Bir kasabayken, Balkanların sultanı olmak: Saraybosna

Önceleri, Bosnasaray olarak isimlendirilen şehir daha sonra Saraybosna ve orijinal dilinde Sarajevo şekline dönüşmüştür.
Önceleri, Bosnasaray olarak isimlendirilen şehir daha sonra Saraybosna ve orijinal dilinde Sarajevo şekline dönüşmüştür.

Ülkemizde kaybolmuş Osmanlı ruhunu hissedebilmek için Saraybosna’nın Başçarşı’sına gitmeniz gerekir. Ortak bir tarih ve kültürün 500 yıldır yaşadığı Saraybosna’yı görmeden dünyaya gözlerinizi kapamayın derim size.

Vrhbosna adıyla kimsenin umursadığı küçük bir kasabadan, bütün Balkanların en görkemli şehri Saraybosna’ya evrilen, uzun bir tarih yolculuğu şehrin sokaklarında bizi bekliyor. Türklerin kurduğu şehirlerin merkezinde, cami, medrese ve çarşı yer alır. Buralarda kurulan pazar ya da panayırlar güzergâhların müsaitliği ölçüsünde ticaretin gelişmesiyle “Çarşı”ya dönüşür. Böylece şehir kendiyle birlikte yoğun bir alışverişle, hanı hamamı ve dükkânlarıyla çevresini de zenginleştirir.

Bir trajediye sahne olan Miljacka Nehri üzerindeki Latin Köprüsü.
Bir trajediye sahne olan Miljacka Nehri üzerindeki Latin Köprüsü.

İsa Bey 15. yüzyılın ilk yarısında Bosna topraklarına en faal uç bey ve kumandanı olarak girmesi, 1448-1451 tarihlerinde Doğu Bosna’daki toprakların, sonra Saray ovası ve civarının fethiyle neticelenir. Saraybosna, adını fetihten sonra burada inşa edilen bir saraydan almıştır. Dubrovnik ve Makedonya’dan Macaristan’a giden yolların kavşağında bulunmasıyla şehir süratle gelişmiş ve zenginleşmiştir. Önceleri, Bosnasaray olarak isimlendirilen şehir daha sonra Saraybosna ve orijinal dilinde Sarajevo şekline dönüşmüştür.

  • İshakoğlu İsa Bey
  • İshakoğlu İsa Bey, 15. yüzyıl ortalarında yaşamış Osmanlı uç beyi. Üsküp ve Bosna uç beyi olarak görev yapmıştır. Yaptırdığı eserlerle şehrin imarına büyük katkıda bulunan İsa Bey, “Saraybosna’nın kurucusu” olarak anılır ve yaptırdığı saray, Saraybosna şehrine adını vermiştir.

Şehrin kurucusu İsa Bey birçok kervansaray, dükkân, mescit inşa ettirdi. Bosna Sancakbeyi İsa Bey tarafından yaptırılan Çareva (Hünkâr) Camii şehrin ilk camisidir. Şehri gezen Fâtih Sultan Mehmed’in camiyi beğenmesi üzerine onun adının verildiği rivayet edilir.

17. yüzyıl ortasında Saraybosna’yı ziyaret eden Evliya Çelebi, tepede küçük kalesi dışında ve akarsuyun iki yanında birçok Müslüman mahalleleriyle Sırp ve Eflak reayasının ikamet ettiği 10 mahalle ve 2 Yahudi mahallesi bulunduğunu belirtir. Ekserisi çok katlı, üstü kiremit, bazen tahtayla örtülü 17.000 kargir ev ve 1.080 dükkân bulunduğunu, sokakların temiz ve kaldırım döşeli olduğunu belirtir. Ayrıca çarşı ve bedestenlerde Dubrovnik’ten gelen her türlü eşyaların satıldığını, şehirde 77’sinde Cuma namazı kılınan, 177 cami, 180 sıbyan mektebi, 47 tekke, 3 kervansaray, 23 han ve 7 imaret mevcut olduğunu kaydeder.

Osmanlı’nın 415 yıllık hakimiyeti; askerlerinin Berlin Antlaşması gereği 1878’de bölgeyi terk etmesiyle sona ermiştir. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, işgal ettiği ülkeyi 1909’da ilhak ettiğini açıkladı. Saraybosna onlara sadece 40 sene yar oldu. Ama Arşidük Ferdinand’ın bir Sırp suikastçi tarafından öldürülmesi Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasına sebep oldu. 1918’de ise Saraybosna, yeni kurulan Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı’nın bir şehriydi. Daha sonra devletin adı Yugoslavya Krallığı oldu. İkinci Dünya Savaşı sonunda ise Bosna-Hersek, Yugoslavya Sosyalist Federasyonu’na aitti artık.

Yugoslavya’nın 1991’de dağılmasından sonra, yapılan referandumla Bosna-Hersek 1992 yılında bağımsızlığını kazandı. Bosna’nın başkenti Saraybosna ise tüm dünyanın gözleri önünde, önce Yugoslav Halk Ordusu sonra Bosna Sırp Cumhuriyeti Ordusunca 5 Nisan 1992'den 29 Şubat 1996'ya kadar 1.425 gün boyunca kuşatılmıştır. Her gün top, havan atışları ve keskin nişancı kurşunlarına hedef olan şehirde 1.601'i çocuk olmak üzere 11.541 kişi öldürüldü. Fakat şehir, destansı bir direnişle teslim olmadı.

Şehri çevreleyen dağların yemyeşil örtüsü ve içinden akan üç ırmağıyla eşsiz bir tabiatın sarıp sarmaladığı Saraybosna’yı, Osmanlı medeniyeti ve kültüründen hâlâ ayıramazsınız. Mimari ve kültürel tahribatlara rağmen kimliğini koruyan görülmeye, gezilmeye değer eşsiz bir şehirdir. Hünkâr Camii (1457), Gazi Hüsrev Bey Camii (1531), Medrese ve Kütüphanesi, Saat Kulesi (1537), Brusa Bedesteni (1551), Ferhadiye Camii (1561-62), Ali Paşa Camii (1562), Milyaçka nehri üzerindeki Taşköprü ve Moriça Han en önemli Osmanlı eserlerindendir.

Hünkâr Camii veya Fatih Sultan II. Mehmet Camii, Bosna-Hersek’in başkenti Saraybosna’da yer alan ve 1457 yılında yapılan Osmanlı dönemi camilerindendir.
Hünkâr Camii veya Fatih Sultan II. Mehmet Camii, Bosna-Hersek’in başkenti Saraybosna’da yer alan ve 1457 yılında yapılan Osmanlı dönemi camilerindendir.

Ortodoks Papraça Kilisesi (1547) Katolik Hırvatların katedrali (1889) ve ayrıca yakınlarındaki Yahudi Sinagogu ile birlikte; üç din mensuplarının ibadethanesi yaklaşık beş yüz metrelik bir daire içinde yer alır. Bu yönüyle Saraybosna’ya Balkanların Kudüs’ü benzetmesi yapılır.

Sadece Osmanlı’dan kalan mimari eserleriyle değil, şehrin kimliğine bir nakış gibi işlenen sokak ve cadde isimleri de Osmanlı’yı hatırlatır. Günümüzde şehirde anadil olmamasına rağmen, sokak isimleri: Çizmeciluk, Kuyumciluk, Kunduraciluk, Aşçiluk, Lülecina, Mücellitu, Saraçi, Tellali, At meydan kelimeleri hâlen Türkçe’dir.

Çeşit çeşit böreği Başçarşı dükkânlarında alt ve üstündeki kor odun ateşi ve külünde pişirilir. Yalnız “Burek” sadece kıymalıya denir. Diğerlerinin adı peynirli, patatesli, ıspanaklı olarak isimlendirilir. Ay yıldızlı geleneksel bakır sahanlarda sunulan Bamyalı “Begova Çorbası”, eşsiz yaylalarında beslenen hayvanların damak çatlatan lezzeti kaymaklı çevapisi, (köfte), iste kurutulmuş çemensiz pastırma olan “suho meso”su, közde pişirilmiş kırmızı biber vb. sebzeden yapılan “ayvar”ı, kaymaklı dolma biberi turşusu olan “soka”sı, yemekten sonra yiyebileceğiniz “Tufahiye” isimli kremalı elma tatlısı, şekerpareyi andıran “Hurmitsa” sı, aynı Türkçe söylenişiyle baklava, kadayıf ve tulumbasıyla Başçarşı’dan birkaç gün içinde kilo almadan gelmeniz pek mümkün değil. Tek kişilik tepsi, cezve ve kulpsuz fincanda yanında güllü lokumuyla sunulan dibek kahvesinin ise Türk kahvesi mi yoksa Boşnak kahvesi mi sevenleri arasında hâlâ tartışılıyor.