Bir eski çağ modası: Çay

Çay, çeşitli bitkilerin yapraklarının, çiçeklerinin, köklerinin, gövdelerinin, kabuklarının, tohumlarının kaynatılmasıyla veya haşlanmasıyla elde edilen bir içecek türüdür.
Çay, çeşitli bitkilerin yapraklarının, çiçeklerinin, köklerinin, gövdelerinin, kabuklarının, tohumlarının kaynatılmasıyla veya haşlanmasıyla elde edilen bir içecek türüdür.

Çay, verdiği lezzet ve şifadan ziyade kendisine addedilen kültürel,toplumsal ve dinî rollerle dikkatleri üzerine çekmektedir.

Yazılı kaynaklarda çay

Çaya, yazılı kaynaklarda ilk defa 1.yüzyılda Güney Çin’de rastlıyoruz. Çay, başlangıçta ilaç yapımında ve botanikte kullanılırken sonrasında ruhu dinlendirmesi, iradeyi ve görme duyusunu güçlendirmesi gibi sebeplerle verilen değer artar. Ama en çok da Asya’nın en etkili inanç sistemlerinden olan Budizm ve Taoizm’de çaya verilen önemin yansımasını görmek oldukça ilginç ve şaşırtıcı…

Çay, Budist halklar arasında dini ritüellerin vazgeçilmez bir örneğidir.

Budistler, çoğunlukla uzun saatler süren meditasyondan kaynaklanan olumsuzlukları önlemek için çaya başvurmuşlardır. Taoistler ise çayın ölümsüzlük iksirinin önemli bir parçası olduğunu iddia etmişlerdir.

Çay çalısının bilimsel ismi Camellia sinensistir.
Çay çalısının bilimsel ismi Camellia sinensistir.

Çayın kutsal kitabı

Taoizm, Budizm ve Konfüçyüsçülük’ün birbiriyle etkileşiminin yoğun olduğu bir dönemde 8. yüzyılın ortalarında yaşayan Tang Hanedanı şairi Luwuh, çay hareketinin ilk önderi olur. Döneme hâkim olan Panteizm görüşünden hareketle çay servisinde de o uyumu ve düzeni görür. Luwuh, ünlü eseri Çayın Kutsal Kitabı’nda, Çay Kanunları’nı yazar. Üç cilt, on bölümden oluşan eserin bu denli teferruatlı oluşu zannediyorum ki çaya verilen önemi net bir şekilde yansıtmaktadır. Bu kültüre Japonlar, çay ekolleri, basitliği ve sadeliğiyle Zen manastırına benzeyen çay odaları ve yine hepsi Zen öğrencisi olan büyük çay ustalarıyla önemli katkılarda bulunmuştur.

Çayın Avrupa’ya gelişi…

Avrupa’ya geldiğimizdeyse yazılı kaynaklarda çay adına ilk defa 879 yılından sonra gelir kaynakları incelenirken rastlanır. 1285 yılında ise ünlü seyyah Marco Polo, Seyahatname’sinde, Çinli maliye bakanının çay vergilerini yükselttiğini yazar. Avrupa’ya çayın getirilmesine vesile olan ise Hollandalı gezginlerin çaydan bahsetmesidir.

Avrupa’da çayın ilk kullanımına 1517 yılında Portekiz soylularında rastlanır. Çay, 1636’da Fransa’ya, 1638’de Rusya’ya, 1650’de ise İngiltere’ye ulaşır. Başlarda pahalı olması sebebiyle sadece asillerin kullanımında olsa da zamanla yaygınlaşır. Londra’da o kadar çok taraftar bulur ki 18. yüzyılın ilk yarısında kahveciler çay evlerine dönüştürülür. İngilizler 19. yüzyılda, Çin’e soktukları ziraat casusları sayesinde çayın nasıl yetiştirildiğini öğrenir ve yine İngilizliklerini yaparak sömürgesi olan ülkelerde çay üretimine başlayarak çay ticaretinin hâkimi olurlar.

Çayı Ahmet Yesevi mi Yaygınlaştırdı?

Kültürümüzde çayın yayılması Ahmet Yesevi’nin bir efsanesine dayandırılır. Abdü’l Kayyum Nasır’ın Fevakihü’l- Cülesa eserinde yer alan anlatıya göre Yesevi, gittiği bir evde rica üzerine çiftçinin hasta olan karısına dua yazar. Karısının iyileşmesi üzerine çok sevinen çiftçi çay kaynatıp getirir. Yorgun olan Yesevi, çayı sıcak sıcak içince terler ve yorgunluğu gider. Bunun üzerine, "Bu şifalı bir şey imiş, hastalarınıza bundan içirin ki şifa bulsunlar. Allah kıyamete kadar buna revaç versin." diye dua eder. Bu anlatıdan hareketle, Ahmet Yesevi’nin çaya nazar kıldığı ve dua ettiği düşünülür. Sonraki safhalarda Nakşibendî ve Bektaşiye tarikatları da çaya değer vermiştir. Çayın demlendiği semaver bir şifahaneye, manevî bir çeşmeye benzetilir, çay ise sohbetlerde "küçük derviş" diye adlandırılırdı.

Çay kelimesinin dünya dillerinin pek çoğundaki kökeni, dünyaya yayıldığı Çin'de yer alan dillere dayanır.
Çay kelimesinin dünya dillerinin pek çoğundaki kökeni, dünyaya yayıldığı Çin'de yer alan dillere dayanır.

Avrupa toplumlarının ve benzerlerinin çay karşısındaki ticarî tutumunu bir kenara bırakırsak çayın sahip olduğu saygınlığın ve karşıladığı sembollerin genellikle dini değerlerle ilişkili olduğunu görüyoruz. Ve kültürün, özümsemenin, düşünmenin, hissetmenin önemini bir kez daha idrak ediyoruz.