Ankara'nın geyik heykelleri

 Ankara Kalesi.
Ankara Kalesi.

Ankara demek, biraz da kış ve sonbahar demektir. Hikâyeciliğine itimat ettiğim bir arkadaşım, “Ankara’nın baharı da güzeldir,” demişti. Bu sözü duyunca Ankara’da bahar nasıldır diye merak etmedim değil. İkincisi, Ankara tahmin edilemeyecek, hatta planlanamayacak bir şehirdir. Oraya her gittiğinizde, beklediğiniz hiçbir şeyin gerçekleşmediğini ama bununla birlikte beklemediğiniz birçok güzelliğin gelip sizi bulduğunu görebilirsiniz. Fakat dikkat! Ankara’nın her sonbaharı veya kışı birbirinin aynısı değildir.

Son gittiğimde Ankara’ya, arkadaşlarımla “Bu ne güzel bir sonbahar!” diyerek saatlerce adımlamıştık. Önceki bir Ankara sonbaharını ise o an şaşırarak hatırlamış ve bu iki sonbahar arasındaki farklılığı, dönüp dolaşıp sohbetimize eklemiştim. Öncekinde, gölgede üşüyüp güneşte yanıyorduk. Gerçekten çok sinir bozucu bir durumdu bu. Gölgeyi esas alıp, üzerine ince de olsa bir mont aldığında, hafif bir güneş altında bile hızla terliyor, sonra da bunalmaya başlıyordun. Hava aslında çok da kötü değil diye düşünüp, uzun kollu bir gömlekle dışarı çıktığında, güneşte terliyor, gölgede üşüyor, nereden estiği anlaşılmayan rüzgârlar arasında hasta oluyordun. Fakat 2022’nin sonbaharı öyle değildi. İnce bir mont her şeyi çözmüştü. Bu giyim ve hava durumu uyumu, Ankara’yı başka bir güzellikle donatmıştı.

Anıtkabir.
Anıtkabir.

Ankara’nın başka bir özelliğine geçelim. Ankara’nın insanla güzelleşip, yine insanla çirkinleştiğini bu bağlam içinde düşünmemiz lazım. Gerçek bir dost Ankara’yı cennete çevirebilir. Gerçek bir düşman ise, Ankara’dan sizin için bir Dante cehennemi inşa edebilir. Fakat şunu da belirteyim; aslında Ankara’da hiç kimse bir diğerine düşman değildir. Bu yüzden Ankara’da hiç kimse, bir diğerine dost da değildir. Maalesef Ankara’da “gerçek dost”lar, genellikle hiç kimseye düşman olma gereği duymayan, denge politikası gözetmeyen kişiler arasından çıkıyor. İşte o kişiyi bulduğunuzda, onun ardına düşebilirsiniz. O zaman Kızılay size, sakladığı onlarca sırrını açıyor.

Hacı Bayram Veli Camii’nde farklı bir zamanın koku ve zevkini duyuyorsunuz. Yine öyle ki Ankara Kalesi geçmiş çağlarının görkemine kavuşuyor. Tacettin Dergâhı ve çevresi, tarihle şimdinin buluştuğu bir mekâna dönüşüyor.

Hitit Güneş Kursu Anıtı.
Hitit Güneş Kursu Anıtı.

Kızılay’a gidip de Hitit Güneş Kursu Anıtı’na -bence Geyik Heykelleri o- dikkat etmemek olur mu? Olur tabii, kimsenin dikkatine karışacak değilim. Fakat benim için Geyik Heykelleri’nin ayrı bir sembol/metafor anlamı var. Onda özetlemek mümkün Ankara’yı. Geyik Heykelleri bir yandan Ankara’nın İstiklâl Harbi’nde yüklendiği ve altından başarıyla kalktığı sorumluluğu canlandırıyor gözümde, diğer yandan İstiklal Harbi öncesinden bugüne gelen Ankara’nın çalkantısını. Gece ayrı bir anlam yükleniyor o heykeller, gündüz farklı bir sohbet içine giriyorlar. Ben ise, ne zaman o heykellere uzun uzun baksam veya dönüp tekrar konuşmak istesem onlarla, bana en güzel cevabı veriyorlar. Bazen canımı acıtıyor o cevap, ama çoğu zaman şifa yerine geçiyor. Aynı Ankara gibi, aynı her Ankara’ya gidip gelişim gibi.