Giorgio Morandi’nin sessiz natürmortlarında zamana direnme biçimi anlatılıyor

Nesnelerin sessiz dili: Giorgio Morandi
Nesnelerin sessiz dili: Giorgio Morandi

20. yüzyılın gürültülü akımları içinde kendi sessiz köşesini kuran Giorgio Morandi, sıradan nesnelerle ördüğü dingin dünyasıyla modern sanatın en özgün isimlerinden biri oldu. Fütürizm’in telaşına, Metafizik resmin tekinsiz havasına ve soyut sanatın keskin kopuşlarına tanık oldu ama yolunu hiç değiştirmedi. Bologna’daki mütevazı stüdyosunda, büyük sözler yerine özenle kurduğu sessizliklerin de bir sanat tarihi yazabileceğini gösterdi.

İlk yıllar (1890-1920)

Şehirli bir orta sınıf ailesinin ilk çocuğu olan Giorgio Morandi, 1890’da Bologna’da dünyaya geldi. Çocukluğu, kız kardeşleri Anna, Dina ve Maria Teresa’nın eşlik ettiği; dışarıya kapalı ama evin içinde dingince akan bir hayatın içinde geçti. Aile, Morandi henüz gençlik çağındayken Via Fondazza 36 numaralı eve taşındı. Bu ev, onun elli yıl boyunca hem sığınağı hem de bütün sanatının merkezi olacak o küçük stüdyoyu barındıracaktı.

1903’te küçük kardeşi Giuseppe’nin ölümü, ardından birkaç yıl sonra babaları Andrea’nın hayata veda etmesi, Morandi’nin çocukluk ile yetişkinlik arasındaki mesafeyi bir anda kısalttı. Evin en büyüğü olarak üzerindeki yük artmıştı; yine de annesinin direnci ve eğitime verdiği önem sayesinde Morandi’nin sanata olan ilgisi desteklenmeye devam etti. 1907’de Bologna Güzel Sanatlar Akademisi’ne yazıldı. Akademi, 14. yüzyıl geleneğini özenle sürdüren köklü bir kurumdu; ancak Morandi’nin zihni modernizmin yeni ufuklarına çoktan açılmaya hazırdı. Kendi kendine Rembrandt’ın gravürlerini inceleyerek çizginin karanlık gücünü, gölgenin ağır tonlarını keşfetti. Akademi bu kişisel yönelişlere sıcak bakmasa da Morandi çalışkanlığıyla öne çıktı ve dört yılda tamamlanması gereken programı üç yılda, üstelik şeref diplomasıyla bitirdi.

  • Giorgio Morandi, Passage, 1913.
  • Morandi’nin bu dönemde yaptığı eserlerde empresyonizmin ışık duyarlılığı, Cézanne’ın yapısal disiplini ve Kübizmin geometrik dili iç içeydi; yine de Morandi hiçbir akımın kalıplarında uzun süre kalmadı. 1914’te kısa bir süre Fütürizmin canlı ritmine yönelse de, asıl dönüşüm 1916’dan itibaren Roma ve Milano’da yükselen Pittura Metafisica ile geldi. Giorgio de Chirico ve Carlo Carrà ile kurduğu yakınlık, resimlerine zamandan kopmuş sahneler, uzun gölgeler ve tekinsiz bir sakinlik kattı; fakat Morandi bu dili başkalarının ellerinden değil, kendi iç dünyasının süzgecinden geçirmeyi tercih etti. 1918’e gelindiğinde ise artık etkileri taklit eden değil, onları süzüp dönüştüren olgun bir sanatçıydı.
  • Giorgio Morandi, Still Life, 1914.
  • 1914’te savaşın gölgesi Bologna’ya düşerken Morandi’ye bu zor dönemden geriye yalnızca birkaç nesnenin ağır sessizliği kaldı. İşte bu natürmort, o yoğun sessizliğin ilk kez belirginleştiği tablolardan biridir. Renkler hâlâ Cézanne’ın parlaklığını taşır ama kompozisyonda belirgin bir analitik kübizm etkisi görülür.
  • Giorgio Morandi, Still Life, 1918
  • Morandi’nin metafizik döneminin en olgun örneklerinden biri olan bu çalışmada de Chirico etkisi belirgindir; uzun pipolar, geometrik nesneler ve sessiz bir sıkılık içinde dizilmiş objeler metafizik resmin tekinsizliğini taşır. Yine de Morandi’nin yaklaşımı, de Chirico’nun dramatik ve teatral üslubundan oldukça uzaktır.

Biçimin sessiz direnişi (1920-1945)

1920’lerin başında Morandi, de Chirico’nun tekinsiz rüya atmosferinden uzaklaşıp yeniden kendi atölyesinin ve Bologna dışındaki Grizzana’nın somut dünyasına döndü. Bu dönüş, dışarıda yükselen faşist baskıya karşı modern soyutlamaya yaklaşarak bulduğu sessiz bir kaçış yoluydu. Onun için mesele, nesnenin şekli ya da benzerliği değil; o nesnenin varlığının insanda uyandırdığı iç titreşimdi. Hayatının geri kalanında sürdüreceği, sıradan objelerle kurulan ve dışarıdan monoton görünse de içinde tükenmez çeşitlilik taşıyan şiirsel natürmort evreni işte bu yıllarda şekillendi.

Bu dönem, sanatındaki fazlalıkları birer birer geride bıraktığı yıllardı. Stüdyosunda yaptığı şeyler, dışarıdan bakıldığında neredeyse anlaşılmaz bir sadelik taşıyordu: şişeleri milim milim yerinden oynatmak, kutuları bir araya getirmek, bazen yalnızca ışığın açısını değiştirmek… Fakat bu küçük hareketlerin arkasında, dış dünyanın karmaşasına karşı kurulmuş titiz ve bilinçli bir düzen arayışı vardı. Morandi’nin masası, bir laboratuvar masası kadar kontrollü ama bir şairin masası kadar duygu yüklü bir alandı.

Giorgio Morandi, Still Life (Natürmort), 1932.
Giorgio Morandi, Still Life (Natürmort), 1932.

1930’da Floransa Güzel Sanatlar Akademisi’nde gravür hocalığına başladığında, bu düzenli tempo onun resimlerinde zaten başlamış olan sadeleşmeyi iyice derinleştirdi. Paleti giderek soldu; biçimler birbirine yaklaşarak tek bir nefes gibi kaynaştı. Bu yoğun içe dönüş, 1930’lar boyunca Milano ve Roma’daki yıllık sergilere katılırken bile sürdü. Faşizmin baskısıyla kültürel alan daralırken Morandi’nin adı Alpler’in ötesine çoktan ulaşmıştı. Ünü artıyordu, adı daha çok duyuluyordu; ama o tüm bu dış gürültüden uzak durup, her seferinde stüdyosunun sessizliğine geri dönmeyi seçiyordu. 1945’e gelindiğinde, dışarıdaki büyük yıkıma karşılık kendi iç mekânında neredeyse kusursuz bir bütünlük kurmuştu.

Son yıllar (1945-1964)

Savaş bittiğinde Morandi, içine dönük çalışma biçimini hiç bozmadan, sanki dışarıdaki gürültü ona hiç ulaşmamış gibi yeniden masasına döndü. Yine de dönüşünde gözlerinde bir ağırlık, ışığı tutuşunda ise daha yumuşak bir titreşim vardı. Cephe yıllarında manzaraya yönelen bakışı, şimdi yeniden iç mekâna, yıllardır tanıdığı küçük nesnelerin kurduğu sessiz dünyaya kayıyordu. Fakat bu yöneliş eskiye basit bir geri dönüş değildi; savaşın bıraktığı ağırlık tonlarını inceltmiş, nesnelerin çevresindeki havayı kırılganlaştırmıştı. Resmin yüzeyinde artık daha çok suskunluk, daha hassas bir denge dolaşıyordu.

Giorgio Morandi, On the Outskirts of a Town (Bir Kasabanın Çevresinde), 1941.
Giorgio Morandi, On the Outskirts of a Town (Bir Kasabanın Çevresinde), 1941.

1948’de Venedik Bienali’nde aldığı ödül adını geniş çevrelere duyurdu ama Morandi’nin çalışma ritmini değiştirmedi. Dışarıdaki alkışların içeri sızmasına izin vermeden, yıllardır kurduğu sessiz çalışma düzenine devam etti. 1956’da uzun süre bağlı kaldığı akademiden emekli olduğunda da bu durum değişmedi; emeklilik onun için bir boşluk değil, daha derin bir yoğunlaşma alanı tanıdı. Artık bütün zamanını stüdyosuna ayırabiliyor, ışığın gün içinde değişen küçük titreşimlerini bile izleyebiliyordu. Bu dikkat, 1960’lara gelindiğinde çalışmalarını iyice arındırdı. Nesnelerin ağırlığı hafifledi, aralarındaki boşluk derinleşti; renkler içine kapanan bir sessizliğe dönüştü.

1964’te, bir ömür boyunca çalıştığı o dar stüdyonun birkaç adım ötesinde hayata veda etti. Ardında büyük cümleler bırakmadı; bunun yerine ışığın nasıl yumuşayabileceğini, sessizliğin nasıl kendi kendine bir anlam kurabileceğini gösteren eşsiz bir miras bıraktı.

  • Giorgio Morandi, Still Life (Natürmort), 1948.
  • Hayatının son yıllarında Morandi’nin resimleri bir düşünme biçimine dönüşmüştü. Nesneler artık yalnızca masanın üzerindeki nesneler değildi; aralarındaki küçük mesafeler bir duyguya, sessizliğin kendi ağırlığı ise resmin çatısını taşıyan görünmez bir güce dönüşüyordu. Renkler ilk bakışta solgun görünse de bu solukluk tuvale daha geniş bir nefes alanı açıyordu. Boşluk büyüdükçe nesneler hafifliyor; her resimde daha arınmış, daha sade bir dünya beliriyordu.
  • Giorgio Morandi, Still Life (Natürmort), 1951.
  • Morandi’nin dili, 1950’lerde yaptığı resimlerde bambaşka bir inceliğe kavuşur. Nesneler hem bir arada durur hem de birbirlerinden uzakmış gibi görünür; aralarındaki boşluk resmin gerçek tonunu taşır. Renkler mattır, tonlar birbirine çok yakındır; geçişler neredeyse görünmez çizgilere dönüşür. Nesnelerin ağırlığı geri çekilir, boşluğun sesi öne çıkar. Bu dönemde Morandi biçimi büyütmez; tam tersine, en küçük ayrıntıyı bile hafif bir dokunuşa indirir.
  • Giorgio Morandi, Still Life (Natürmort), 1956.
  • “Yalnızca dış görünüşü gören ve sanat eserinin içsel özünü kavrayamayan insanlar, arkadaşımızın tablolarında ve gravürlerinde sık sık tekrarlanan şişelerle sürahilerle dalga geçtiler. Tıpkı Cézanne’ın dört elmasıyla, Modigliani’nin uzun boyunlarıyla alay ettikleri gibi… ya da moda olsaydı Chardin’in tencereleri ve tavuklarıyla alay edecekleri gibi. Tüm gerçek sanatçılarda olduğu gibi, Morandi için konu yalnızca bir çıkış noktasıdır; bir varış değil.”
  • - Lamberto Vitali

*Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.