Damla Sönmez: Kendini bulmak için 'öteki' olmayı göze almalısın

Oyuncu olan Sönmez, 3 Mayıs 1987 tarihinde İstanbul'da doğdu.
Oyuncu olan Sönmez, 3 Mayıs 1987 tarihinde İstanbul'da doğdu.

Ödüllü oyuncu Damla Sönmez’in başrolünde olduğu "Sibel" filmi uzun süren festival yolculuğun ardındannihayet vizyonda seyirciyle buluştu. 20. EskişehirUluslararası Film Festivali’nde "Yılın Performansı" ödülüne layık görülen başarılı oyuncu; çekimlerbaşlamadan 2,5 yıl önce yönetmenler GuillaumeGiovanetti ve Çağla Zencirci ile tanıştığını, hiç ıslıkçalmayı bilmediği halde, babasıyla çalışarak 6 ayınsonunda ıslık dilini öğrendiğini söylüyor.

Sibel’in hikâyesini sizden dinleyerek başlayalım mı?

Sibel 25 yaşında, ıslık diliyle konuşan, Karadeniz’in küçük bir köyünde babası ve kız kardeşiyle yaşayan genç bir kız. Çocukluğunda geçirdiği hastalık sebebiyle konuşamıyor; bu yüzden de çevresiyle ıslık diliyle iletişim kurmaya çalışıyor. Dolayısıyla kendisini yalnız ve dışlanmış hissediyor. Bir gün ormanda gizemli bir kurdun peşindeyken Ali adında bir yabancıyla tanışıyor ve böylece Sibel’in kendisini ve içinde gizlediği gücü fark etmesini izliyoruz.

Nasıl bir karakter size göre Sibel?

Çerkes kökenli olan Türk oyuncu, St. Joseph Fransız Lisesi’ni bitirdikten sonra Paris Sorbonne Üniversitesi’nde başladığı tiyatro eğitimini Yeditepe Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nde burslu olarak tamamladı.
Çerkes kökenli olan Türk oyuncu, St. Joseph Fransız Lisesi’ni bitirdikten sonra Paris Sorbonne Üniversitesi’nde başladığı tiyatro eğitimini Yeditepe Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nde burslu olarak tamamladı.

Sibel bir karakterden öte, kadın erkek fark etmeden ötekileştirilen herkesi temsil ediyor. Hepimizin içinde Sibel'den bir parça olduğunu düşünüyorum. Kendisi olmaya izin verilmeyen herkes, pek çok farklı konuda Sibel gibi hissedebilir. Bazılarımız isyan etmeye cesaret edebiliyor, bazılarımız da edemiyor. Hatta dahası bazen bazılarımız şu 80 yıllık ortalama ömrü, kendisi olamadığını bile fark etmeden, bu kendisi olamamanın yarattığı içindeki boşluğun ne olduğunu anlamlandıramadan geçirip gidiyor.

Islık çalmayı öğrenmek nasıl bir süreçti?

Çekimler başlamadan 2,5 yıl önce Guillaume Giovanetti ve Çağla Zencirci ile tanıştım. Hazırlanmak için uzun bir vakit vardı önümüzde. Bu her oyuncunun hayalidir. Bu hazırlanma süresi işe özenmenize olanak sağlıyor. Çok şanslıyım diyorum, böyle bir vakti bana verdikleri için, ama aslında bu süre ne bir şans ne de bir lüks, bir gereklilik.

Bizim sektörümüzde şans ve lüks gibi görülüyor oysaki değil mi?

Umarım bu durumu tercih ettiğim için yapabilirim. Bir sonraki rolüm için endişelenmeme gerek kalmazdı o zaman. Yaptığınız işin gerçekten iyi olmasını istediğiniz zaman, yani geçiştirmek istemediğiniz zaman yönetmen de yapımcı da hazırlığını buna göre yapıyor.

Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'nda yarı zamanlı 2 yıl keman, 1 yıl da piyano dalında öğrenim gördü.
Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'nda yarı zamanlı 2 yıl keman, 1 yıl da piyano dalında öğrenim gördü.

Peki zaman yoksa ve o rolü gerçekten çok istiyorsanız?

Afgan-Amerikan ortak yapımı "I’m You" diye bir filmde oynadım yakın zamanda. İngilizce olarak çekecektik fakat son anda filmin Afgan dilinde çekilmesine karar verildi. Yalnızca bir hafta zamanım vardı dil koçuyla çalışmak için ama bir şekilde, en azından ne dendiğini anlayacak, hangi kelimenin hangi duyguyla, nasıl bir vurguyla söylenmesini gerektiğini kavrayacak kadar öğrendim. Tabii bu normalde 6 ay, 1 yıl önce yapılması gereken bir şey. Vakit yoksa ben onu bir şekilde olduruyorum. Yoksa sette rahat edemem zaten. Ödevini yapmadan okula gitmek gibi bir duygu o. Ödevi iyi de yapsanız kötü de yapsanız onunla ilgili söyleyecek bir şeyiniz vardır. Çalışma süreci benim için biraz bunun gibi. Tam olarak yapamayabilirim, herkes her şeyi yapacak diye bir şey yok ama bunun üzerine emek harcamak sette bana özgüven sağlıyor.

Biraz da ormandaki sahneleri konuşalım… Fiziki performansın çok yoğun olduğu sahneler… Nasıl bir hazırlık geçirdiniz?

Dövüş sahnelerine hareket koçu ile çalıştık. Kendimi nasıl korumam gerektiğini öğrenmem gerekiyordu. Erkan’ın da benim de fiziksel olarak çok yüksek performans göstermemiz gereken sahnelerimiz vardı. Bir taraftan askerlik eğitimi gibi bir hazırlıktan geçtim.

Sette bir gün nasıl geçiyordu?

New York Black Nexxus Academy’de Stuart Burney ile çalıştı.
New York Black Nexxus Academy’de Stuart Burney ile çalıştı.

Gece uyanıyorduk. 03:00’da kahvaltı edeceksem 02:30’da kalkıp ısınma hareketlerimi yapıyordum. 04:00’te yola çıkıp gün doğumundan önce çekimlere başlıyorduk. Akşam 18:00 gibi dönüp güneşin batışıyla uyuyorduk. Sabah ağır uyanmamak için gece yemek yemiyor fakat gün içerisinde çok iyi besleniyordum. İstanbul’a geldiğimde bir süre bunu devam ettirmeye çalıştım fakat pek mümkün olmadı. Sanırım insan için en doğru şey güne güneşle başlayıp güneşle bitirmek. Böyle bir süreç geçirdim.

Doğada çekim yapmanın en zorlayıcı yanları neler?

Öncelikle bu kadar zor olacağını tahmin edemiyorsunuz. Ormanda koşmak mı, ne var ki bunda diyebiliyorsunuz. Ancak öyle değil. Ormanda zigzag koşu diye bir şey var. Ağaçlardan hız alarak koşuyorsunuz yani. Ancak dimdik bir yamaç düşünün, ağaçlar yatay olarak gelip gökyüzüne uzanıyor. Bırakın koşmayı, yürümek, ayakta durmak için o coğrafyayı tanımanız lazım.

Gelelim ödüllere… Daha çok motivasyon mu baskı mı yaratıyor?

2009 yılında
2009 yılında

Ben "Bornova Bornova" ile Altın Portakal aldığımda 22 yaşımdaydım. Bu arada filmlerin festivalde yarıştırmak için değil, seyirciyle buluşturmak için olmasını düşündüğümün altını tekrar çizmek istiyorum.

Ödül, biz senin yaptığın işi çok sevdik, yapmaya devam et denmesi gibi bir şey benim için.

Özellikle yıllarca takip ettiğim, çalışmak istediğim isimlerin jüride olduğu bir festivalden ödül almak benim için tarifsiz bir mutluluk. İlk kez ödül aldığımda şöyle bir şey oldu; ben bu işi çok keyif alarak yapıyorum, iyi bir şey yaptım, tekrar yapmam lazım ve ben şimdi ne yapacağım demeye başladım. Bu beni oyun oynama duygusundan uzaklaştırdı. Bu duyguyu sevmedim.

Ne yaptınız?

Sonra yavaş yavaş bunu fark edip, tamam bir şey düşünme, başarıyla ulaşma hedefiyle yapılan bir iş iyi olmaz fikrine kendime alıştırdım. Yani mükemmeliyetçilik duygusundan kurtulup, oyun oynamaya, anda kalmaya, orda olmaya döndükten sonra o sıkıntı çözülmeye başladı.

Yani mesleği niye yaptığınızı kendinize hatırlattınız…

Evet, aynen öyle… İnsanla ilgili bir meslek yapıyoruz. Yapısı itibariyle ülke-sınır tanımayan bir meslek… Bazen kafanızın karışması normal olabilir. Ama kendinize bunu sorduğunuzda, bu meslekte bana ne keyif veriyordu diye sorduğunuzda cevabı oyun oynamak oluyor ve bunu merkeze, dengeye getiriyor.

Sönmez, tiyatro ve sinema ile birlikte televizyon dizilerinde de yer almaktadır.
Sönmez, tiyatro ve sinema ile birlikte televizyon dizilerinde de yer almaktadır.

Yeşilçam yıllarında oyuncu olmak ister miydiniz?

Yeşilçam’a dair sevdiğim çok fazla şey var. Ama orada olmak ister miydim, bilmiyorum. Şu dönemde olmaktan, sinemamızdan çok mutlu ve umutluyum. İnanılmaz bir jenerasyon geliyor. Deniyorlar, deneysel işler yapıyorlar ve hata yapmaktan korkmuyorlar. Özellikle film festivallerinde bunu yakından deneyimleme fırsatım oluyor.