İlaç gibi öyküler

Alleben Öyküler
Alleben Öyküler

Okur, bellekten süzülen hikâyenin -yaşam da denebilir- duru bir anlatımla nasıl öykü formuna dönüştürülebileceğine tanık oluyor. Bellekte nasıl kalırsa bir hikâye, öyküde de öyle anlatılmış. Sıcaklığı, saflığı biraz da buradan geliyor.

Ülkü Tamer Alleben Öyküleri'nde bir keşfe çıkıyor. Belleğini, çocukluğunu, insanı keşfediyor. Her birinde farklı bir karakterin merkeze alındığı 4 öyküden oluşuyor kitap. Okura bir kurmaca evreninde olduğunu hissettirmiyor. Çünkü çok insani bir tarafı var. Duyguyu okura geçirmek konusunda tek bir an dahi başarısız olmuyor. Bir kültüre, bir şehre, bir yaşama dair anlatı arka planda akarken biz sevgiyi, hüznü, şaşkınlığı tadıyoruz. Duygunun ve hayatın saf halini görüyoruz öykülerde. Bu saflık, sıcaklık çoğunlukla bir çocuğun bakış açısıyla metne aktarılıyor. "Çocukluk, nihayetinde insanın anayurdu değil mi?" Hayatta olduğu gibi öykülerde de çıkıp geliyor bir yerden. "Cenaze namazını bilmiyorum ama Allah beni anlar." diye düşünüyor. "Ben sana Robert Taylor'u vereyim, sen bana John Garfield'ı ver Hüseyin Amca." diye pazarlık ediyor. Elinde mektup, alıcısına ulaştıramadan uyuyakalıyor.

Okur, bellekten süzülen hikâyenin -yaşam da denebilir- duru bir anlatımla nasıl öykü formuna dönüştürülebileceğine tanık oluyor. Bellekte nasıl kalırsa bir hikâye, öyküde de öyle anlatılmış. Sıcaklığı, saflığı biraz da buradan geliyor. Bu içeriğe uygun şekilde kurulan yalın dilin, sahici diyalogların büyüsüne kapılıp gidiyoruz. Çete İsmail'den "Demek insanın yüreğinde bir şeyler birikiyor." cümlesini işittiğimizde ise yaşam karşımızda bütün saflığıyla duruyor. İşte dünyanın en güzel resmi. İç ısıtan, dokunaklı, bir çırpıda okunan ve tadını damakta bırakan bir kitap Alleben Öyküleri. Yaşamın ve hikâyenin anayurduna her dönmek istediğimizde tekrar okumak isteyeceğimiz öyküler. "Şu gayri insanileşmiş ülkemizde ilaç gibi geldi bana Ülkü Tamer’in hikâyeleri." diyen Fethi Naci ne güzel söylemiş zamanında. Okuruna şifa olsun.