Çevirmen Diyor ki

Ümid Gurbanov
Ümid Gurbanov

Bu sıralar üzerinde çalıştığınız metin ya da yazarlardan bahseder misiniz? "Her çeviri yeni bir deneyimdir," denir. Bizimle paylaşmak istediğiniz herhangi bir yeni bilgi var mı?

Ümid Gurbanov:

Birkaç aydır Ilinca Zarifopol-Johnston'ın yazdığı Searching for Cioran adlı bir biyografiyi Türkçeye kazandırmaya çalışıyorum. Adından da anlaşılacağı üzere E. M. Cioran'ın yaşamını aktaran bir eser bu; ama özellikle Cioran'ın Fransa'da ünlü bir yazar olmadan önceki dönemini, hatta denebilir ki karanlık dönemini ele alması açısından kendi alanında oldukça kıymetli bir çalışma. Benim için Cioran, kişisel anlamda da özel bir yere sahiptir; onun sadece fikirlerini değil, insana güç katan karamsarlığını da ziyadesiyle sevdiğimi söyleyebilirim. Çeviri ile uğraşmaya aslında 2010'ların başında, beğendiğim tarihi kayıt, röportaj, belgesel niteliğindeki videolara altyazı hazırlayarak başlamıştım ve 2015'e geldiğimde Cioran ile ilgili uzun metraj bir belgesel çevirmiştim. Cioran'ın benim için anlamı büyük olduğundan o belgesel kaydını yayımlamak da benim adıma gurur kaynağıydı o dönemde ve bir bakıma hâlâ öyledir diyebilirim.

Şimdi ondan neredeyse beş yıl sonra, bu sefer onunla ilgili bir biyografi kitabı çeviriyor olmak yine oldukça heyecan verici geliyor bana. Zaten çeviri ile ilişkim de genel itibariyle taşıdığım bu heyecana dayanıyor. Nitekim çeviri hususunda mektepli değilim; hukuk mezunu biri olarak çeviriye dışarıdan katılmış olmanın çeşitli zorluklarını daima hissettim. Yabancı dil bilmenin yeterli geleceği bir iş değil bu; iyi bir çeviri ortaya çıkarabilmek için insanın daha ziyade Türkçeye hâkim olması gerekiyor. Doğrusu, hangi dile olursa olsun yapılan çevirinin olmazsa olmaz kuralıdır muhtemelen bu. Her ne kadar Azerbaycan'da doğsam da, neredeyse tamamen Türkiye'de büyüdüğüm için Türkçe benim anadilim sayılır ve dolayısıyla Türkçenin içinde kendimi gayet rahat hissedebiliyorum. Bir kitap çevirirken de ilk koşul hiç kuşkusuz çevirisi yapılan eserdeki dili anlamaktır; ancak o dilin yarattığı imgeyi, sahneyi, etkiyi kendi dilinde yeniden inşa edebilmelidir çevirmen. Her dilin kendine özgü bir ritmi ve dinamiği bulunur ve çevirmenin asıl çevirdiği şey işte bu ritim ve dinamiktir bir bakıma.

Bunu sağlayabilmesinin en önemli koşulu da eseri yeniden inşa ettiği dilde tam bir hakimiyet sahibi olmasıdır. Nitekim çeviri demek aslında bir tercihler bütünü demektir. Kendi adıma söyleyecek olursam, çevirdiğin metinde yazara veya üsluba veya okur dostu olmaya ne denli sadık kalacağın bir mesele, anlam ve biçim arasında nasıl seçim yapacağın başka bir mesele haline geliyor. Bir cümlenin uzunluğu, noktalama işaretlerinin sıklığı, kullanılan kelimelerin eskiliği veya yeniliği gibi birçok gizli değişkeni de dikkate almak gerekiyor. Her cümlenin neredeyse sayısız şekilde çevrilme olanağı bulunuyor aslına bakılırsa; neyin neden tercih edileceğini belirlemek benim adıma ciddi bir iş oluyor ve daima hakkaniyetli bir biçimde dengeli bir yol izlemeye çalışıyorum. Kısacası, aslına bakılırsa, şayet zevk almasam ve heyecan duymasam sürdürülmesi oldukça meşakkatli bir iş olurdu bu benim adıma. Az önce bahsettiğim gibi, asıl yaptığım şey videolara altyazı hazırlamak, diğer bir deyişle videoların çevirisini yapmaktı ve aslına bakılırsa hâlâ sürdürdüğüm esas iş bu.

Yıllar boyunca neredeyse hiç izlenmeyen bu video ve çeviriler yaklaşık üç yıl önce ilgi görmeye başlayınca işler benim adıma değişti bir bakıma. Öncelikle İthaki Yayınları'ndan Kitaplık adlı bir kitabın çevirisini yapmam teklif edildi bana. İlk kitap çevirisi deneyimim oydu. Daha sonra Ketebe Yayınları ile çalışmaya başladım, önce Simone Weil, ardından da Akira Kurosava biyografisi yayımlanmış oldu böylece. Şimdi de Emil Cioran biyografisi üzerinde çalışıyorum dediğim gibi. Açıkçası bana birkaç yıl önce sorulsa, arka arkaya biyografi kitapları çevireceğim aklımın ucundan geçmezdi; ama hayat gerçekten de sürprizlerle dolu olabiliyor bazen. Devam ettirdiğim video çevirilerinden bahsetmem gerekirse, doğrusu kısa veya uzun olmak üzere elimin altında çevrilmeyi bekleyen çok fazla şey var ve işin ilginç yanı, ne zaman "şunu çevireceğim" desem onu çevirmiyor, araya başka bir şey alıyorum. Daha ziyade, bir şeyler çevirmek istediğimde çeviri listemde gezinip o anki duruma göre birini seçiyorum.

Ancak epeydir gözüme kestirdiğim Jung ve Cortazar ile ilgili iki minik çeviri var, bir ihtimal onları kanalıma taşıyabilirim. Kitap kısmında ise Cioran sonrasına dair hiçbir fikrim yok. Nitekim yılda bir kitap anca çevirmiş oluyorum zaten, bir anlamda seri üretime geçebilmiş biri değilim; o sebeple de önce elimdeki çeviriyi tamamlayıp, sonra bir müddet dinlenip daha sonra tekrar hangi yeni eser Türkçeye kazandırılabilir diyerek düşünme sürecine girecek gibi görünüyorum.