Kekemelodinin Taksonomisi

Uzun zamandır aynı rüyayı görüyorum. Denizi seyreden boş bir bank.
Uzun zamandır aynı rüyayı görüyorum. Denizi seyreden boş bir bank.

Taşlaşmış. Uyumamış. Taş. Top. Ben. Geçen gece. Top. İp. Ben geçen... Faruk. Oğlum ne diyorsun lan. Nasıl? Volkan. Volkan ölmüş. Geçen gece. Ben. İp. Kop. Dayısı getirmiş defteri. Ona verilsin istemiş. Önümüzde duruyor. Deniz… Balık kokuyor. Deniz. Deniz kokuyor. Tuzlu kokuyor.

“Aklımdan çıkmıyorsun dedim. Başka türlüsünü yorgunum anlatmaya. Bilmediğim ve ne yapacağı belli olmayan bir duyguyla hırpalanıyorum boyuna.”

A.C.Z

“Ben tabi şuşunu söylemek isterim,” dedi. “Ben tabi O’nun rırırızasını istedim.” Baktı. Düşündü. “Yok öyle değil. Şöyle. Ben istiyorum ki; O’nun kafasında herhangi bir soru işareti, bir terereddüt kalmasın yani. Sıkıntı, bir problem olmasın kafasında. Kalmasın yani. Net olsun,” dedi. Bazı kelimelere hafif takılarak. Üç ay önce. Eskiden tersane olarak kullanılan döküntü bir depoda. Yalnız çekerken, buraya gelirdi. Birkaç gün derslere girmediği zaman Faruk onu nerede bulacağını bilirdi. Okula ara verip, büyük yük gemilerinde çalışmaya karar vermiş. Dünyayı dolaşacakmış. Dünyanın öbür ucuna gidecekmiş. Gitti. Dünya’sını bıraktı. Tertemiz bir gülümsemeyle birlikte bir defterin arasına bıraktı. Dünyaya gelirken annesini, annesine giderken kendisini öldüreceğini biliyor muydu yazgısı. Anası, on altı yaşında doğum esnasında ölmüş. Onu doğururken. Babası, o yedi yaşındayken bir trafik kazasında. O zaman başlamıştı hecelere takılmaya. Ona böyle anlatmıştı. “Ben tabi. Katil olarak doğdum. Dünyaya sürgün yemişken gezeceğim tabi. Dolaşacağım oğlum dünyayı,” demişti son konuşmalarında.

Hepimiz dünyanın bitmez şarkısının notaları… Karşı karşıya yüzmek değildi dünyanın sularında gayret. Dibimdeki çamurun ayak parmaklarımdan süzülmesiydi. Bedenime toprak deyince, ruhum dinginleşirdi belki derin suların dibinde. Şefkatle okşardı ruhum kendi bedenini. Onu cesaretlendirirdi, ne yapacağı belli olmayan.

Dilinin sorununu konuşma terapistlerinden yardım alarak çözemedi. Kalbinin sorununuysa kendi kendine çözdü. “İnsan iki et parçasıyla ölçülür”dü. “Kalbi ve dili.” İkisini de tartının aynı yönüne koydu. Diğer yönde kalan ruhuydu. Ağır bastı. Gitmeden, konuşmak istedi onunla. Önceden, onunla içinden konuşurdu. Sadece bir defa hecelerle konuşmak istedi bu konuyu.

Yüzüne bön bön kakıyordu. Önce ne yapacağını bilemedi gibi. Bir şeyler söyledi. Söyledikleri anlaşılmıyor olmalıydı. Bir daha denedi. Aralarında görünmez bir duvar vardı. Çaresizce bir daha denedi. Diğeri yüzüne öyle bön bön bakıyordu hâlâ. Duruma anlam veremeyince arkasını dönüp gitti kız. O bakakaldı ardında. Başını eğdi. İçinde bir şeyler aktı. Elini boğazına getirdi. Balık kokuyordu. Renkli gözüken, hareketli ama sessiz olan dünyasının da yükünü sırtlanarak çöktü olduğu yere. Onu son görenler o bankta gördüler.

Ne yaptım ben… Diyorum bazen. Ben zaten en doğru olanın, ne olduğunu sanki bilmediğimi düşündüğünü, bilmiyor muyum? Yine de … Ve bile bile… İşte… Bu şeyin adının karşılığı bu. Sana hiç kızmıyor ve kırılmıyorum. Sadece bazen bir çok şeyin farklı olmasını isterdim diye düşündüğüm oluyor. Bu kış geçerse-ki kışlar geçer-geri döneceğimi düşünüyorum. Kaldığım yere… Yağmurlu bir akşama. Şimdi ne yapmalı? Sebeplerin her ne olursa olsun -ki buna sevilmemek de dahil- beklemekten vaz mı geçmeli? Asla. Bir yazar şöyle der. “Herkes bir gün sevilmemeyi tadacaktır.” Buna rağmen. Doğru olduğunu düşündüğüm değil ama doğru olduğunu hissettiğim şeyi yapıyorum. Çoğu zaman düşündüğüm ve hissettiğim aynı olmuyor çünkü. Ama senin en doğru olacağına hem inandığın hem de düşündüğün şeyi yapacağını biliyorum. Bunu çok iyi biliyorum. Bunu bilmeseydim, kalbini sonra… Bilmeseydim... Seninle ne işim olurdu ki…

...

Hafiflemesi için kafamı yataktan aşağı sarkıtıyorum. Hafiflemiyor. Neden kafamı yataktan aşağı sarkıtınca hafifleyeceğini düşünerek böyle bir eylemde bulunduğumu sizlerden gizleyecek değilim. Özel bir sebebi olduğunu da söyleyemem. Kanın beynimde zıpladığını hissetmek güzel. Yeni örüntüler mi oluşturmaktayım. İrdeliyor içimdeki şeyler bir şeyleri. Aralarında bir ilişiksizlik. İki alt boyutlu. Yolsuz ve savruk. Tüm duyularımla birlikte ruhumun da destek vermiş olduğu kavramsallaştırmaya yöneliyorum. An’a bir anlam vererek.

Yıkandıkça biraz daha sarkmış, pörsümüş kazaklardan sökülmüş iplerle, nenesinin ördüğünü söylediği kazak vardı üzerinde. Bu kazaktan da bahsetmişti ona. Çocukluğunu ısıtan kazak. Sağ elinde bir leylak. Eli havada… Öyle çekmiş fotoğrafçı. İlk okul beşinci sınıf yazıyor arkasında. Bir bayram gününde. Okulun camları süslenmiş. Ve Onun… Onun gülen bir fotoğrafı.

TAKSONOMİ A/1: Almaya Açıklık:

Genel: Ciddi bir değişim söz konusudur.

Özel: Her şey olduğu gibi devam eder.

Tıııııııırrrr…

1-) Alarm çalıyor.

1-) Ben kapı eşiğinde oluyorum. (Tuvaletin)

1-) Bu arada uyanmış olma halim gerçekleşmekte oluyor.

1-) Aynı anda geç kalmaya başlamakta oluyorum.

1-) Yatağım ile tuvalet kapısının eşiği arasındaki mesafeyi düşünüyorum ama bunu her sabah düşünüyorum.

1-) Her normal sabah aynı şiddetle uyanmama rağmen biç bir şeyin hala değişmediğinin hayreti içerisinde oluyorum.

Benimle yaşamayı öğrendim. (Bunun için herhangi bir yöntem geliştirdiğimi söyleyemem.)

Bu basamakta kişi, tek heceli uyarıcıları reddetmez. Onlardan kaçmaz. Tersine ona doğru bir yönelim izler. Ve tüm bunlar olmaktayken tek heceliler başlar zıplamaya. Al. Bal. Cız. Çöz. Düş. Düş. Düş. Düş… Eş. Fil. Gül. Hal. İl. Jel. Kil. Lal. Mil. Nal. Durmuyorlar… Ol. Ol. Ol. Ol… Öl.

Onu ilk kez kendi sokağının sonunda gördüm. O da Onu ilk kez kendi sokağının sonunda gördü. Birlikte görmüştük. Önümüzden öylesine geçmişti. Birilerinin Marsta yaşayacağına inandığı bir akşamdı. Hiç öyle lezzetli bir balık yememiştim. Çekmiştik. Sosyal bilgiler dersinde kullanılan Küre’yi tekmeliyorduk. Atlas. Harita. Padişahlar tahta çıktı. İndiler. İnmeden cennetin kayığına bindiler. Cennetin kayığı cevizdendi. Neye gülüyorduk bu kadar. Gülerken düştük onunla. Faruk kaldırdı bizi. Faruk yine içmemişti. Ben çakırkeyftim. O’ysa, dibini bulmuştu yine. Volkandı. Ölçütler vardı ama bu yönde örnek hedef yoktu. Patladı. Volkandı. Volkanik… Toroslar… Dağlar… Ovalar… Denizler… Vardı. (Vardık.) Deniz. Denizmiş adı. Adını ilk ondan duydum. Söylerken takıldı. Heyecanlanmıştı. Tek heceliler… Pir. Rab. Sır. Şal. Tel. Uç. Uç. Uç. Uç. Üç. Vur. Başım dönüyordu.

Uzun zamandır aynı rüyayı görüyorum. Denizi seyreden boş bir bank. Kimse oturmuyor. Hep boş. Bilmem hangi belediyenin bankı. Sırtında yazmıyor. Uyanınca detayları düşünüyorum. Bir sonraki rüyamın tekrarında yine yazmıyor. Bir sonraki rüyamın tekrarında ben yine aynı şeyi arzuluyorum. Yürüyorlar. Rap… Rap… An. An. An. Ban. Can. Çan. Din. Et. Fay. Gör. Hak. Hak. Hak. Hakk!

TAKSONOMİ A/2: Kontrollü Seçici: (Tepkide bulunma basamağı)

(Kişi uyarıcılara bilinçli tepkide bulunur ve onlarla ilgilenir. Razı oluş, gönüllü oluş, yanı sıra kayboluş, beraberinde pişmanlık bu basamak ile ilgilidir.) Başkalarının sağlığını korumak için sorumluluk alma ya da kalabalık yerlerde sigara içmeme. (Burada anlatılmak istenen başka bir şey olabilir)Kişi olaylar karşısında yargılarını ve davranışlarını değiştirmeye elverişli değildir. Yardım beklemez. Yardımseverliği en çok kederler görür. Ahlak, ruh ve duygu bakımından zor bir imeceye girer. Duyularının birlikte iş görme alışkanlıkları kazanmaları kişinin özelidir. İşitirken görür. Görürken aslında işitir.

Kontrollü Açıklama: Her öykü tamamlanmak ister. Kahramanları mutlu kılacak şey mutsuz sonla bile olsa öykülerin bitirilmesidir. Böyle olmakla birlikte en uzak kahramanlar bile kopuk değildirler birbirinden. Aksine aralarında kopmayla birlikte tam anlamıyla dikey bir ilişki başlar. Bu soyuttur ve bunu hiçbir şekilde kabul etmezler.

Marş... Marş... Marş... Yar. Zor. Ad. Bat. Caz. Çiz. Çiz. Çiz. Diz. Ez.

Keşke şimdi yanımda olsaydın. Hiç konuşmasaydık ve yürüseydik sadece. Düşünüyorum bazen. Mümkün olsaydık seninle hayat ne kadar güzel olurdu. Bir bir huysuz yanlarınla tanışırdım. Bir bir çekilmez yanlarınla, bir bir sabırsız yanlarınla, bir bir çaresiz yanlarınla bilmediğim ama hiç bilmediğim çaresiz yanlarınla, uykusuz yanlarınla bir bir tanışırdım. Senden çok çok daha çok önemsediğim şeyi, sen ben olsaydın benden çok çok daha çok önemseyeceğin şeyi bildiğim için tosladım kalbinin önüne. Bunu fark ettiğimde her şey için çok geçti. Toslamıştım bir kere. Cesaretli olmanın hele ki delice olmanın bazı sonuçları ağır olabiliyor. Neden bu kadar güzeldin…

Dünden önceki gün, iki ayrı vakitte rüyamda gördüm. Geceleri sıklıkla uyanıyorum. Bölük pörçük uyuduğum için -her uyandığımda en az iki bardak su içip ve en az bir kere tuvalete gidiyorum- bir gece bana birkaç geceymiş gibi geliyor. Bu gece hiç rüya görmedim. Bu iyi mi?

Sus.

Olamayacaklara, olamayacaklar içinde olacaklara, “Her şeye hazırlıklıyız dimi?”

Gözümü ilk açtığımda-başında rüya sanmıştım-gördüğüm ilk şey tavandı. Ve geçen gece, yani dünden önceki günün gecesi çifte kavrulmuş rüyalarım sebebiyle bu gece niye rüya görmediğimi soran bir bakış atarak uyanıyorum tavana. Hayır, tavana değil güne uyanıyorum. Far. Ger. Hor. Hoooorrrr. (Burada bir yanlışlık olmalı.) Uyku sersemliğinden değil bu karışıklıklar. Beynimin sersemliği. Hızlı çalışıyor. Devasal bir hız. Şu an için yapılması gereken tek şey sakin olmak. (Uykudan tam olarak uyanamadım ve o kadar sakinim ki…) Şimdi bunu niye söyledim. Çünkü o kadar sakin olmayan bir biçimde nasıl uyandığımı da sizlere söyledim.

Dolup dolup derya olan şeylerin akabildiği bir kanal olduğu gibi, dolup dolup patlayan volkanın da bir kanalı olmalı akabileceği. Bir defter olmalı yazabileceği. Söylemek istediğim o kadar çok şey var ki… Yazmakla da bitmiyor. Bitmiyor ve bu kez burada bitirmeliyim. Şimdi yatağıma girip uyuyacağım. İçim… Dinecek mi sabaha kadar? Biliyorum. Dinmeyecek. Sabaha kadar dinmeyecek. Dinle. Dinle yağmur yağıyor... Karanlık suların üstüne…

Kişinin ömrü boyunca geliştir(miş/mekte) olduğu duyularının özelliklerinin tutarlılığı artmıştır. Hem tutarlılığı hem kapsamı bakımından genişlemiştir bazı haller.

TAKSONOMİ A/3: Davranış Cümle Ekleri

Her zaman, her durumda, sürekli olarak her şeyi anlatırken bir şeyi anlatamazken -e bilmek ve -a bilmek leri ayrı yazmaya başlar. Fark edebilene (etmiş olana)bir kereye mahsus “-ama… , ha… , hiç farkında değilimkimişçesine bir tepkiyle, aynı anda zihnindeki tahtaya yazılanlarını da gözden geçirerek şaşkınlık içindeki aptallaşmış mutlulukla cevap verir.

İs. Jet. Kot. Lav. Mal. Nar. Org. Ört. Ört. Ört. Karanlığı. Acıyan. Yanınla.

TAKSONOMİ A/4: Değeri Kabullenme

Önemlidir.

Tek heceli bir ifade yeterlidir: “İP”

TAKSONOMİ A/5: Değer Verme Basamağı

Kopar. Ölüm manevrasında kopar. Ölmek ve yaşamak arasında kalan değeler gerilir. Esnek değildirler. Yedi sekiz milim çapındaki dıştan örgülü sentetik esnektir. Çımasını ölmeye değil de yaşamaya fırlatınca, kişinin yaşamında yeni bir ağırlık daha oluşturarak kalır.

Hiç biri üst üste gelmeyecek şekilde dikine gelişen hikâyelerin zaman çizelgesi aynıdır. Çok sever cümleyi. Dergiye abone olur. Başka bir müzik aletinin özelliklerini yakından tanımaya çalışır. Birisini zaten tanır. Tanımakta kararlı oluşunu sever. (Yanılıyorsun okuyucu bunlar yaşam belirtisi değildir.) Telefonu çalar. Evden çıkar. Beklemez. Gelenin, ineceği yerden geçip geçmeyeceğine bakmadan (bilmekle alakalı) atlar. En kısa yollar haddinden fazla uzaya bilir. Aynı gece ipsiz, çımasız, ölüme fırlayan kendi kendine hayat bağı olan başka bir kişidir. Volkanın patladığından henüz kimsenin haberi yoktur.

… Bağkur Evleri. Bağ. Güzeltepe-Kadıköy. Bağ. Hayat bağı. Ayak bağı. Yetersiz bakiye. Şapkası örme sarı ponponlu kız. Her mavi göz biraz boşluğa bakar. Eveeeet sağlı sollu yanaşalım. Sağlı sollu, sağlı sollu… Biraz ilerleyelim lütfen. Ben binsem sen binemezsin bey amca. Uyuz mu ne. Ortalar boş ortalar… Şunu uzatır mısınız. Sorma ya… Bir baktım saat sekiz. Oğlum şu tatile bir girelim. Sonraki dönem planlı çalışacam kardeşim. Allah çalışana veriyor ne yapalım. Ah be dayı. Geç be dayı geç. Lezzetimiz doğadan, kalitemiz dünyadan. Kaliteli dünya. Sıcak arabalarındalar. Sıcak sıcak. Ambulans. Kimi taşıyor. Ambulans. Hasta nakil ambulansı. Sinyal yakarak geçtiğin bu kalbi dörtlü yakarak bekleyeceksin. Taksi arkası sözü. Eskiden kamyon arkası vardı. Şimdi azaldı kardeşim. Kamyonlar azaldı. Karaman beton inşaat aracı. Karaman beton değil, Karaman koyun. Sonra oyun. Oyun. Oynayanlar. Dünya. Tut. İstop. Vur. Vurdu. Dünyayla vurdu.

Yakar toplu dünya. Elimde tuttukça üşüyorum. Yolu süpürüyor turuncu parlak bir adam. Turuncu. Turuncu benim canım. Çevre yolunun arka fonu yeşil. Benim çevrem de yeşil. Işıl Işıl. Renk cümbüşü tanıdıklarım. Son gün. Beyan ve ödemeleriniz için. Ortadan binicen. Hayır ben inicem efendim. Hepsinin dörtlü yanıyor. Sende mi yaktın? Korna sesleri. Didit. Nanana’nanım. Murat Nakliyat sağa park etmiş. Bir sonraki durak. Gözcü Baba. Bu kaba inşaat evi olacak birilerinin. Çocuk odası olacak içinde. Oyuncaklar da olacak mı? Oyuncak ayılar mesela. Geçen geziyorduk. AVM’nin önündeki boyum kadar ayının ayağına bastım dönüp kimseye çaktırmadan. Beni döndürecek kadar ne yaptı ki? Bir de ezecek kadar ayağını. Ezdim işte. Boyum kadar ayı. Suçu yoktu ama ezdim işte. Hâlâ Gözcü Baba. Biraz daha ilerleye bilir miyiz. Bir kişi daha var arkada. Nınım. Ezine peynircilik. Kodak Ekspres. Tıt. Tıt. Tıt. Tıt……..

Kalın çorapla giyilemeyecek ayakkabılar giymiş. Üşümüyor demekki. Top. Top. Hâlâ bende. Zaman mı durdu? Zaman dursun istemedim ki ben. Aksın. Aksın ve bitsin istedim. Bitsin istedim. Benim için akan kum bitsin. Yorgunum ben. Bitsin. Çam ağaçları da yeşil. Yeşil yanıyor. Hâlâ yanıyor. Yanıyor ama duruyoruz. Dıdıdıdıt. (Tepemdeki ne yazıyorum diye bakıyor) Ağacın gövdesi içinde dalları dışında bir kafe. Tost çeşitleri. Bir motor geçti ardında su damacanası. Hızlı geçti o. Peki ben. Ben neden bekliyorum hala. Çiçekçilik, Ecem Çiçekçilik. Sonra eczane. Sonra yine eczane. Şurubu dikerek içiyorum. Ölçeksiz. Hapları yutamıyorum. Çiğniyorum bu yüzden. Bu yüzden acı. Bu yüzden sevmiyorum.

Hapı yuttun oğlum kesin bırakır. Bıraksın oğlum. İhtiyar kokona. Kokona ama profesör. Yemişim onun profesörlüğünü. Göztepe poliklinik. Diiiiiiittt. Ön kapıyı açar mısınız. Ön kapı abi. Nanam. Evet sağlı sollu arkaya devam edelim. Kırmızı yanıyor. Fark etmiyor. Hangi renk yanarsa yansın duruyoruz. Ücretsiz tırnak kesimi. Kuaför mü bura? İnsan kendi tırnaklarını da mı kesemez hale geldi? İnsan ne hale geldi. CK Güzeltepe-Kadıköy. Camlar sürekli titriyor. Bir sonraki durak Marmara Ünüversitesi Göztepe Yerleşkesi. Nınım. Marmara Üniversitesi Göztepe Yerleşkesi.

Girişteki kafeye oturmuş. Ne söyleyecek. Neden konuşamadı. Sesi neden öyle geldi telefonda. Geldiğimi görüyor. Hareketsiz. Çöküyorum soluna. Sigara yakıyor. Boş günler inşaatta çalışıyor. Elleri çatlak içinde. Oğlum diyor. İçine çekiyor. Tutuyor. Havaya üflüyor. Oğlum diyor. Susuyorum. Ölmüş. Oğlum diyor. Yüzüme bakıyor. Yüzüne bakıyorum. Gözleri kan çanağı. Top. Yakar top. Ellerimde değil. Yakmış. Top. Ne diyorsun lan. Ne diyorsun oğlum. Abi kıymış. Taş. Top. Faruk. Taşlaşmış. Uyumamış. Taş. Top. Ben. Geçen gece. Top. İp. Ben geçen... Faruk. Oğlum ne diyorsun lan. Nasıl? Volkan.Volkan ölmüş. Geçen gece. Ben. İp. Kop. Dayısı getirmiş defteri. Ona verilsin istemiş. Önümüzde duruyor. Deniz… Balık kokuyor. Deniz. Deniz kokuyor. Tuzlu kokuyor.

TAKSONOMİ A/6: Bir Değeri Tercih Etme

Kişi bir değeri arar ve onun peşine düşer. Düştüğü yer en diptir. Orası zirvedir. Zirveden aşağı bir top yuvarlanır.

TAKSONOMİ D/1: Bir Değere Adanmışlık

Kişiyi eleştirirler. Karşı çıkmadan dinler. Kimseye kızmaz. Darılmaz ve öfkelenmez. Aksine onlara teşekkür eder. İnanç üst düzeydedir. Çaba harcar. Değerle özdeşleşmiştir. Özveride bulunur. Otuz üç yaşını bekler. (Burada bir tarih düşürür. Tarih dünyaya ait değildir.)

D/1/A: Değerdeki Tutarlılık

1- Genellenmiş tutarlılığa bakılırsa her şey ayrılır birbirinden inandığı şeyde birleşmek için.

2- Bu kendi dünyasının algılayış biçimidir. Yaşam felsefesi yahut değer sistemi çöküntüsü.

Çöküntüden sonra yaşama dair bir maksadı yoktur. (Tüm parçaları toplar biriktirir ve küçük bir ecza poşetine doldurur.) Çünkü bildiği tek bir şarkı vardır. Çünkü dünya takılmamak için hep aynı şarkıyı söyler. Çünkü kekemeler şarkı söylerken hiç takılmazlar. Çünkü bilirler söyleyecekleri şarkıyı. Çünkü dünya takılmamak için hep aynı şarkıyı söyler.

Defterin son sayfalarında bir şarkı başlar.

İlk. Jön. Kan. Lam. Men. Nam. Öz. Pür. Ruh. Söz. Şan. Tür. Ur. Ün. Var. Yer. Zan. Pak. Ret. Set. Şut. Tut. Ut. Ürk. Yıl. Zil. Ak. Bak. Cet. Çek. Dal. Es. Fes. Güz. Ham. İm. Koz. Laz. Muz. Ney. Oy. Örf. Puf. Rey. Say. Şey. Ten. Uz. Üst. Ver. Yal. Zar. At. Bot. Cilt. Çit. Dut. El. Fal. Gar. Har. İz. Küs. Loş. Muş. Not. Ot. Öt. Pat. Raf. Saf. Şef. Tas. Un. Ürk. Yük. Zam. Ar. Bar. Cip. Çip. Diş. Er. Fer. Gür. Hır. İt. Kıt. Leş. Mat. Net. Öd. Put. Rus. Süs. Şok. Tok. Yok. Zat. Arz. Buz. Cips. Çök. Dök. En. Faz. Gez. Haz. Kaz. Mey. Nur. On. Ön. Pim. Rum. Sal. Şap. Tan. Yan. Ah. Bir. Yar. Sev. Dik. Bank. Cenk. Denk. Kork. Ring. Şevk. Türk. Bant. Dert. Jest. Kast. Mest. Dört. Post. . Kürt. Rest. Sert. Şart. Tart. Yurt. Genç. Kırk Arş. Marş. Şarj. Kalp. Kalp. Kalp…. … … … ………..

Son cümleyi okuyamadan kalbini sıkar bir şey. Şarkıdan heceler dökülür. Mırıldanarak pencereye doğru ilerler. Sev. Dik.

Yorgunluğun büyük. Belki de sende benim gibi. Aynı vakitlere uyuyorsun.

Dik. Sev. Yar. Bir. Ah.

On Sekiz kişinin de ifadesi aynıdır. Son kişi de farklı bir ifade vermez. Bir tutarsızlık yoktur. On Sekiz kişi de onu atlarken görmüştür. Birçoğu duydukları son şeyin birkaç tek heceli kelime olduğunu söyler. Kişilerin duyduğu kelimeler arasında aynı tek heceli sözcükler vardır.

AH…

Ruhunu, karanlık bir denize bıraktı. Karanlıktı. Ölürken kıpırdayan son yeri kalbiydi. Güvercinler uçuştu. Papatyalar açmaya başladı. Kapkara suların ortasında…

Otuz beş kişinin de ifadesi aynıdır. Son kişi de farklı bir ifade vermez. Bir tutarsızlık yoktur. Otuz beş kişi de onu atlarken görmüştür. Birçoğu duydukları son şeyin birkaç tek heceli kelime olduğunu söyler. Kişilerin duyduğu kelimeler arasında aynı tek heceli sözcükler vardır.

TAKSONOMİ D/2: Genel Açıklama:

Her sınıflandırma kişiye göre farklılık göstermektedir. Ve Sırayla olmak zorunda değildir. Amaç hiçbir şey öğretmek değildir. Tüm kurguya dair örnek basittir.

Ölmek g Sevmektir. Sevmek g Ölmektir.

Defteri verirken, sevdiğinin ismi neydi diye sormuştu dayısı.

“Deniz,” dedi. Faruk

“Hayır,” dedi dayısı o anasının ismidir. Sevdiğinin ismi neydi?