Öyküde “Selfie” Çekmek

Duygular kelimelerle ifade edebildiği ölçüde okura ulaşabildiği halde “selfie” çekilen öykülerde okurun gözüne far tutulmuş tavşan gibi donup kalması istenir.
Duygular kelimelerle ifade edebildiği ölçüde okura ulaşabildiği halde “selfie” çekilen öykülerde okurun gözüne far tutulmuş tavşan gibi donup kalması istenir.

Çoğunlukla travmatik bir geçmiş, ânı istila etmiştir. Bazen ne olduğu anlatılırsa “Bu mudur travma?” sorusunu sordurtur. Çoğunlukla travma ima edilmekle yetinilir bu sebeple. Öyküde selfie çekmek, ego savrulmalarının seyir defterini tutmaktan öteye geçemez.

Yalnız ve anlaşılmayan birinci tekil şahıslar kalabalığının anlatıldığı öyküler için “selfie” kavramını kullanmak mümkün. Anlatılan kişi kaç yaşında olursa olsun yazarın kendisiyle özdeşleştirebileceğimiz bir ergendir. Ya gece boyu uykusuz kalmış yahut sabahın köründe (tercihen Pazar sabahı) bir kâbusun ortasında kan-ter içinde uyanmıştır. Buzdolabının kapısını ayağıyla kapar, pencereden dışarı bakıp iç sesiyle konuşur. Bu öykülerin tamamı bir “selfie” anonimliği taşır. Merkezde bir ego vardır ve egodan görünebildiği kadarıyla fark edilebilen çevre, bir dekordan farksızdır. Ego her şeyi kaplar ve kapsar aslında. Yine de ortada orijinal bir “ben” yoktur. Zira kimsenin anlamadığı o egoyu yazarın bizzat kendisinin de ne kadar tanıdığı şüphelidir esasen. Zaten yazarın meramı da anlatmak değil anlaşılmamaktan şikayet etmektir. Bu şikayet o kadar baskındır ki anlatmaya zaman ve mekân kalmaz.

Çoğunlukla travmatik bir geçmiş, ânı istila etmiştir. Bazen ne olduğu anlatılırsa “Bu mudur travma?” sorusunu sordurtur. Çoğunlukla travma ima edilmekle yetinilir bu sebeple. Öyküde selfie çekmek, ego savrulmalarının seyir defterini tutmaktan öteye geçemez.

Bu tarz öykülerde bir çeşit sözde-psikolojinin hükümferma olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Aforizmalar ve güya lirik sızlanmalar şeklinde tezahür eden bu psikolojide “duygusallık” duyarlığı köreltecek kadar yoğundur. Duygular kelimelerle ifade edebildiği ölçüde okura ulaşabildiği halde “selfie” çekilen öykülerde okurun gözüne far tutulmuş tavşan gibi donup kalması istenir. Sözün bittiği yerde olunduğu vurgulanır zaten. Halbuki söze emek vermeden, anlatım inşa edilmeden doğrudan sözün bittiği yere transfer olmak bir çeşit acemilik ve kolaycılıktan başka bir şey değildir.

“Selfie” çekmenin yaygınlaşmasının cep telefonunun yaygınlaşmasıyla kurabileceğimiz alakası, yazmayı kolaylaştıran teknolojinin yaygınlaşmasıyla öyküde selfie çekenlerin sayısındaki enflasyonla da rahatlıkla kurulabilir.

Bütün kestirme çözümler gibi öyküde “selfie” çekmek de bir hinliğin neticesidir ve bütün kestirme çözümler gibi “selfie” çekmek de yolu bitimsiz bir labirente sokmaktan başka bir işe yaramaz.