Mâkus talihler toplamı

Blake ve Mâkus Talihi
Blake ve Mâkus Talihi

Uzun tasvirler. Okuru bağlamak ve zinde tutmak yerine darmadağın ediyor diyebiliriz. "Işık" gibi "Cenaze Dolayısıyla Kapalıyız" gibi öyküler diğerlerine nispetle öne çıkıyor. Hem ele aldıkları konular hem de ele alınış biçimleri okura şunu düşündürtüyor: Bu öykülerin devamı gelmeli. Blake ve Makus Talihi ile H. Kübra Ganbari, bizlere "anlatacağı" daha çok hikâye olduğunun mesajını veriyor.

Blake ve Mâkus Talihi, geçtiğimiz Ocak ayında Epona'dan çıktı. Kitapta bazı denemelerle karşılaşıyoruz. Deneme kelimesini "tür" adı olarak kullanmadım, yazar çeşitli teknikler denemiş öykülerinde. İşin içine teknik girdiği zaman bir şekilde örüntüyü, kurguyu, dili iyi kurmak ve tetikte olmak gerekiyor. Çünkü metin her an sizin kontrolünüzden çıkabilir. Burada da bazı öykülerin kontrolden çıktığını görüyoruz. "Beklenmedik Konuk" isimli ilk öyküde, temelinde aşkın ve acının olduğu bir hikâyeyi okuyoruz. Edebiyat, içine "aşk" mefhumu girdiği andan itibaren ince bir çizgiye bürünüyor. Çizginin bir adım gerisi eksik, bir adım ötesi fecaat. Durduğu yeri iyi bilmek ve sağlam basmak gerekiyor. Öykü, roman, şiir fark etmeksizin klasik metinleri düşünelim, aşkı "dengeli" işleyiş biçimleri "klasik" olarak addedilmelerindeki en büyük etkenlerden bir tanesi değil mi? İçine duygusallığın, santimantalizmin girmediği zamanlarda "aşk", okunabilir hâle geliyor.

  • Bu öyküde bitmiş bir aşkın ardında bıraktıklarına şahit oluyoruz. Kapının zili çalar ve şıklar sunularak kapıdakinin kim olduğunu düşünmeye başlanır. Okuru da metne dâhil etmeye çalışan bir teknik kullanmaya çalışmış yazar. Alan açmak, interaktif bir ortam yaratmak bir yerde okura kendini iyi hissettiriyor diye düşünülebilir fakat okur, sağlam bir kurgu ve hikâye ile karşılaştığı zaman da metne dâhil olur. Yazının yapısına ve derinliğine zarar verilmeden yapılırsa bu belki mümkün görülebilir fakat burada pek mümkün görünmüyor. Uzun uzadıya tasvirler, masanın üstünde bulunan objeleri tek tek sayma ve odadaki eşyaları anlatma durumu sıklıkla karşımıza çıkıyor. Yazarın anlattığı hikâyeyi beslemek ve sağlamlaştırmak için bu yöntemi kullandığı da düşünülebilir fakat metne nüfuz etmenin önünü kestiğini söyleyebiliriz. Apartman, kapı zili, sigara gibi tekrarlanan diğer unsurların yanında karakterleri de "mâkus talihliler" olarak sınıflandırabiliriz.

Bu özelliğe sahip karakterler ve tekrarlar bir bütün oluşturuyor aslında. Bu bütün, ayrı ayrı öyküler de okusak, güzel bir devamlılık hissiyatı da doğuruyor diyebiliriz. "İkircik Çıkmazı" isimli öyküde her ne kadar dil ve diyalog açısından bazı eksiklikler görülse de "merak" yüksek seviyede tutularak bir sorunun peşine düşülmüş. "Öylesine Bir Geceydi" isimli öyküde ise uzun zamandır yazamayan bir yazarın içinde bulunduğu hâli gözlemliyoruz. Yazamadığını yazan yazar... Bu fikir ilk ortaya çıktığı dönemlerde muhakkak ilgi çekiciydi. Biz okurlar, bugün artık yazarlarımızın karakterlerine öykü yazdırmayı bir kenara bırakmalarını bekliyoruz. Olabilecekken, tam yaklaşmışken bir yerde karakter o kalemi eline alıyor ve büyü bozuluyor. Kitabın öne çıkan öykülerinden biri "Konuşulmayacak Şeyler ve Mercimek Çorbası". Böyle içinde mutfak barındıran öyküler beni bir şekilde Tarık Buğra'nın "Havuçlu Pilav Meselesi" isimli öyküsüne götürür.

Mutfakta geçen öyküleri diğerlerinden ayrı tutuyorum nedense. İnsana yaşadığını hissettiren yegâne alanlardan bir tanesi olarak gördüğümdendir belki. Evin diğer mekânlarına nispeten mutfakla daha fazla ünsiyet kurarız. Gün içinde ufak da olsa bir şeyler ortaya koymak için imkândır mutfak. Burada yazar, mutfağın evin fertlerini birleştiren ve bir araya toplayan yönü üzerinden bir öykü kurmuş. Mekân tasvirinden, karakterlerin ruh durumlarının tasvirine kadar bütün noktalar dengeli diyebiliriz. Öykülerin geneli için bazı ortak tespitler yapabiliriz. Bunlardan ilki, neredeyse bütün metinler yarıda kesiliyor. Tam hikâyeye girmişken ortasında bittiğini görüyoruz. Sonlar alelacele yazılmış gibi duruyor. Hâlbuki devam etse, Rişod'u, İhsan Bey'i, Fehim'i tanıyacağız. Hikâyelerine şahitlik edeceğiz ama bu pek mümkün olmuyor. Yukarda da bahsettiğim üzere ikinci bir unsur ise uzun tasvirler. Okuru bağlamak ve zinde tutmak yerine darmadağın ediyor diyebiliriz. "Işık" gibi "Cenaze Dolayısıyla Kapalıyız" gibi öyküler diğerlerine nispetle öne çıkıyor.

Hem ele aldıkları konular hem de ele alınış biçimleri okura şunu düşündürtüyor: Bu öykülerin devamı gelmeli. Blake ve Makus Talihi ile H. Kübra Ganbari, bizlere "anlatacağı" daha çok hikâye olduğunun mesajını veriyor.