Osmanlı türbe geleneği

Sultan V. Mehmed Reşad Türbesi, Eyüpsultan.
Sultan V. Mehmed Reşad Türbesi, Eyüpsultan.

Osmanlı İmparatorluğu’nda ve özellikle de payitaht İstanbul’da padişah ve hanedan mensuplarına, halkın sevgi ve hürmetini kazanmış olan velilere, çeşitli kademelerde görev yapmış olan devlet adamlarına ve tarihi şahsiyetlere türbeler inşa edilmiştir. Türbe inşa etmek, Türk geleneklerinde o kişiye gösterilen saygı ve hürmetin bir neticesi olarak ortaya çıkmaktadır. Türk-İslam Sanatı ve Türk-İslam tarihi boyunca, vefat eden önemli insanlara daima abidevi mezar yapıları inşa edildiği görülür. Türkler; pek çok türbede değişik planlar uygulayarak, farklı mekânlar elde ederek, türbe mimarisinde gelişme kaydetmişler ve bu süreçte de kubbeli yapıları çok sevmişlerdir. Türbe yapılarını, yaptırıldıkları kişiler açısından değerlendirdiğimizde; padişahlara, paşa ve devlet adamlarına, din büyüklerine ait olanlar olarak sınıflayabiliriz.

Osmanlı İmparatorluğu’nda sultanların çoğu, ölmeden önce kendilerine türbe yaptırmamışlardır. Özellikle erken dönem sultan türbelerinin hiçbirinin, kendileri tarafından yaptırılmış ya da en azından tamamlatılmış olmamasına ilaveten; Fatih, II. Beyazıd, I. Selim, I. Süleyman, II. Selim, III. Murad ve III. Mehmed türbelerinin, adına yaptırıldıkları sultanların ölümünden sonra bitirildiğini de söylemeliyiz. Bunun yanı sıra şehzadeler için türbe yapmaya son derece ender gerek duyulduğunu da belirtmeliyiz. Şöyle ki, belirli bir şehzade için yapıldığı bilinen türbelere baktığımızda, karşımıza sadece Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu Mehmed ve III. Mehmed’in oğlu Mahmud’un türbeleri çıkar. İmparatorluğun başkenti İstanbul’da, sultan ve diğer hanedan mensuplarına ait türbelerin sayısı 42 civarındadır. Padişah ve hanedan mensuplarının haricinde türbe yaptırmadaki ağırlığa baktığımızda; sadrazamdan başlayarak her kademe dinsel olmayan bürokratın, bu konuda ağırlıklı olduğunu görmekteyiz. Bu türbelerin büyük kısmı da sahiplerinin ölümünden önce bizzat kendileri tarafından yapılmıştır.

Osmanlı mezar anıtlarının önemli bir kısmını içeren İstanbul’u bir gösterge olarak ele alırsak; burada bu sınıfa ait 80 civarında türbe olduğunu görmekteyiz. Genel olarak İstanbul’da tespit edilebilmiş toplam türbe sayısı ise yaklaşık 487 adettir.

Mevcut türbelerin içinde çoğunluğu dindışı bürokratlara (sadrazam, vezir vs.) ait iken, dinsel bürokrat olan müftü, kadı, şeyhülislam vb. şahısların türbeleri oldukça azdır. Dinsel bürokratların türbe yaptırmada hemen hiç yer tutmamalarının sebepleri arasında; böyle bir davranış kalıbı geliştirmiş olmalarını ya da ellerindeki parasal birikimin azlığını akla gelebilir.

Osmanlı türbelerinde genel mimari özelliklere baktığımızda; devletin kuruluş yıllarında silindirik türbe tipinin bırakıldığını, bunun yerine bazen dört, çoğunlukla altı ya da sekiz köşeli türbe tipinin ele alındığını, gövde ve kasnağın birçok pencereyle içeri açıldığını söyleyebiliriz. Türbelerin süslenmesine de özen gösterildiğini ve Osmanlı Hanedanı’na ve üst düzey bürokratlarına ait türbelerde taş, mermer, vitray, çini ve kalem işlerinin bolca kullanıldığını görmekteyiz. Bu konudaki önemli örnekleri arasında; Yeşil Türbe; Yıldırım Bayezid’in oğlu Sultan Mehmed Çelebi (1413-1421) tarafından 1421 yılında yaptırılmıştır. Mimarı Hacı İvaz Paşa’dır. Adeta Bursa’nın sembolü hâline gelen yapı, şehrin her yerinden görülebilecek bir konuma sahiptir. I. Mehmed Çelebi, sağlığında türbeyi yaptırmış ve bundan 40 gün sonra da vefat etmiştir.

Osmanlı türbe mimarisi, klasik dönemde merkezi mekân anlayışına uygun konstrüktif örnekler vermiştir. Bilinen ve kullanılan sekizgen türbe kitlesinin yanı sıra bu dönemde altıgen planlı türbeler de devam etmiş, 16. yüzyıl sonuna doğru ise, bazı küçük külliyelerin özünü oluşturan, dairesel çokgen türbeler yapılmıştır. Bu dönemin en önemli örneklerinden biri olan Kanuni Sultan Süleyman Türbesi; İstanbul Süleymaniye’de Kanuni’nin Mimar Sinan’a yaptırdığı külliyenin haziresinde bulunmaktadır. Türbe, Kanuni’nin (1520-1566) ölümünden sonra yapılmıştır. Yapı, köşeleri pahlanmış sekizgen plana sahiptir. Gövdeyi, 28 sütunlu bir revak çepeçevre sarmaktadır. Türbenin çevre revakı ile birleşen beş açıklıklı ve yine revaklı bir girişi vardır. Revakın üst tarafında sekizgenin her cephesi de aynı biçimde iki katlı çerçevelerle belirtilmiştir. Kubbe eteğinde zarif bir palmetli saçak dolanmaktadır. Yapının kurşun kaplı kubbesi çift cidarlıdır.

İmparatorluğun son dönemlerine doğru, 18. yüzyıl başlarında, Osmanlı türbelerinde klasik üslup devam etmiş ancak yüzyılın ortalarına doğru ise, barok üslubun yansıdığı türbeler yapılmaya başlanmıştır. Batılılaşma dönemi olarak da anılan bu yıllarda türbelerdeki barok kavislenmeler, Eyüp’teki III. Selim devrinin ilk karakteristik eseri olan 1792 tarihli Mihrişah Valide Sultan Türbesi ve 1800 tarihli Şah Sultan Türbesi’nde klasik kitle anlayışını etkileyecek bir dalgalanmaya dönüşmüştür. Bu etki 19. yüzyıl başında da sürmüştür. 1840’lara gelindiğinde ise türbe mimarisinin, külliye boyutunda bir hazireyle ele alındığı Sultan II. Mahmud Türbesi, sekizgen klasik şemanın anıtsallaşarak emperyal ampir tasarım örneğine dönüştüğü bir yapı olarak karşımıza çıkar. Yapı, İstanbul’un Çemberlitaş semtinde, Divanyolu Caddesi’nde yer almaktadır. Ampir üslupta ve beyaz mermerlerle kaplıdır. Basamaklarla çıkılan yapı sekiz köşelidir. Kubbesi kabartma çelenk ve çiçeklerle süslüdür. Türbenin Sultanahmed yönündeki köşesine de bir çeşme yerleştirilmiş; böylece yapıya cepheden bakıldığında, yuvarlak pencereli mezarlık duvarlarının bir kenarında türbe, diğer kenarında çeşme ve her ikisi arasında sebil ve giriş kapısı ile bir bütünlük sağlanmıştır. Son dönem türbelerinin önemli bir örneği olan Sultan V. Mehmed Reşad Türbesi (1909-1918) de Eyüpsultan’dadır. Sultanın sağlığında, Mimar Kemaleddin Bey tarafından 1913-14 yılında Neo-Klasik üslupta yapılmıştır. Türbe, sekizgen planlı olup, kesme köfeki taşından ve mermerden yapılmış, üzeri tek kubbe ile örtülmüştür. Zeminden oldukça yüksek bir kaide üzerindeki yapıya, on basamaklı mermer bir merdivenle çıkılmaktadır. Kubbe eteğinde mermer bir silme türbeyi çepeçevre dolaşmaktadır. Türbenin içerisi klasik Osmanlı mimarisi üslubunda bezenmiş; kalem işlerinin yanı sıra zeminden, üst sıra pencerelerin altına kadar Kütahya çinileri mevcuttur.

Türbelerin haricinde; Osmanlı dönemi yapı programlarında cami, medrese, sebil, hamam vb. çeşitli vakıf eserlerini yaptıranların ve yakınlarının gömülmesi için, bu yapıların yanına, etrafı duvar ve parmaklıklarla çevrili birer mezarlık alanı oluşturulması da yaygın bir gelenek hâlini almıştır. Böylece ortaya çıkan hazireler, yeşillikler içerisinde, İmparatorluğun önemli kentlerinin ve tabii ki başkent İstanbul’un tarihi dokusunun önemli parçası olarak günümüze gelmiştir.