırlar. Beklemeye başlar. Karnının acıkmasını bekler. Birkaç saat geçer. Acıkmaz. Akşam olmasını bekler. Bekleyemeden uyuyakalır. Ertesi gün ve diğer günler belki aniden çıkıp gelir diye tatile çıkmayıp evi bekler. Ama Ayhan gelmez. Öyle uzun süre bekler ki sonunda Ayhan’ı beklemekten yapılmış bir heykel gibi olur ve onun yokluğuna tamamen alışır.

İÇ-SAHAF-GECE / AYLA, SATICI, YAŞLI ADAM

AYLA

Affedersiniz, bu kitapların hepsi ne kadar?

Altmışlarının sonunda bir adam sırada, Ayla’nın arkasında beklemektedir. Ayla, başını geriye çevirince gördüğü adamın yüzüne bir saniye uzunluğunda bakar ve önüne döner. Aklından, Ayhan’ın bakışlarını bulduğu geçer. İçinde ölgün bir heyecan uyanır. Gülümsemekten kendini alamaz.

SATICI

Hemen hesaplıyorum hanımefendi.

Yaşlı adam da Ayla’ya bakmaktadır. Ayla, onunla konuşup konuşmamayı düşünerek kıvranmakta, her zaman yaptığı gibi ellerini ovuşturmaktadır. Kalbi tehlikeli bir hızda çarpmaya başlar. Ayakta güçlükle durmaktadır. Ama bir türlü onunla konuşacak cesareti bulamaz. Hafifçe sendeler. Tutunacak bir yer arar.

YAŞLI ADAM

İyi misiniz?

Ayla, başıyla iyi olduğunu söyler. Satıcı, kolonya veya su getirmeyi önerir. Ayla, elini yavaşça kaldırıp, gerekmez, der ve kitapların parasını öder. Sıra, yaşlı adama gelince kapıya doğru yönelir. Gitmek üzeredir.

YAŞLI ADAM

Anne, sen misin?

Ayla hızla arkasını döner. Etraftakilerin şaşkın bakışlarına aldırmadan, hiç konuşmadan sarılırlar. Birbirinden uzak yaşayan sevgililerin hassas ruhları gibi iç içe geçerler.

Benim yanıma taşındı. Odasının bıraktığı gibi olduğunu bile söyledi. Onu bulduğuma, ona kavuştuğuma çok sevindim ama birlikte geçirdiğimiz günlerin bir gün bitecek oluşu aklımdan hiç çıkmadı. Yaşı ne kadar geçkin olursa olsun o benim biricik, küçük oğlumdu ama bir gün, belki de çok yakında bir gün benden ayrılacağını biliyordum. Bu yüzden onu türlü bahanelerle evden ve korunaklı bir alana çevirdiğim mahallenin sınırlarından dışarı çıkarmamaya çalışıyordum. Bir yere gidilmesi gerektiğinde ben gidiyor, yapılması zorunlu işleri ben hallediyordum. O, bir tek evde, pencerenin önündeki koltukta oturup kitap okuyordu. Eve döndüğümde onu o koltukta bulduğuma her gün şükrediyordum. Bir gün işler her zamanki gibi yürümedi. Şimdi o gündeyim. Ayhan’ın üçüncü kez öldüğü günde. O koltukta otururken kalbinin durduğu günde.

İÇ-GÜN-MUAYENEHANE / AYLA, METİN

Ayla, doktorun kapısında, ayakta beklemektedir. Duvarlar, bembeyaz hayaletler gibi üstüne yürümektedir. Avuçları terler. Başı ağrır. Salondaki sessizlikten korkar. Zaman akmaz.

Kapı açılır. Sarışın sekreter tarafından içeri çağrılır.

AYLA

Bana oğlumu yeniden getirin Doktor Bey.

DOKTOR METİN

O kolay. Ama önce prosedürü hatırlatayım. Her gün 5’te geleceksiniz. Anlaştık mı?

Ayla anlaştık der gibi kafasını hızlıca sallamaktadır.

DOKTOR METİN

Önündeki kâğıda bir şeyler karalar.

Bu ilaçları alıyorsun. Yarın aynı saatte görüşüyoruz.

Ayla doktorun uzattığı kâğıdı elinden alıp odadan çıkar. Ertesi gün aynı saatte gelmeye ikna olmuştur.

Her gün eve gidiyor, işe gidiyor, akşam olunca doktora uğruyorum. Doktor, Ayhan’ın çok yakında geri geleceğini söylüyor. İnşallah, diyerek bekliyorum. Markete girip bekliyorum. Kimse gelmiyor. Sinemaya, restorana, kütüphaneye, fırına gidiyorum. Kimse gelmiyor. Bir sahafa girip bekliyorum. Kimse gelmiyor. Bir gün, yine dükkânın birine giriyorum, yine kimseler yok. İçeride oturan bir adam, bekleyin, sahibi birazdan gelir, diyor. Sonunda dayanamayıp, yok o öyle değil, bekleyince gelmiyor, diyorum. Adam anlam veremiyor. Yine de oturup dediğini yapıyorum. Bekliyorum. Bu iş bekledikçe uzayan, uzadıkça varılmayan, varamadıkça daha çok uzayan, daha çok bekleten bir yolu yürümek gibi bir şeye dönüşüyor ve hayatımdaki bütün beklemeler birbirine karışıyor. Her şeyi bir arada bekliyorum. Ayhan’ı, mutlu olmayı, iyi olmayı, uyumayı, arkadaşlarımı, ailemi, geçmişimi ve geleceğimi... Gelmiyorlar.

DIŞ-GÜN-SOKAKLAR / AYLA

Ayla, doktora gitmeyi bırakır. Birkaç günün geçtiğini uçuşan takvim yapraklarından anlarız. Siyah beyaz görüntüler eşliğinde Ayla’nın geçen günleri akar. Daha önce gösterilen eski eşyaları atma, bekleme ve tatile gitme sahnelerini yeniden izleriz. Ayla, son sahnede sokakta yürümektedir. Sokağın arka planında diş diş sıralanmış mezarlıklar görürüz.

DIŞ-GECE-MEZARLIK/ AYLA

Ayla bir gece evden çıkıp usulca yürüdüğü sokakları bitirince gözleri beklenmedik bir merakla yol kenarındaki mezarlıklara kayar. Karanlık bir gecede, bembeyaz mermerler arasında sarhoş gibi sendeleyerek yürüdüğünü izleriz. Sıra Ayhan’ın mezarına geldiğinde duraksar ve soğuk mermerin üzerinde titreyen elini gezdirir. Mezar taşında “Ayhan IŞIK (2011-2018)” yazdığını görürüz. Ayla elini cebine atar, avucuna kolaylıkla sığan oyuncak gibi bir silah çıkarır, başını bize çevirir ve şöyle der: “Ben artık bu filmde oynamak istemiyorum.”

KARARMA

Bir silahın patlama sesini duyarız. Ardından müzik eşliğinde ekranda bir yazı belirir.

MÜZİK

Jeff Beal-Death in Paradise

YAZI

“Beklemesem her şey geçecekti. Biliyorum. Ama beklememeyi beklemek de upuzun bir yol.” Ayla