Selamun kavlen, olacak iş mi?

Her Kabilenin Bir Endişesi'nde mizah ve göndermeler öykünün okurla arasındaki mesafeyi kısaltıyor.
Her Kabilenin Bir Endişesi'nde mizah ve göndermeler öykünün okurla arasındaki mesafeyi kısaltıyor.

Hayatın tuhaf, acımasız, sert sahalarında geçiyor öyküler ve kara mizaha yatkın bir üslupla birleşince trajikomik bir atmosfer doğmuş oluyor. Karakterlerin dürüst, öfkeli, eğlenceli sesinin öykülerin çekirdeğine kadar çekildiği bir kitap Her Kabilenin Bir Endişesi. Sesi takip edelim ve "Seyirci Japon"dan bir pasajla bitirelim.

Everest Yayınları'ndan çıkan ve 10 öyküden oluşan Her Kabilenin Bir Endişesi, Emirhan Burak Aydın'ın ikinci kitabı. Öykülere giriş yapmadan önce içindekiler bölümüne şöyle bir baktığımızda, aslında nasıl öyküler okuyacağımıza dair bir fikir ediniyoruz. "Sayko Kola", "Majezik", "Seyirci Japon", "Köpeğimle Karşılaştığınızda"... Bir tuhaflık, absürtlük hali içindekiler bölümünden kitabın sonuna kadar okuru takip ediyor.

  • "Ne yani?" dedin. "Kanatlarım ağırlaşınca da evime mi döneceğim"
  • "Öyle bir şey diyecektim evladım." dedi teyzen, "ama kafam karıştı, senden şu an iki tane mi var gerçekten? Selamun kavlen. Olacak iş mi bu şimdi?"

Acayiplikler hikayelerin içinde hiç beklemediğimiz noktalardan dallanıp budaklanıyor. "Nasıl yani?" diyoruz daha ilk cümleden ve öykünün henüz başında alnımızda beliren soru işareti kitap boyunca hiç yerini kaybetmiyor. Tuhaflıklara eklemlenen gizemli hikâye temposunu arttırarak finale koşuyor ve anlatımın tam doruk noktasında sonlanıyor. Her şeyin bir açıklamayla netleştiği, gizemin tamamen silinip gittiği finallerden ziyade nispeten daha kapalı ve sürpriz sonlar tercih edilmiş.

Emirhan Burak Aydın'ın "Her Kabilenin Bir Endişesi" isimli eseri Everest yayınlarından çıktı.
Emirhan Burak Aydın'ın "Her Kabilenin Bir Endişesi" isimli eseri Everest yayınlarından çıktı.

Kitabın hissettirdiği birçok duygu var ama sürpriz finallerden hareketle biraz şaşkınlıktan bahsedelim. Bu şaşkınlık hissi sadece hikâyenin aldığı virajlarla alakalı değil. Okur içinde bulunduğu atmosferi tanımaya çalışırken de epey şaşırıyor. Olağanüstü sayılabilecek evrenlerin içinden geçiyoruz. Mizah, dilin temelinde barındığından anlatılan ne olursa olsun kendini belli ediyor. En gerçeküstü anlarda bile fazla gerçek, çıplak ve trajikomik bir evren. Öyküler bu evrenin diliyle konuşuyor. Tempolu, sarsıcı, sert bir dil bu.

Sıklıkla gördüğümüz argo ve küfürlü ifadeler de tam da bu sebeple hikâyenin kıyısında köşesinde, neden orada olduğundan habersiz biçimde durmuyor. Mizah ve göndermeler öykünün okurla arasındaki mesafeyi kısaltıyor. Bu ayrıntılar okuru afallatan o atmosferin inşasında önemli bir yere sahip.

Arka kapak yazısında göndermelerin öyküleri "işgal" ettiği yazılmış ama söz konusu olan bir işgalden çok bir inşaymış gibi görünüyor. Aynı öykünün içinde Esmeray, NTV Spor, NASA, Kodak, Wimbledon ve Nothing Else Matters'dan söz edildiğini görebiliyoruz ki "Seyirci Japon" adlı söz konusu öykü -elbette sadece bu sebeple değil- bana kalırsa kitabın en güçlü öyküsü. Karakterler sürekli düşünüyor, sorguluyor, tartışıyor. Hikâye belli bir ritimle ilerlerken bir yandan da karakterlerin kafasının içinde başka acayiplikler dönüyor. Bir paragrafta intihar üzerine düşünüp intiharın bir bütüne ulaşma hali olduğunu öne süren karakter hemen birkaç cümle sonra çay üzerine ontolojik bir tartışma başlatıyor ve nihayetinde çayın cinsel düşünceleri bastırmak için kullanıldığı sonucuna ulaşıyor.

Bizim gibi ülkelerde yaşayanlar için varoluşçuluk lüks bir tatlıdır


Böyle bir "kafa"nın öyküye aktarılması aslında okur için keyifli ama bu noktada bazı tehlikeler de mevcut. Öykü bir anda aforizma çorbasına dönebilir ve hikâyenin ritmini düşürebilir. Hatta bazen yazar bir hikâye anlatmaya dahi fırsat bulamaz. Her Kabilenin Bir Endişesi'nde ise bu sorgulamalar hayatın farklı noktalarına inerken tutunduğumuz tırabzan görevi görüyor. Elbette "kafa içi" nin "kafa açmadan" aktarılabilmesi biraz da kullanılan tempolu anlatımla alakalı.

Bu noktada belki bir istisna olarak "Bizim gibi ülkelerde yaşayanlar için varoluşçuluk lüks bir tatlıdır." cümlesinin de yer aldığı "Merkezkaç Yüreğinde" adlı öyküyü örnek verebiliriz. Hayatın tuhaf, acımasız, sert sahalarında geçiyor öyküler ve kara mizaha yatkın bir üslupla birleşince trajikomik bir atmosfer doğmuş oluyor. Karakterlerin dürüst, öfkeli, eğlenceli sesinin öykülerin çekirdeğine kadar çekildiği bir kitap Her Kabilenin Bir Endişesi. Sesi takip edelim ve "Seyirci Japon"dan bir pasajla bitirelim.

"Kar sessizliği diye bir şey var çünkü kar bütün sesi çekiyor. Öyle bir hal çöktü üzerime o anda, sesi çekiyordum içime."