Başkentlerin başkenti: Kyoto

Yıllar sonra ortaya çıkan o tuhaf istihbarat bilgisi, 24 Temmuz 1945 tarihinde Nagazaki şehrinin atom bombası atılacak şehirler listesinde bile olmadığını söylüyordu bize, yani asıl hedeflenen şehir Kyoto’ydu. ABD Savaş Bakanı Henry Stimson, atom bombası atılmasına karar verilen Kyoto’nun askeri bir hedef olmadığını, kültürel açıdan da simgeleştiği için Japonlarda travma etkisi yaratarak onları uzun vadede muarızlarıyla yakınlaştıracağı yönündeki tezini askeri yetkililere kabul ettiremeyince, doğrudan Başkan Truman’a giderek, uzun uğraşlar sonucu Kyoto’yu listeden çıkartmayı başaracaktı. Ama Stimson’ın Kyoto’ya kıyamamasının altında, 1920’lerde Filipinler valisiyken ziyaret ettiği Kyoto’daki balayı hatıralarıyla birlikte, Japon kültürüne duyduğu derin hayranlık gibi çok daha kişisel nedenler olduğu söylenir. Elbette Nagazaki’nin kaderini değiştiren bu olay, Kyoto’yu da yok olmaktan kurtarmıştı.

O halde, Japonya’ya yalnızca, üst üste dünyanın en güzel şehri seçilen Kyoto’yu görmek için gidilir mi? Galiba evet. Başkentlerin başkenti unvanıyla Kamo Nehri’nin kıyısında parlayan, güzelliğini ayniyle korumayı başarmış bin yıllık kadim bir başkentten söz ediyoruz. İhtişamıyla gezginleri kendine çeken Kyoto, ilk olarak Heian dönemiyle tarih sahnesine çıktıktan sonra, bilgelikle büyümeye, alevlerle sınanmaya ve her seferinde küllerinden yeniden doğmaya yeminlidir. Dört mevsiminde farklı farklı yüzlerini ziyaretçilerine gösteren Kyoto’da, kiraz çiçeklerinin altında geçmişin izlerinin dolaştığına şahit olurken, sonbaharda kırmızıya dönen akçaağaç yapraklarıyla zamanın akışını hatırlarsınız. Kışın beyaz örtüsüyle güzelliğini örtüp, bütün coşkunluğuyla baharın elbisesini kuşanır Kyoto. Modern ve kadim burada bir arada yaşar. İki an tek zamanda nefes alır.
Güzel Kyoto’ta her taş, her bahçe, her dar sokak bir hikâye anlatır size. İmparatorların ayak izleri, şogunların keskin gölgeleri, keşişlerin duaları bu şehre mühürlenmiştir. Tapınakların ve sarayların şehridir Kyoto. Fushimi Inari’nin binlerce torii kapısı, sonsuz bir rüyanın içinden geçen yolculuğun başlangıcı gibidir. Kiyomizu-dera’nın ahşap terasından bakıldığında, şehir eski bir gravür gibi uzanır gözlerinin önünde. Gion’un taş sokaklarında kimonolar içinde süzülen geyşalar, geçmişin bugüne bıraktığı şiirleridir. Dar hanamachi sokaklarında, kâğıt fenerlerin büyülü ışığında, Kyoto’nun ruhu saklanır. Şehir her haliyle binlerce zarafeti biriktirir.


Ama Kyoto bunlarla bitmez, bunlarla yetinmez, yalnızca tapınakların ve sarayların şehri değildir elbette. O, geçmişin hatırasını taşıyan ama geleceğe uzanan bir köprüdür. Dar Arashiyama yollarında bambuların arasından süzülen ışıklar, sanat, sadelik, incelik, bilgelikle buluşarak, geçmiş ve bugünü el ele tutuşturur. Sonsuzluk şehridir Kyoto. Onu tanıyanlar iyi bilir bunu.
Kyoto: Eski rüyaların şehri

Bazı şehirler, zamanı içinde taşır. Zaman ilerlese de, caddeler değişse de, hafızalar silinse de o şehirlerin içinde bir çağ asılı kalır. Kyoto, işte böyle bir mekân. Ne tam geçmişte kalmış ne de bugünün gürültüsüne karışmış. Kendi zamanını yanında taşıyan, onu hiçbir yere bırakmayan, geçmişin hâlâ duyulduğu bir şehir.
Kyoto’da bir hatıranın içinde yürürcesine, eski bir tapınağın taş basamaklarında ağır adımlarla ilerleyerek, bir zen bahçesinde taşların arasına sinmiş rüzgârı dinleyebilirsiniz. Bu şehir, her sokağında bir sır saklar, her kapının arkasında bir fısıltı taşır. Kimonolar içinde yürüyen kadın, elindeki yelpazeyi usulca kapattığında bir devir kapanır, ama hikâye devam eder. Bazı şehirler yaşlanmaz, eskimez, kaybolmaz. Kyoto, mevsimlerle değişen ama ruhu hep aynı kalan o sonsuzluk şehri. Ona doğru bir adım atmanızı bekliyor şimdi.
- Kyoto beşlisi
- * Filozof Yolu’nda yürümek.
- * Kiyomizu-dera’nın manzarasında fotoğraf çekmek
- * Fushimi Inari’nin büyüleyici bin torii kapısından geçmek.
- * Arashiyama Bambu Ormanı’nda yürüyüş yapmak.
- * Pontocho’da gezip Al Buhara’da yemek molası vermek.