Sabitâlem sabit öyküler

SABİTÂLEM MAHALLESİ EYÜP AYGÜN TAŞYİR - İLETİŞİM YAYINLARI
SABİTÂLEM MAHALLESİ EYÜP AYGÜN TAŞYİR - İLETİŞİM YAYINLARI

Yazar, aktarmak istediği duyguları bu sabitlikte aktarmayı tercih etmiş bizlere. Hikayelerin tüm bu durgunluğu, elbette yazarın tercihi. Detaylı anlatım ve uzun cümleler, yazarın bilincinden ayrı kuruluyor olamaz. Tüm bunlar, sabitin tasviri için gerekli görülmüş ve kurulan atmosferin gücünü artırmaya hizmet ediyor.

Eyüp Aygün Tayşir'in son kitabı Sabitâlem Mahallesi, İletişim Yayınları'ndan çıktı. 11 öyküden oluşan kitap, yazarın ilk öykü kitabı. Öykülerin geneline baktığımızda ilk göze çarpan şey, oldukça durağan olmaları ve yavaş akmaları. Ağır ve sabit bir atmosferi var öykülerin, tıpkı Sabitâlem Mahallesi gibi. "Sabitâlem Mahallesi, birbirine paralel konumlanmış, her biri kaydırağa benzeyen altı sokak ve bu sokakların her iki yanına dizilmiş yeşil, kireç, tuğla, sidik sarısı, pembe ve sıklıkla da sıva rengi gecekondulardan müteşekkil bir mahalle olup, nüfusunu Allah'tan gayrı bilen yoktur." cümlesiyle açılıyor kitaba adını veren öykü. Bu öykü aynı zamanda kitaptaki diğer öykülerin de merkezini oluşturuyor. Aksiyonsuz, sabit bir mahallenin tasvirinden oluşuyor tüm öykü.

Mahalle halkının hikayeleri ve birbirleriyle ilişkileri öykü içinde yer tutsa da, bu hikayeler ancak öykünün ana karakteri olan Sabitâlem Mahallesi'ni daha iyi tanıyabilmemiz için bize sunulmuş karakter özellikleri kadar önem arz ediyor. Kitaptaki öykülerin genel havası, Sabitâlem mahallesiyle uyuşuyor çünkü tüm öyküler bir durumdan, bir tespitten yola çıkıyor ve karakterlerin ya da hikayelerin varlığı o durumun tasviri için bir araç olmaktan öteye gidemiyor. Bu da okuduğumuz karakterlerin ciddiyetini azaltıyor, onlarla kuracağımız bağı zayıflatıyor ve hikayelerini önemsemememize sebep oluyor. Anlatılan hikayelerin durgunluğunun yanında, kullanılan dil de yavaş olduğu için, öykünün başından sonuna kadar hiçbir şey olmamış hissi uyanıyor. Örneğin, "Fiskobirlik'ten Emekliyim" öyküsünde, karakterin instagramda bir fotoğraf paylaşması şöyle anlatılıyor:

"Güneş gözlüğünü yeniden t-shirt'üne tutturduktan sonra telefonun menüsünde ana ekrana dönüp Instagram ikonuna tıkladı. Sigarasını yine ağzına götürüp diğer elindeki telefonun ekranında beliren artı işaretine bastı. Telefonu ve sigarayı sol eline yerleştirmeden önce ön kameraya geçiş yaptı. Hazırlıklar tamamlanınca, sol kolunu baş hizasının biraz üstüne yükseltip ileri uzattı. Tam o anda aklına etraftan bir kedi yakalamak fikri düştüyse de üşendi. Fakat telefonu bir diş alacağı elma misali ağzına yaklaştırıp parmaklarının arasındaki sigaradan derin bir nefes çekti ve elini bir önceki pozisyonuna taşıdı tekrar. Başını sağ omzu üzerine hafifçe yatırıp sol kaşını kaldırdı ve gözlerini kıstı; dumanı Amerikan filmlerinde mazgallardan yükselen görüntüleri akla getirir şekilde yavaşça boşluğa saldı. Az daha düşüyordu telefon ama düşürmeden, başparmağının yardımıyla bir fotoğraf çekip, telefonu önüne aldı. Yere attığı sigarayı az önce bir zift gölünde yürünmüş izlenimi yaratan Nike Air Max'in tabanıyla ezerken muzaffer bir komutan edasıyla, 'İleri!' dedi ve ekrandaki 'Açıklama yaz...' emrine itaat ederek, 'Ev kira semt bizim' yazdı. Konum eklerken Kadıköy demeyi tercih etti..."

Akıllı telefonun, instagramın ve hatta fotoğrafın ne anlama geldiğini bilmeyen bir okur için oldukça açıklayıcı bir paragraf olsa da, 2020 yılında yaşayan biri için çok yavaş bir anlatım bu. Bu anlatım, kitaptaki öykülerin geneline hakim. Üsluptaki ve hikayelerdeki tüm bu durağanlık, yazarın ele almak istediği durumların öne çıkmasını sağlıyor yine de. Oldukça gerçek karakterlerin, oldukça gerçek durumları tespit edilmiş ve bizlere bu durağan atmosferde sunulmuş. Yazar, aktarmak istediği duyguları bu sabitlikte aktarmayı tercih etmiş bizlere. Hikayelerin tüm bu durgunluğu, elbette yazarın tercihi. Detaylı anlatım ve uzun cümleler, yazarın bilincinden ayrı kuruluyor olamaz. Tüm bunlar, sabitin tasviri için gerekli görülmüş ve kurulan atmosferin gücünü artırmaya hizmet ediyor. Yine de hızlı bir dünyada yaşıyoruz. İçinde bulunduğumuz hız çağında, her gün karşılaştığımız görüntülerin uzun ve yavaş anlatımı, çağa aykırı düşüyor. Bir amaca hizmet ediyor olsa dahi bu dil, günümüzün hızlı ortamında karşılık bulmakta zorlanacaktır.