Kendi kendine

Varlık hakkında verilen bir ayrıntı onu var eden ve kendisi var olmayan bir şey için hiç hüviyetinde.
Varlık hakkında verilen bir ayrıntı onu var eden ve kendisi var olmayan bir şey için hiç hüviyetinde.

İnsanın mutlak yapısı olarak kabul edilen özgürlük, insanın yaşadığı en olumsuz koşullar tarafından bile yok edilemiyor. "İnsan, celladın ellerindeyken bile özgürdür." İnsan özgürlüğü res cogitansta, yani "Kendi-için-varlık"ta değil, res extensada, yani şey olarak bedende görünüyor. Kendi-için-varlık, kendi varoluşunu sürekli olarak yaratan özgür özne anlamına geliyor.

  • "Ne kadar değişirse, o kadar çok aynı kalır."
  • Jean-Baptise Alphonse Karr

Aşağıdaki alıntı bu metnin temellerini oluşturduğu için verildi. "Yolunun ucundaki ölümü düşünmüştü pazar yerinde yürüyen adam, ya da, onun öyle düşündüğünü, filim çeken adam bilmişti. Niye pazar yerinin yaşadığı üç günün değil de, bu ölü günün filmini çekiyorum makinemle? diye düşünüyordu galiba sokağın oradaki, merdivenin başındaki. Ama gene de yalnız o değildi bunları usundan geçiren, pazar yerinde yürüyen kendi de öyle geçirivermişti bunları içinden. Başını kaldırmış, film çeken kendine bakıyormuş gibi, ama sonunda ona bakacağını sanarak, kavaklara bir göz atmıştı. O kuş bu kavaklara da gelir öterdi herhalde geceleri. Sonra film çeken kendine bakmadan, gözlerini önünde giden ayaklarına dikmiş, yürümüştü gene. Yürüyor, kendi filmini çekiyordu yukarıdan."1 Alıntıda bir kişinin çok kişi görünümünde var olması söz konusu. Bir insan bin parçaya bölünebilir mi? Bölünürse nasıl bölünebilir?

Bilge Karasu
Bilge Karasu

Niteliksel ya da niceliksel bir bölünme mi yoksa sadece görünüşteki ve görendeki farklılıklar mı söz konusudur? Varoluşsal bir takım sorular ya da sorunların olması da muhtemel, tabii. Varoluşsal en güzel yaklaşım olur, sanki. Birinin varoluşu için temel kabul edilebilecek kesin ve apaçık deneyim ne olabilir? Biri olarak özne hayal kırıklıkları, başarısızlık, umut, sevinç, kaybetme, bulma gibi durumların içerisinde var oluyor. Bu gibi durumlar yaşanırken süreklilik kendini devam ettiriyor. "Tüm kısa yolları ve kaçışları reddeden zihnin acımasız açıklığı ve berraklığı, yaşamın "cazibesiz" ve korumasız bir şekilde yaşanmak zorunda olduğunun sürekli farkındalığı."2 Süreklilik yazıda yer bulmuşken Bilge Karasu'nun "Geceden Geceye Arabayı Kaçıran Adam" öyküsündeki kahramanı akla geliyor. Kahraman sürekli arayış içinde, Sazandere'ye giden aracı arıyor, bir yandan da kendisini. Aslında kendisini aradığının farkında değil kahraman, kendisini ararken kendisini izlediğinin de. Deniz kenarı, garaj, pazar yeri arasında koştururken durduğu her bir noktaya başka birinin gözüyle bakıyor gibi izlenim yakalanıyor.

  • Bu bakış neyi ifade ediyor ve neye sebep oluyor? "Üç dört ayrı zamanı birbirine kattığının bilincine vardıkça usu büsbütün karışıyordu."3 Kahraman işte bu duygu durumu içinde. Kafası karmakarışıkken belirtilen konumlardan hangisinde kim olarak bulunduğunu kestiremiyor, ama karışık bir durum içinde olduğunu biliyor. Deniz kenarı, garaj, pazar yerindeki biri, ama kişilerden hangisi? Onu da bilemiyor, sanki. Tek bildiği çoğaldığı. "Aynalarda çoğalır gibi çoğalıyorum; yorgunluğa, öfkeye, üst üste yığılan tersliklere vermeli bunu, diye söyleniyor, avutmağa çalışıyordu kendini."4 Okuyucu öyküde bir'in çok olması ile karşı karşıya. Var olan bir şeyin çok şey oluşu ne demek olabilir? Sartre'a göre insanın varoluşunun kendisi, insanın kendi özünü yaratırken, insanın sürekli özdeş kalan yapısı tarafından belirleniyor. Böylece insanın varoluşunun çeşitli şekilleri, insanın kendi yapısının örnekleri olma görevini üstleniyor. "... insan, doğası gereği, kendi-yaratımından başka bir şey değildir. İnsanın Varlığı onun etkileriyle (eylem), ya da, daha doğrusu, onun (özgür) eylemleriyle özdeştir."5 Bu alıntıya göre insanın varlığı özgür iradesi ile uyguladığı eylemlerle paralel.

"Geceden Geceye Arabayı Kaçıran Adam" kendini ötelerden; pazar yerinin dışından, sokağın orada, pazar yerinde, makinesini gözüyle kendini izlerken, aslında küçük alanların yer aldığı büyük mekân içinde dünyayı seyreden adamın filmini çekiyor. Zaman ve mekân içindeki duruşu ve hareketliliği dinamik bir şekilde kendini gösteriyor. "... yürüyen kendini Pazar yerinin dışında, sokağın oradan, kat kat merceklerin keskin inceliğiyle gene kendini izlerken, ..."6 kahraman kendi yaratmadığı ama içine atıldığı bir dünya içinde. Bu kimi zaman insanı kendisinden yabancılaştıran, özgürlüğünden uzaklaştıran bir şey olabiliyor. Özgürlük demişken. "Herkes kendi kaderinin efendisidir." Varoluşçuluğun felsefi temelinin insan özgürlüğü üzerine ontolojik-fenomenolojik bir deneme olduğu söyleniyor. İnsanın mutlak yapısı olarak kabul edilen özgürlük, insanın yaşadığı en olumsuz koşullar tarafından bile yok edilemiyor. "İnsan, celladın ellerindeyken bile özgürdür."7 İnsan özgürlüğü res cogitansta, yani "Kendi-için-varlık"ta değil, res extensada, yani şey olarak bedende görünüyor.

Var olmak bir üst-varoluşun meydana getirdiği devinim içinde var olmayı temsil ediyor. Ya da bilinç tarafından meydana getirilme hali.

Kendi-için-varlık, kendi varoluşunu sürekli olarak yaratan özgür özne anlamına geliyor. "Yukarılarda, uzaklarda duran öbür adam, yani gene kendi, makinesini toplayıp gidiyordu. Issız pazar yerinden geçen adamın filmi çekilmiş, bitmişti."8 İşte Karasu'nun kahramanı da sürekli olarak kendisini farklı şekillerde yaratıyor, görünür kılıyor. Sartre'a göre Kendi-için-varlık basit bir anlama sahip değil. Kendi kendini gerçekleştiren, gerçekten bir eylem ve etkinlik sürecinde var olan bir varlık. Var olmak özgür olmak iken, varlığı belirsiz olmak hiç olmak anlamına geliyor. Sartre'a göre özgürlük insanın içindeki hiç olma durumudur ki bu hiçlik insanın gerçekliğini, kendisini yaratmasını zorunlu kılıyor. Böylece insanın varoluşu kendi kökensel seçimine bağlı oluyor. Özgürlük, varoluşun bu öznel yanını temsil ediyor. Karasu'nun kahramanı, "Garajda yürüyen, pazardakilerin hem içinde hem dışındaydı, onları görüyordu sanki karşısında."9 çoklu durumunu yaşarken, varoluşun varlık yoksunluğunu farklı bir şekilde yaşıyor.

Bilge Karasu
Bilge Karasu

"Varoluş, birçokluğun kendisini bir durumun sonsuzluğu içine yerleştirdiği uygun/özel yoğunluktur. Var olmak, ölçülebilir bir kertede sonsuza katılmaktır."10 Kahraman önemli olanın gerçeklik olduğunu anlarken, hayalleri, beklentileri, umutları olumsuz taraflarıyla birlikte tanımaya başlıyor. Yolda olan kahraman yolun güzergâhını bulamıyor ama yolun sonundaki Sazandere'ye ulaşma ihtimaline dair beslediği umudundan da vazgeçmiyor. Kahramanın varoluşu sonsuz özgürlükse, kendi varlığını dönüştürebiliyor. Aldığı, yüklendiği varlık biçimleriyle kendisini özdeşleştirmeden, geçici nesnel durumların etkisi altında kalmadan, kendisini bunların ötesinde tutarak özgürce dönüşebiliyor. "... varlık olmayan ve hiçbir varlığın olmayacağı şeyin yegane uygun adı, elbette, hiçlikti"11 olarak görünüyor. Varoluş, varlığa ait olmadığında hiçlik oluyor. Çoklu bir özellik olmayan varlık, çoklu bir özellik olan varoluştan ayrı şeyleri ifade ediyor. "... zira bir şey, matematiğin de sürekli gösterdiği gibi, var olmaksızın da olabilir."12

Varlık hakkında verilen bir ayrıntı onu var eden ve kendisi var olmayan bir şey için hiç hüviyetinde. Kendi bilinci olan hiç olma durumu, yaşamın ölüm olarak var olması gibi. "... pazar yerinin bir ucundan bir ucundan bir ucuna: yürüdüğünün bilincinde olduğu ölçüde de, ..."13 Var olmak bir üst-varoluşun meydana getirdiği devinim içinde var olmayı temsil ediyor. Ya da bilinç tarafından meydana getirilme hali. Meydana getirilmiş olmak aynı zamanda hiç olmak anlamına taşınıyor. Çünkü meydana getiren, kendi üst-varoluşunu meydana getirdiği şeyin ölmesiyle gösteriyor. Meydana getiren gücün oluşturduğu var olan, her an her şeye karşı hazırlıklı olmalı. "Yolcuydu, başına her türlü şey gelebilirdi, hazırdı buna, ama bütün yolcular gibi, gene de, her şeyin yolunda gitmesini, her şeyin ayağına gelmesini, için için beklemişti; gizli, kaçak, saklangan bir duyguydu bu."14 Kahramanın bireysel deneyimlerini aktaran bu satırlar, onun varoluşunu anlamlandırmak için hayata anlamlı, tutku ve samimiyet içinde duygusal bir atmosferde yaklaştığını gösteriyor.

Kahraman hesapta olmayan bir duyguyla karşı karşıya kalıyor ve içinde yaşadığı olanaklı ve olanaksız durumları doğru değerlendirmeye çalışarak bir amaca doğru hareket etmeye çalışıyor. İnsanın yaşadığı ve deneyimlediği olumlu ve olumsuz tecrübeler neticesinde elde ettiği sonuçlar, kendisinden kaynaklanıyor ve onunla birlikte hayat yolculuğuna devam ediyor. Bu iki zıt kutup, olumlu ve olumsuz, insan olarak öznenin varlığını oluşturuyor. İnsan kendini basitçe bir şey olarak var olma durumundan ayırarak var oluyor. Dolayısıyla varoluş, amaçsız ve anlamsız bir şekilde meydana gelmiyor. Karasu'nun kahramanını hatırlayalım. Amacı Sazandere'ye giden otobüsü kaçırmamak için elinden geleni yapmak, kaçırınca vazgeçmeyip tekrar otobüsü bulma ümidinin peşinde olmak. Özetle vazgeçmemek. "Ertesi gece otobüsü bir daha kaçırdı. Daha ertesi, daha ertesi gece de. Ancak, kovalamacada ustalaşıyordu, otobüsün artık kaçamayacağı, ister istemez kendisine yakalanacağı belli oluyordu."15

Kahraman bu çabasıyla eksik olan kendisini tamamlamaya çalışıyor. Kendisi ile örtüşerek bütün olma amacından vazgeçmiyor. Kendi-için-varlık olarak Kendinde-varlık olmaya doğru yürürken, varlığının dengeli ve kalıcı olması için mücadele ediyor.

  • Kaynakça:
  • Bilge Karasu, "Geceden Geceye Arabayı Kaçıran Adam", Göçmüş Kediler Bahçesi, Metis Yay., 10. Bas., 2012, 229 s.
  • Güçlü Ateşoğlu (derl.), Varoluşçuluk, Fenomenoloji, Ontoloji, Ayrıntı Yay., 2020, 271 s.
  • 1 Bilge Karasu, "Geceden Geceye Arabayı Kaçıran Adam", Göçmüş Kediler Bahçesi, s. 37. İtalik vurgular bize ait.
  • 2 Herbert Marcuse, "Sartre'ın Varoluşçuluğu", çev.: Soner Soysal, Varoluşçuluk, Fenomenoloji, Ontoloji, s. 206.
  • 3 Karasu, "Geceden Geceye Arabayı Kaçıran Adam", s. 37.
  • 4 Karasu, "Geceden Geceye Arabayı Kaçıran Adam", s. 37.
  • 5 Marcuse, "Sartre'ın Varoluşçuluğu", s. 212.
  • 6 Karasu, "Geceden Geceye Arabayı Kaçıran Adam", s. 35.
  • 7 Marcuse, "Sartre'ın Varoluşçuluğu", s. 208.
  • 8 Karasu, "Geceden Geceye Arabayı Kaçıran Adam", s. 38.
  • 9 Karasu, "Geceden Geceye Arabayı Kaçıran Adam", s. 37.
  • 10 Alain Badiou, "Varoluş ve Ölüm", çev: Aydın Gelmez, Varoluşçuluk, Fenomenoloji, Ontoloji, s. 244.
  • 11 Badiou, "Varoluş ve Ölüm", s. 238.
  • 12 Badiou, "Varoluş ve Ölüm", s. 243.
  • 13 Karasu, "Geceden Geceye Arabayı Kaçıran Adam", s. 34.
  • 14 Karasu, "Geceden Geceye Arabayı Kaçıran Adam", s. 41.
  • 15 Karasu, "Geceden Geceye Arabayı Kaçıran Adam", s. 39.