Ölüme karşı nehir

​Ölüme karşı nehir
​Ölüme karşı nehir

Bir Uzak Asya miti Yaratılışın kaynağı nehirlerdir, der. Tanrı dünyayı nehirlerle yarattı. Yaratılıştan bugüne nehirlerle doldu okyanuslar ve yine nehirlerle gelecek kıyamet. Çünkü nehir akmaya devam edecek. O gün geldiğinde en iyi yüzme bilenimiz bile yedi gün yüzebilecek. Ölüm de yaşam da nehirle. İyi, nehrin kıyısındaysa; kötü, nehrin üstünde…

Doktor tam üç gün üç gece kürek çekti. Nasırlı elleri, artık küreğin varlığını hissetmiyordu; en son yıllar yıllar evvel, o henüz çocukken, eğitimine yeni başlamışken su toplamışlardı. Ekmek ağacından yontulmuş kayığının burnuna oturmuş bir sonraki durağını heyecanla beklemekteydi. Akıntı kuvvetliydi, çoğu zaman kayığı sürüyor sadece orman içindeki bazı kavislerde kürekle teknesine yön vermesi gerekiyordu.

Kayığın ardı alabildiğine ilaçla doluydu; merhemler, türlü şuruplar ve şifalı otlar.

Çocukken nehir kıyısındaki köyünde bir salgın peyda olmuş tüm ailesini, eş, dost, akranını kırmış geçirmişti. Gezgin doktorlardan biri köyüne vardığında artık tekti. Başka kimsesi kalmamıştı, yalnızdı. Doktor, hâline acıyıp onu yanına aldığında ilk dişini yeni döküyordu. Doktor ona okumayı yazmayı öğrettiğinde, ağzında tek çocuk dişi yoktu. Doktor amansız bir öksürüğe yakalanıp ateşler içinde kıvrandığındaysa bütün dişleri tazeydi.

Velhasıl o gün doktorun kayığı ona kaldı, belki henüz hazır değildi ama olmalıydı.

Doktor ona el vermemişti ama ömrü yetseydi verecekti. Onlarca köy gezdi, genç yaşta var olan tüm hünerini sergilemeye gayret ediyor, elinden gelen her derde derman olmaya çabalıyordu. Zor günlerdi. Hastalık bir köyden diğerine, salgın haberinden önce varıyordu.

Ama o durmak bilmiyordu, nihayet kendine doktor da demeye başlamıştı. Nehirler boyunca teknesiyle köy köy ilerliyor, kendini takdim ediyor ve amansız salgın hakkında köy halkını uyarıyordu. Gittiği her köyde çiçeklerle karşılanıyor, yemekler yediriliyor ve yine çiçeklerle uğurlanıyordu.

Doktor, sabaha karşı yine bir köye varacak ve yine köy halkı onu sonsuz misafirperverlikle karşılayacaktı.

Yemekler yenilecek sohbetler edilecekti. Onları salgın hakkında uyaracak ve kayığındaki ilaçlardan herkese ikişer üçer verecekti. Karşılığında para da istemiyordu, sadece bir sonraki köye varana kadar yetecek erzak… Köy halkı bin bir minnetle şükredecek, doktoru yine bin bir renkte derledikleri çiçeklerle uğurlayacaklardı.

Doktor, şimdi ekmek ağacından yontma kayığının burnuna oturmuş nehri izliyor. Akıntı onu ve ardı çiçeklerle dolu kayığını yavaş yavaş bir sonraki köye taşıyor. Ardında bıraktığı köy halkıysa amansız bir öksürüğe yakalandı, birçoğu ateşler içinde hasta yatağında kıvranıyor.

Yalnız bir çocuk, sapasağlam.