Emirgan'a güzelleme

Emirgân, İstanbul'un Sarıyer ilçesine bağlı, Boğaziçinde bir semttir.
Emirgân, İstanbul'un Sarıyer ilçesine bağlı, Boğaziçinde bir semttir.

Büyük ustamız Refik Halit, Ago Paşa’nın Hatıratı’nda bir yerde, utancını anlatmak için “yüzümü Emirgân tepelerindeki erguvanlar gibi bir pem¬belik sardı” der. Benzetmenin güzelliği bir yana, nasıl bir pembelikti o acaba? Bugün oralarda yine ara sıra erguvanlar açsa da üstadın andığı kadar sık değil.

Semtim sayılır; belki de bundan bana bazı yapayalnız sabahlar, kimsenin bilmediği, hiç görülmemiş, nefis bir meyvenin çekirdeğidir Emirgan. Geride büyük koruda ağaçlar, usulca salınıp gece boyu masal anlatır birbirine. Sabah erkenden, Boğaz’a bakan eski iskelede, denize bakan caminin kuş kırığı avlusunda, Boyacıköy durağının çok eskiden sarı direklerinde, köşklerin yerine zamanla savaşta zafer kazanılmış gibi kondurulan apartman müsveddelerinin giriş kat pencerelerinde çınlar zaman...

Çınaraltı Kahvesi sonra. Orada Türkan Şoray’ın büyülü gözlerini andıran, mermer masa nemli olduğu için sessizce kayarak yer değiştiren çay tabakları. Kimler gelip geçti acaba bu kahveden: Aç açınca gazete muhabirleri, ölümüne yalnızlar, ölünce de yalnızlar, Orta Çağ'dan kalma gözlüklü, ceketleri mendilli kılıç artığı şövalyeler. Balıkçılar durur mu? Asılı beklediği ipte henüz tam kurumamış çiroz kokan, şafakta deniz suyundan kalmış mavi lekeleri hatırlatan balıkçılar? Kahve, hepsinin uğrak yeriydi. Her masada bir yalnıza rastlanırdı mutlak. Her masada katlanmış gazeteler; sünnet çocuklarının giydiği pantolonlar renginde, krem rengi tavla pulları; her kenarında sigara için küçük çukurlar bulunduran alüminyum kül tablaları; sonra cep radyoları, el fenerleri, misinalar, simit sarılan pelür kâğıtlar. Her masada Tanpınar şiirleri, Hisar romanları. O kadar yalnızdı ki Abdülhak Şinasi Bey, belediye kaldırmıştı cenazesini. Çınaraltı, bir şenlikti evvel zaman…

Sahilde çay bahçeleri, arka sırtlarda büyük şehir parkı ile ünlü olan semt, yeşillerle örtülüdür.
Sahilde çay bahçeleri, arka sırtlarda büyük şehir parkı ile ünlü olan semt, yeşillerle örtülüdür.

Emirgân adı, İranlı bir asilzadeden, Emir Güne Han’dan... Emir Güne, 1635’teki Revan seferi sırasında kaleyi Sultan 4. Murad’a savaşmadan teslim ediyor. Murad, İstanbul’a getirtiyor savaş esirini, Yusuf Paşa adını veriyor. Yusuf Paşa’ya, o zamana kadar Feridun Bey Bahçeleri diye anılan 500.000 metrekarelik yeri, günümüzün Emirgan Korusu’nu hediye ediyor. Bu nefis koruda, sonraları dost olan iki adam uzun süre keyifli sohbetler ediyor. Murad’ın ölümünden sonra başa geçen İbrahim, Yusuf Paşa’yı idam ettiriyor.

Mısır’ı yönetirken borca batan İsmail Paşa, 1879’da emperyalistlerin baskısıyla kaçıyor, Sultan Abdülaziz koruyu ona veriyor sonra. Paşa, sahile muhteşem bir yalı yaptırıyor. Koruya da sarı, beyaz ve pembe köşkler... Son günlerini Emirgân’da geçiriyor.

Abdülaziz’in hemen her gün saray dışına, sokağa çıktığı kaydedilir; her gün teşrif-i şahane yani. Atla veya arabada, uzun gezintiler bunlar. Peki en çok nereyi sever? Hekimbaşı çiftliği, Maslak, Bebek, İstinye, Büyükdere ve Emirgân. Gittiği yerlerde kır âlemleri yapar, pehlivan güreştirir, at koşturur, kuzu çevirtirmiş. Titiz tabiatlı olduğundan tören alayı bu gezilerde güneşin altında parıldarmış. Bir devirmiş... Bugünkü Maslak’ı gördüğünü düşünmek bile istemem. 1943’te belediye, Emirgan Korusu’nu satın alarak bölgeyi halka açıyor. Evliya Çelebi, “nice bin ağaç gölgesinde bütün âşıklar cilvelenip dinçlik kazanır” der burası için. Öyledir.

Ruşen Eşref ile bitirelim, Emirgân için ne diyor: “Onun güzelliği üç sade şeyin birbirine uygunluğundan geliyor: Çınar, mermer, deniz. Dört beş çınar deniz kıyısından yokuşumsu bir meydanı kaplamış. Her birinin ağaç iriliğindeki dalları, mermer direkli beyaz bir cami minaresinin üst hizasına kadar sarmaş dolaş çıkıyor. Uçuk mavi havanın içindeki iri yeşil demeti, bir buçuk asırlık bir çeşmenin geniş revakını barındırıyor. Bir eski çağ mabedindeki sütunlardan daha kalın bu çınar gövdelerinin altı yedi ay dinmeyen gölgesindeki bu Türk rokokosu çeşme, bir su mihrabı zarifliğinde…” Çeşme bugün de Eşref’in gördüğü yerde bizi bekliyor…

Emirgân'ın en büyük problemi ise hızlı kentleşme sonucu oluşan betonlaşmadır.
Emirgân'ın en büyük problemi ise hızlı kentleşme sonucu oluşan betonlaşmadır.