Kırkıncı oda

İlk rastladığım Arokanyalılar çiftlik uşaklarıydı. Bir kısmı da amelelik ediyordu.
İlk rastladığım Arokanyalılar çiftlik uşaklarıydı. Bir kısmı da amelelik ediyordu.

Erkekler ziraatla meşgul oluyorlar, kadınlar Maütas ve Şopinos denilen ve Kürt halılarına benzeyen renkli dokumalar dokuyorlardı. İşte son Makilere, yani sihirbazlara buralarda rastlayabilirdim. Arakonyalıların Makileri hem kadın, hem erkek olabilir. Ama Maki olabilmek için ilk şart Allah'ın sesini duyabilmektir.

Arokanlar, Şili ve Allah'ın Sesi

20 Kasım 1934 tarihli bir gazetenin dış haberler sayfasında Şili'de Allah'ın sesini duyan Maki'ler başlıklı bir haber çarptı gözüne adamın. Haber şöyleydi; İşte şimdi, Bahrimuhit kıyılarında, Şili'nin Arokanya vilâyetindeyiz. Buranın yerlileri eski kabilelerden kalma ve kırmızı derililerdir. Birçok tünellerden daha geçerek ve And dağlarını aşarak Şili'nin merkezi olan Santiago'ya geliyoruz. Burası tamamen asri bir şehirdir. Fakat ben asri şehirlerden bıkmıştım. Maksadım Arokanyalıların bulundukları yerleri dolaşmak, onların sihirbazlarıyla görüşmekti. Etraftan malumat almak için Santiago eşrafından birileriyle temasa geçtim. Çoğu yüzüme tuhaf tuhaf baktı, bir kısmı da sözü başka vadilere döktü. Nihayet birisi dedi ki: Doğrusunu söyleyeyim mi, biz Arokanyalılarla pek uğraşmayız. Biz asri bir memleketiz, dilencilerle meşgul olmağa hiç vaktimiz yok. Artık ümidi kesmiştim. Kimse merakımı tatmin edecek bir malumat vermiyordu. Âdeta bana fena fena da bakmağa başlamışlardı.

Bereket versin genç bir Şilili yardım etti ve istediğim malumatı verdi. Fakat bütün ümitlerim boşa çıkmıştı. İlk rastladığım Arokanyalılar çiftlik uşaklarıydı. Bir kısmı da amelelik ediyordu. Her şeye rağmen, madem ki buralara kadar gelmiştim, aramaya devam etme kararı verdim. Hiçbir yabancıyla temas etmeden özünü muhafaza etmiş Arokanya kabilelerinin bulundukları Tamuco'ya, hattâ daha ilerlerine de gittim. Orada, Arokanyalılar tamamen müstakil yaşıyordu. Vakıa Şili parlâmentosunda Arokanyalılardan birkaç mebus var ise de, bu kabilelere asıl hükmedenler Kasik denilen reislerdi. Haçiyandaroslar da, yani çiftliklerde çalışmak istemeyenler buralarda toplanmışlardı. Erkekler ziraatla meşgul oluyorlar, kadınlar Maütas ve Şopinos denilen ve Kürt halılarına benzeyen renkli dokumalar dokuyorlardı. İşte son Makilere, yani sihirbazlara buralarda rastlayabilirdim. Arakonyalıların Makileri hem kadın, hem erkek olabilir. Ama Maki olabilmek için ilk şart Allah'ın sesini duyabilmektir.

Memento Mori

Fani olduğunu unutma ve ölümü her zaman hatırla. Mıh gibi aklında tut bunu ve kalbinden asla çıkarma. Memento mori. Ölecek olmanın, öleceğini bilmenin o büyük ferahlatıcı etkisiyle yaşamanın ta kendisi. Romalı generallerin, kazandıkları büyük zaferler sonrasında yapacakları şehir yürüyüşlerinde hemen bir adım gerilerinde onlara ölümü hatırlatacak bir sese ihtiyaç duymalarıyla ilgili bir şey. Hatırla ve unutma, bu görkemin sahibi değilsin. Fani oldukça çoğalır ve azalırsın kendinden umdukça. Romalı generalleri hemen bir adım arkalarında bekleyen o ses, dünyanın yankılandıkça büyüyen uğultusuna karşı yalnızca bir fısıltıdan ibaretti aslında. İnsanın o fısıltıya ihtiyacı var. Bütün uğultuların arasından sıyrılarak gelen o buz gibi fısıltıya. Memento mori.

Reddetmenin Kısa Tarihi

İyi bir okuyucu olmanın net bir formülü var mı? Galiba yok. Olmamalı ya da. Bu uzun bir yolculuğun durakları hakkında konuşmakla eş değer bir şey. Duraklar yanıltır, şahsidir ve menzilin hakkını yansıtır. Yolun çoğu zaman, yolcunun ise her seferinde değiştiği garip bir maceranın içindeyiz üstelik. Listeler, yolu kısaltarak çok kötü metinlerle karşılaşmadan hedefe suhuletle ulaşmanızı sağlayacaktır belki de, evet bunu yapabilir. Keşif duygusu köreltilerek, hedefe yöneltilmiş bu okun sahibi siz misiniz yine de? Iskalamak, istikameti tahkim etmenin en kısa yoludur aslında. Listeler zorlu yolları genişleteceği gibi, eşit olmayacak şekilde zorla sınırlandırabilir de. O listeler de birinin/bir şeyin ufku sonuçta. Evet sınanmış bir ufuk.

Kelimelerde örülmüş bir dünyanın mukimleri gayet iyi bilir ki, arka sokaklarda dolaşmanın oldukça kendine özgü -fena halde dayanılmaz- bir güzelliği vardır. Bu sebeple okur olmaya talip olmanın bir anahtarı varsa, o da şu olabilir ki; klasiklerinden başlayarak, en az bilinen hazinelere ulaşıncaya kadar yürümek, bulduğunuz yeni hazineye asla ikna olmamak, daha iyisinin varlığına hemen inanmak, yani ana caddenin tadına vardıktan sonra, bütün tali yollara göz kırparak nihayet sonunda kaldırımlara çıkıp, yol'a revan olmak. Yazarlık da sonuçta iyi bir okur olmaktan öte bir şeyi/bir yeri tarif etmez. Aslolan senin yoluna yarenlik eden, ömrünü harcayarak kurduğun o kütüphaneyi var eden gerekçelerdir, gözlerin acıya acıya sürdürdüğün bir yolculuğun özeti yani. Reddetmenin kısa tarihi iyi bir okur olmakla başlar. İyi bir okur? Satırbaşı.

Ölümün Şarkısı

"Çin Hindi'nde beni çok etkileyen bir gezi yaptım. Çin Hindi yarımadasını boydan boya geçerek Saygon'a giden otobüslerle yolculuk yapıyordum. Otobüsler sık sık arıza yaptığı için, ikide bir duraklıyorduk. Bir gece yine otobüsle gidiyorduk. Benden başka 4- 5 kişi daha vardı ki, dillerinden tek kelime anlamadığım için bana tehlikeli görünüyorlardı. Birden, ormanın tam orta yerinde durduk. Bütün yolcular aralarında bakıştılar, sonra otobüsten ayrıldılar. İçimden: eğer dışarı çıkarsam, bunlar beni gırtlaklarlar, dedim. Aramızda anlaşamazdık, çünkü onlar ne İngilizce, ne de Fransızca biliyorlardı; bense onların dillerinden tek kelime anlamıyordum.

Bu yüzden, gözün gözü görmediği zifiri bir karanlıkta, sık ormanların ortasında, otobüste bir başıma oturmakta- iken, ansızın birtakım ışıklar gördüm ve dümbelek sesleri duydum. O sırada, İngilizce bilen biri, peşinde bir sürü insanla birlikte yaklaştı. Otobüsün arıza yaptığını ve tek yabancı yolcu olduğum ve canım sıkılabileceği için, öbür yolcuların komşu köyden, bana bir şeyler çalsınlar diye çalgıcı istediklerini anlattı. Beni öldürecekler diye korkmuştum, oysa bana hayatın en güzel şeylerini: müziği ve dansı getiriyorlardı." (Pablo Neruda)