Gisela Casimiro ile söyleşi

Gisela Casimiro: Fantastikten de hoşlanıyorum, yazarlarına karşı hayranlık duyuyorum ama yazmıyorum.
Gisela Casimiro: Fantastikten de hoşlanıyorum, yazarlarına karşı hayranlık duyuyorum ama yazmıyorum.

Doğadan ilham alıyorum, insanlardan, sanattan. Vaktimin çoğunu parklarda, bahçelerde ve müzelerde geçiririm ancak otobüs durakları ve kalabalık caddeler ilham kaynaklarımdandır. Şiir, nesir ve şiirsel düzyazılar yazıyorum. Kurguyla başladım, hayal gücümden doğan ama özünü gerçeklerden alan hikâyeler…

1984’te doğdu. Portekiz’de yaşadı. Dil, edebiyat ve kültür alanında öğrenim gördü. İngilizce ve Portekizce çalışmaları için:

FCSH/UNL.

http://giselacasimiro.tumblr.c...

Yazmaya nasıl başladın?

Öğrenim hayatından hemen sonra yazmaya başladım. Okumayı dört yaşında annemden öğrendim.

Gençlik yıllarımda şiir yazıyordum, ancak vaktimin çoğunu kütüphanede yalnız olarak ve müzik dinleyerek geçiriyordum.
Gençlik yıllarımda şiir yazıyordum, ancak vaktimin çoğunu kütüphanede yalnız olarak ve müzik dinleyerek geçiriyordum.

Beş yaşında büyükannemin hediye ettiği, hikâyeleri ve görselleri ile büyülendiğim Grimm Kardeşler öykü kitabını bugün hâlâ saklıyorum. O kitap benim sezgilerimi harekete geçirdi, bilinçlenmemi sağladı; kendi kendime yüksek sesle dedim ki: İşte aradığım bu. Ne olmak istediğime karar verdim, öykücü olacaktım. Kendimi işin içinde buldum sonra güçlenerek devam ettim. Kendimin bu kadar erken farkına varışımı seçilmiş olmama yoruyorum. Çünkü pek çok insan hayatları boyunca kendi doğrularını ya da yaşam amaçlarını bulamıyorlar. Dergilerle, günlüklerle başladım ve bugün hâlâ yazdığım mektuplarla devam ediyorum. Yazmanın içten dışa doğru bir eylem olduğunu düşünüyorum, olgunlaştıkça verdiklerinizden daha fazlasını almaya başlıyorsunuz ve yazdıklarınız yaşantınız haline dönüşüyor.

Yazarken hangi kaynaklardan beslendin?

Gündelik, sıradan olayların yazarıyım. Her gün yazarım.
Gündelik, sıradan olayların yazarıyım. Her gün yazarım.

Doğadan ilham alıyorum, insanlardan, sanattan. Vaktimin çoğunu parklarda, bahçelerde ve müzelerde geçiririm ancak otobüs durakları ve kalabalık caddeler ilham kaynaklarımdandır. Şiir, nesir ve şiirsel düzyazılar yazıyorum. Kurguyla başladım, hayal gücümden doğan ama özünü gerçeklerden alan hikâyeler… Gençlik yıllarımda şiir yazıyordum, ancak vaktimin çoğunu kütüphanede yalnız olarak ve müzik dinleyerek geçiriyordum. Birkaç şarkıcı adı vermek gerekirse; (Sade, Björk, Tori Amos, PJ Harvey, Fiona Apple). Tabi ki bunun yanında da okuma, yazma, not alma ve düşünme de vardı. Evimizde düzenli bir kütüphane yoktu fakat ailem okuma noktasında beni hep motive etmiştir. Almak istediğim favori hediyem kitaptır ya da paramı genelde kitaplara harcarım.

  • Çantamda üç ya da dört kitap taşırım. Gazetelerden, dergilerden ve kitaplardan şiir nüshaları alır, onları da yanımda bulundururum ta ki orijinallerini edininceye kadar. Şiir, korku türü, klasikler, kısa öyküler okurum; ister ünlü olsun ister olmasın herkesten her şey yani.

Deneme yanılma yöntemi de diyebiliriz. Eğer gençseniz vaktinizin çoğunu her türlü kaynaktan okumaya ayırmalısınız, ne yazmanız ya da nasıl yazmanız gerektiği hakkında kitaplardan çok şey öğrenilebilir; hatta kötü kitaplardan bile. Okuma zamanınızı değerlendirir ve korur. Pablo Neruda ve Octavio Paz gibi Nobel ödüllüleri de okurum, Stephen King, Portekizli şair Sophia de Mello, Breyner Andresen ya da Al Berto, Daniel Faria okuduğum birçok şairlerin arasında yer almaktadır. Hepsi benim ufkumun açılmasında, dünyayı ve kendimi keşfetmemde etkili olmuştur.

Yazamadığın zamanlar oldu mu?

Daima zihnimde yazarım çünkü hikâyeler ya gözümün önünde gerçekleşiyor ya da kendimi onların içinde buluyorum. Öykü yazmaksızın kendimi sözlü olarak nasıl ifade edeceğimi gerçekten bilmiyorum. Fantastikten de hoşlanıyorum, yazarlarına karşı hayranlık duyuyorum ama yazmıyorum. Fantastiğin biraz daha meydan okuyan bir yanı var. Ben sıradan olayları daha ilginç buluyorum ve onları, bazen beklenmedik bir şekilde kendi kendilerine olgunlaşsalar da harikulade meyvelerini dermek için doğru zamanı beklediğiniz bir ağaca benzetiyorum.

Bence kelimeler ve insanlar benzerdirler; her gün, yazmaya değer bir şeyi de beraberinde getirir; ne zaman ya da kimden geleceğini asla bilemesem de. Gündelik, sıradan olayların yazarıyım. Her gün yazarım. Yarım kalmış bir çalışma; şiir, kısa öykü ya da diyalog niteliği taşımasa bile daha sonra yazılabilecek başka bir yazının tamamlayıcısı olabilir.

Çinli sanatçı Ai Weivel, Twitter’ı sınırlı sayıda karakterlere sahip özelliğinden dolayı şiirin bir formu olarak gördüğünü söylüyor.
Çinli sanatçı Ai Weivel, Twitter’ı sınırlı sayıda karakterlere sahip özelliğinden dolayı şiirin bir formu olarak gördüğünü söylüyor.

Yıllar önce Livejournal kullanırdım, sonra herhangi bir sosyal medya takipçisinden ziyade günlük yazılarıma katkısı olsun diye Facebook’a katıldım. Facebok’ta bir şeyler okumanız ve dünyanın her tarafındaki insanlardan anında geri dönüt almanız güzel bir şey. Son günlerde okuduğum bir röportajda Çinli sanatçı Ai Weivel, Twitter’ı sınırlı sayıda karakterlere sahip özelliğinden dolayı şiirin bir formu olarak gördüğünü söylüyor. Bir çeşit yazdıklarınızı filtreleme işi gibi. Ben de ona katılıyorum. Toplumsal yapılar ve yazı hakkında sosyal medyadan çok iyi şeyler öğrenilebileceğine inanıyorum.

Başka hangi sanatlarla ilgileniyorsun?

Fotoğrafçılık, tiyatro, resim, medya ve müziğe ilgi duyuyorum. Fotoğraf yoluyla diğer tüm sanatları bir araya getirdiğime inanıyorum. Kız kardeşim, gözümün içinde kurulmuş bir kameranın var olduğunu söyler. Belki de öyledir çünkü gözlem gücüme inanıyorum. Her şeyi fark ediyorum, bunlara istemediklerim de dahil. Fotoğraf; düşünmeme, hissetmeme, hafızamı canlı tutmama, dikkatimi toplamaya, anlarımı biriktirmeye ve kategorize etmeye yardımcı oluyor.

Hep söylendiği gibi: Tanrı, ayrıntılarda gizlidir.

Fotoğraf çekerken daha fazla zamana ve yalnızlığa ihtiyaç duyarsınız. Fotoğrafçılık yazmanın bir uzantısı gibi benim için çünkü sanatın hangi dalı olursa olsun ben hep bir hikâye anlatıyorum. Ve hep sonunda yazıya dönüyorum. Tiyatro ise diğer ilgi alanlarımı uyandıran bir tür benim için. Bu alanda da çalışmalarım var. Tiyatroda; yazma, dans, oyunculuk, beste, yapım, yıkım, sükûnet ya da taşkınlık bir aradadır. Bunu başka hangi sanat dalı yapabiliyor?

Neden yazıyorsun?

Yazamadığım için yazıyorum. Akıl hocam ve arkadaşım Portekizli yazar Rui Zink’e göre ben bir Graphomanikim, her zaman yazma isteği uyandıran takıntılı bir dürtüm var yani.

Gisela Casimiro: "Rui Zink’e göre ben bir Graphomanikim"
Gisela Casimiro: "Rui Zink’e göre ben bir Graphomanikim"

Duyduklarımı ve konuştuklarımı, arkadaşlarımın bana ya da birbirlerine söyledikleri garibime giden şeyleri yazıyorum. Yazamazsam veya ezberlemek için vaktim yoksa kayıt alırım ya da fotoğraf çekerim. Dikkatimi, ilginç bir şeyi yazmak, öğrenmek ya da ezberlemek üzerine yoğunlaştırırım. İyi bir hafızam var, yazarsam, insanların artık hatırlamadıkları şeyleri onlara anlatabilirim. Aslında kendini ya da başkalarını tanımakla ilgili bir durum bu; gazetecilik gibi bir şey. Mesela günlüklerimi kendim için yazıyorum. Tarihi seviyorum ama ânı yaşamak daha ön planda benim için. İnsanları ve onlar hakkında yazmayı seviyorum. Burada, şu anda birileriyle beraber olmak harika bir şey. Yazarak birilerine yardım edebilirsiniz, iletişim kurabilirsiniz, öğretebilir ve de öğrenebilirsiniz. Kelimelerin gücüne inanıyorum. Yalnızca bir kişi bile benim yazdıklarımı okur, anlaşılabildiğini ve özel olduğunu hissederse devam etmeye değer.

Şiir veya öykülerden kitap haline gelen eserin var mı?

Şimdiye kadar yazılarım gazetelerde ve dergilerde yer aldı. Tamamlanmış halde iki tane günlük ve anekdotlardan oluşan kitabım, bir tane de şiir kitabım var; bir yayıncıyla anlaşarak ya da kendi imkanlarımla gelecek yıl yayınlamayı düşünüyorum. Halihazırda başka bir şiir kitabı üzerinde çalışıyorum. Kafam öykülerle dolu, bunun yanında bir de roman fikrim var; yani gelecek, meşguliyet ve yeniliklerle dolu olacak benim için.