"Cık!"

Diğeri ses etmedi bunun üzerine. Cevabını başlıkta vermişti zaten.
Diğeri ses etmedi bunun üzerine. Cevabını başlıkta vermişti zaten.

"Bana bak hele sen! Sakın cık deme de bana bak sen! Onu da yapma! Ben hiç senin cümlelerini alıp saman balyalarıyla karıştırıp geri önüne koyuyor muyum? Cık deme de vazgeç bu işten!"

"Siz kimlerdensiniz?" dedi adam.

Adam değildi de pantolon kemeriyle bir yere tutunabilmiş koca bir göbekti sanki.

Belli ki daha biraz önce saman balyalarını sırtlayıp sırtlayıp, dökülmeye yüz tutmuş kerpiç bir duvarın toprak damı altına yığmıştı. Belki de her bir balyayla birlikte, kendisi de aynı damın altında balya balya birikmiş ama şakaklarından damla damla azalmıştı. Şimdiyse göz altından itibaren aşağı aşağı düşmeye hazır kırmızı lekelerle, bir garip dünya coğrafyasının haritasını taşıyordu yüzünde bir yandan, bir yandan da durulmuş ciğerine sigara dumanı çekiyordu nefes nefes.

"Ben yabancıyım; tanımazsınız," dedi diğeri.

Diğerinin, bir gözlük camından ibaretmiş gibiydi tüm görebildiği.

Diğeri, şehrin insan kalabalığından bıkmıştı ve evleri de sahipleri gibi birer birer toprakla buluşan Kayalaksolaklısı Köyüne gelmişti. Ama öncesinde, Kırıkkale dönemecinde, liyakatsiz bir mühendisin, daha doğrusu liyakatini siyasetten almış bir diplomalının birtakım yanlış hesapları sonucu bitirilmesi sürekli uzayan köprü bozuntusunun altından geçmiş, tek minareli Hasandede'ye varana kadar yolun çok da abartılı olmayan kıvrımlarında dolanmış, Hasandede'den sonra yol kenarındaki tarlaların firezlerinde yalnızlıkla tanışmış, Keskin'de, bir eski zaman filmine at arabasıyla misafir olmuş tanıdığı yâd etmiş, Keskin'den yukarı doğru giden yolun sağında yer alan ve uzaktan görülen Barak Köyünün yakınlarından geçerken Makaryos'u hatırlamış, sonrasında daha birkaç köyün, firezleriyle kışı bekleyen tarlaların, tek tük oraya buraya dağılmış pelit ağaçlarının, Gavurun Çardağı denilen sırtın yanından geçmişti de nihayet Kayalaksolaklısı'na ulaşmıştı.

Ve köprü bozuntusundan kurtulduğu andan itibaren insan azalmış, yalnızlık artmış; insan azalmış, insanlık artmıştı. Ne de olsa insanlığı da bitiren yine insanın kendisiydi. Tam da yıkılmaya hazırlanan bir kerpiç evin önünde bütünüyle yalnızlığı yakalamak üzereyken, belli ki biraz önce saman balyalarını sırtlayıp sırtlayıp götüren adam belirivermişti yanı başında. Varlığıyla mı doldurmuştu yalnızlığı, göbeğiyle mi doldurmuştu; bu bilinemezdi işte.

"İyi de hemşerim," dedi adam.

"Ben zaten bana yabancı olmayan birisine kim olduğunu neden sorayım?"

Öyle değil mi ama! Söz misali Hüsnü Hoca, yavaş adımlarına bastonunu yoldaş edinip de Tevfik hayırsızının arada bir gelip kapısını, penceresini açmadığı şu evi görmeye gelmiş olsun. Gelebilir de aslında. Eski insanlar evlere, kendileri gibi öbür tarafa yakın bulduklarından akran niyetiyle bakabilirler. O vakit yılların Hüsnü Hocasına,"Kimlerdensin?" demek hangi aklın karıdır? Ne olur, bir vakit Tevfik'e atıp tutarlar, kırk üç yıllık evin bakanı olmadığı için göz göre göre yıkıldığını konuşurlar, sonra da ayrılırlardı. Hatta Hüsnü Hoca, belki diz ağrılarından da söz ederdi bir ara.

"Haklısınız ama kim olduğumu söylesem; nasıl olsa babamı tanımıyor olacaksınız."

Böyle derken diğeri, sonuna dek haklıydı bir yandan. İlk gençliğini saz sevdasıyla bitirmiş lakin ilerde çocuklarının annesi olacak o kadını da saz sayesinde kendine sevdalandırmış o adamın, yani babasının adını söylese ve "Ben Sazcı Emin'in oğluyum." dese adam, saman balyaları gibi yığılı hatıraların arasında asla o ismi bulamayacaktı. Bulamadığı gibi bir de "Hangi Sazcı Emin?" diye soracak, sorular çoğaldıkça anlam anlamsızlaşacaktı.

"Bana ne senin babandan hemşerim?"

Öyleydi. Edison'u bilirdi de babası kimdir; hiç merak etmemişti. Bak, adamın icat ettiği ampulün altında kıt kanaat geçinip gidiyordu işte. Tabi bu düşünceler adama ait değildi. O yüzden adam devam etti.

"Yani ben necisin diyorum. Ne amaçla buradasın?"

Amaçlar önemliydi. Bağlı köpek kimseyi ısırmazdı; doğru. Ama onun bağlı olmasının bir amacı vardı. Sonuçta hırsız, köpeğin bağlı olduğunu bilmiyordu.

"Amacımı mı kastediyorsunuz?" dedi diğeri.

"İnsanın amacı Âdem'le başlamıştı. Yalnız bir hikâyeydi bu. Sonra kadın girdi araya ve büyü bozuldu. Amacım budur. O yalnız adamın hikâyesini yakalamaktır."

Ne de berbat bir bahaneye sarılmıştı. Ufku saman balyalarından ibaret bir adam, hikâyelerin gerekliğini nasılsa anlayamayacaktı. Değil ki insanın kirli yalanlarını, iç buhranlarını ve günahını; bilinçaltı sıfatı ve bilinç akışı sunumlarıyla veren hikâyelerden kurtulmanın, asıl yalnızlığa yönelmekle mümkün olduğunu idrak etsin.

"He, sen hikâye yazmaya geldin hemşerim!"

Hayret, anlamıştı.

"Gelmeyin hemşerim, gelmeyin! Bir filmci geldi buraya evvelki senelerde. Üstelik Keskin'denmiş bir de utanmaz. Aklınca bize bir zamanlar Anadolu'nun nasıl olduğunu anlatacakmış. Şunca yıllık ömrümde ben, bir kadına sevdalanıp kadının kocasını öldürüp sonra da jandarmayı oyalayan birini duymadım. Gelmeyin hemşerim! Böyle amaçlar için gelmeyin. Bulduğunuzu görmekse amacınız gelin! Ama umduğunuzu görmek için gelmeyin."

Ne filmiydi bu; diğeri anlamamıştı.

"Ben filmci değilim. Hikâyeciyim yalnız. Sizi alacağım cümlelerimin arasına, kendi gördüğüm biçimde sizi yine size getireceğim."

Adam bir müddet diğerinin ne demek istediğini anlamaya çalıştı.

Aklına nedensizce fırıncılar geldi. Belki de vardı bir nedeni. Seklem seklem zahireler, aslına hiç benzemez biçimde birer somun olarak dönebildiklerine göre... Yine de güvenemedi bir hikâyecinin bir fırıncı kadar saf niyetli olabileceğine. Kalem girince kâğıdın tarlasına, harf başaklarının her bir esintiyle sağa sola yatmayacağı ne malumdu; değil mi ama?

Sigarasından yeni bir nefes alırken gözlerini kıstı da baktı. Gözler kısılınca uzaklar neden daha iyi görülürdü? Böyle bakınca diğerinin zaten yalnız olduğunu, Ankara'dan ta buraya yalnızlığı aramaya değil de kendi yalnızlığına yoldaş bulmaya geldiğini anladı.

"Bana bak hele sen! Sakın cık deme de bana bak sen! Onu da yapma! Ben hiç senin cümlelerini alıp saman balyalarıyla karıştırıp geri önüne koyuyor muyum? Cık deme de vazgeç bu işten!"

Diğeri ses etmedi bunun üzerine. Cevabını başlıkta vermişti zaten.