Sarmaşık Gülleri

Virajı alamayan araba duvara çarpar duvarın arkasında çiçekleri ile uğraşan kadın duvarın altında kalır.
Virajı alamayan araba duvara çarpar duvarın arkasında çiçekleri ile uğraşan kadın duvarın altında kalır.

Muhtemelen o siyah kedi Safiye Nine’nin kovduğu kedidir. Kaza esnasında Ömer’in kafası yarıldı. Yarığa duvardan sıçrayan sarmaşık güllerinin yaprakları doldu. Gül yaprakları Ömer’in kanına karıştı. Ağzındaki Sarmaşık Gülleri kelimelerin dolaşmasının nedeni bundadır.

“Sarmaşık gülleri”. Sabahtan beri diline takılan, neden takıldığı belli olmayan, kendisi için anlam ifade etmeyen iki kelime. Yer bir adliyenin önü, olay bir bekleyiş, kişi sıradan bir insan. Sıradan insanın adı Ömer. Ömer 30 yaşında, kendi halinde, evden işe işten eve giden biri. Beklediği kişi kardeşi. Kadının biri öldü arka mahallede duvarları yeşille süslenen evde. Kadın altmış yaşını aşkın. Adı Safiye. Mahallenin sevilen, tatlı dul ninelerinden. Kocası askeriyeden emekli. Kadında anlatılacak hikâye çok daha doğrusu çok, daha doğrusu çoktu üzerine yıkılan duvar onun canını alana kadar. Duvarı üzerine yıkan bir araba. Arabayı kullanan Ömer’in kardeşi. Virajı alamayan araba duvara çarpar duvarın arkasında çiçekleri ile uğraşan kadın duvarın altında kalır. Kadın bir sala ve cenaze namazının ardından toprağa gider, kardeşi bir kelepçe ve birkaç polis ile hapse gider. Anne baba evde perişan. Safiye Nine’nin ise kimi kimsesi yok üzülecek. Ancak Ömer onun için de üzgündür, cenazesinde birkaç damla olsun gözyaşı dökmüştür. Cenazeye katılan kadınlardan biri etrafındakilere bir şeyler anlatıyordu. Çay içiyordu Safiye’yle. O da bir taraftan bahçesiyle uğraşıyordu.

Sonra bir kara kedi girdi bahçeye. Safiye anlamsız bir şekilde sevmezdi kedinin karasını. Uğursuz sayardı. Kışt kışt diyerek kovdu kediyi. Sonra nasıl oldu anlamadım. Bir ses ardından bir duvar indi bahçeye. Duvarın altında can verdi Safiye diyerek ağlıyordu kadın. Yine de kardeşi için daha fazla üzgündür. Kardeşi daha taze delikanlı. Hevesli, akıllı, çalışkan. Sadece abisinin değil ailesinin göz bebeği. Babası Ömer’i okutmadı. Kendi yanında hayvanların peşinde sürükledi. Pişman mı? Asla! Okusa kazanacak olduğu paranın fazlasını şimdi kazanmakta. Evde ak tenli bir kadının ak memesinden ikiz bebeklerini beslemekte. Durumu iyi, sıhhati yerinde, cebinde parası, elinde işi var. Yine de kardeşi hapiste. Birazdan mahkemeye çıkacak. Korkaktır kardeşi. Mahkemeye gidene kadar ayakları karışacak, hâkimin karşısında elleri titreyecek, konuşurken dili dolaşacak. Bir avukat tuttular, eline tonla para saydılar, avukattan duyulan birkaç teselli cümlesine kanıp, Allah kerimdir, dediler.

Ömer’in kardeşinin adı Tamer. Babası ikisi arasında kafiye olsun diye bu adı seçmiş. Ömer de öyle yaptı. Kızlarından birine Çağla diğerine Ayla ismini verdi. Oğlan istedi. İkisi de kız oldu. Onları kucağına aldığı anda oğlan isteğini de unuttu, erkek evlat hevesinden de vazgeçti. Büyüsünler ikisini de okutmak için elinden geleni yapacaktı. Onun işini yapmasınlar diye değil onun işini yapamazlar onlara ağır gelir diye. Kardeşi de öyleydi. Ne kendisine ne babasına benzemezdi. Nazikti, kibardı. Hayvanların içerisine giremez, kokusunu almaya dayanamazdı. Sonraları babası evle ahırın yerini değiştirip birbirinden uzaklaştırınca hem kardeşi hem de kardeşinin sitemlerinden bıkan onlar rahatlamıştı. Her gün banyo olur, ütüsüz kot pantolon bile giymez, koku sıkmadan evden çıkmazdı.

Kendini beğenmiş değil kendine aşırı bakan titiz tiplerdendi. Narin yetiştirilmiş, narin biri olmuştu. Başına böyle bir şeyin geleceğini kimse hesap etmemişti. Mahkemeye çıkana kadar üç ay içeride bekledi. İçeri ile dışarı arasında değişime uğrayan en büyük şey zamandı. İçeride zaman kavramı değişir, gün günlükten saat saatlikten çıkardı. Özellikle kardeşi için bu üç ay oldukça zor geçmişti. Görüşlere bin bir ısrara, yalvarışa rağmen babası ile annesini götürmedi. Zira kardeşi her görüşte salya sümük ağlıyordu. Kendi bile dayanamıyordu onun bu haline. Anne ve babası görse hepten harap olurdu. Dayan diyordu, dayanmanın mümkün olmadığını biliyordu, bekle diyordu, içerideki birinin başka bir şansı varmış gibi, sabret diyordu bu zamana kadar her istediği anında olmuş birine, dua et diyordu, kendi de inanarak dua ediyordu.

Kardeşi üç ay boyunca içeride sıkışıp kaldı o dışarıda yastığına başını gömüp kaldı. Uyuyamadı. Kaç gece sabaha kadar öylece duvara dayadı gözlerini. Kaza günü kafasının içinde defalarca döndü. O gün kardeşi ehliyetini yeni almıştı. Yüzünde gülücükler salınıyor, ağzında hadi baba şimdi sıra sende hemen bana bir araba alıyorsun lafı dolaşıyordu. Bir an nasıl oldu bilmiyor abisi şefkat, sevgi ve heyecan duygularının karıştığı bir an ayağa kalkıp, cebinden arabasının anahtarını çıkarıp ona uzattı. Hadi bakalım göster şu ehliyeti nasıl aldığını dedi. Demez olaydı. Kendini o karmakarışık duyguların peşine sürmez olaydı.

Başlarda her şey yolundaydı. Kardeşi arabayı vitesten vitese atarken abisine yan gözle bakıp havasını atıyordu. Abisi ise çaktırmadan göz ucuyla bakıp kardeşinin bu başarısıyla gurur duyuyordu. Sonra bir kara kedi çıktı. Kediye karşı ne yapacağını bilmeyen Tamer onu ezmemek için kırıverdi direksiyonu. Sonra duvara girdi. Muhtemelen o siyah kedi Safiye Nine’nin kovduğu kedidir. Kaza esnasında Ömer’in kafası yarıldı. Yarığa duvardan sıçrayan sarmaşık güllerinin yaprakları doldu. Gül yaprakları Ömer’in kanına karıştı. Ağzındaki Sarmaşık Gülleri kelimelerin dolaşmasının nedeni bundadır.