Şam'dan İstanbul'a kıştan bahara bir Osmanlı aliminin yolculuğu

Ayasofya.
Ayasofya.

Bedreddin Gazzi, Şamlı bir bilgin. İslamî ilimler alanında 100’den fazla eser yazmış, aynı zamanda edip ve şair. Öğrenci ve dostlarının anlatımlarından onun iyi huylu, cömert, ömrünü ilme adayan ve herkesin sevgi ve saygısını kazanmış biri olduğu anlaşılıyor.

Şamlı Gazzi, 1530 yılının Mayıs ayında İstanbul’a geldi. Şam’dan günlerce süren bir yolculuktan sonra onu Osmanlı başkentine getiren, bazı üst düzey devlet yetkilileriyle görüşmek ve taleplerini iletmekti. Gazzi bu seyahatte yalnız değildi. Oğlu ve birkaç dostu bu İstanbul ziyaretinde kendisine eşlik ediyordu.

Mutluluk güneşinin doğduğu yer

Defterdar Burnu’ndaki Kasr-ı Hümayun.
Defterdar Burnu’ndaki Kasr-ı Hümayun.

“Sükûnet diyarı, şehirlerin anası, sultanların karargâhı, mutluluk güneşinin doğduğu yer” olarak tanımladığı İstanbul’da Gazzi’nin dikkatini ilk önce akılları hayrete düşürecek ve kaleme gelemeyecek kadar müthiş binalar, cıvıl cıvıl çarşılar, yüksek saraylar, şahane evler, geniş yollar çekmiştir:

“Şehrin nefse huzur veren, asık suratları sevindiren, gönüllere şenlik veren zarif ve latif gezinti yerleri, yeşil bahçeleri, çiçekleri ve ağaçları var. Güzelliklerinden biri de her evin bir bahçesi ve dolup taşan bir kuyusu olmasıdır.”

Görenleri hayrete düşüren mabet

Devlet adamları ile görüşmelerinden kalan zamanda şehri gezen Gazzi, başkentin ulucamisi Ayasofya’ya dair izlenimlerini de bizimle paylaşıyor:

“Kiliseden çevrilmiş o muazzam Ayasofya Camisi, şehrin en büyük camilerindendir. Burası görenleri hayrete düşüren ve tasavvuru çok zor olan bir mabettir. Güzel binaları, acayip sütunları, akılları hayrete düşüren dörtlü, altılı, sekizli kubbeleri dikkatleri üzerine çekmektedir.”

Bu arada kış da bastırmıştı. Gazzi, İstanbul’a adım attığında yaz başıydı. Gazzi’nin tabiriyle söylersek kar, “her tarafı bembeyaz etti, yerin siyah yüzünü beyaza çevirdi”.

İstanbul’un Revnaklı Bahçeleri

1530-1531 kışını İstanbul’da geçiren Gazzi, burada başta sadrazam olmak üzere vezirler, kazasker ve İstanbul müftüsü gibi pek çok siyaset ve ilim adamıyla temaslar kurdu, görüşmeler yaptı. Bu arada kış mevsimi sona erip baharın gelmesiyle Gazzi’nin dikkati yeniden İstanbul’un revnaklı bahçelerine yoğunlaştı:

“Dağlar tepeler çiçek renkleriyle süslendi. Zaman baharı karşıladı. Hava bitkileriyle ve çiçekleriyle pırıl pırıl oldu. İkâmet ettiğimiz bu şehrin her tarafından sular akmaya başladı. Şehrin etrafında sevinçle gezdik. Mesire yerlerinde ruhumuz huzura kavuştu ve şehirde rahat bir şekilde dolaştık.”

16. Yüzyılda Bir İstanbul Sokağı.
16. Yüzyılda Bir İstanbul Sokağı.

Nihayet bütün işlerini tamamlayan Gazzi’nin arkadaşlarıyla beraber Şam’a dönmek için yola koyulma vakti gelmişti. Dostlarıyla vedalaştı ve bindiği gemi iskeleden ayrılırken gözlerinden yaşlar sel olmuş akıyordu.

Gazzi’nin İstanbul’dan ayrılırken akıttığı yaşları biliyoruz çünkü daha sonra bu seyahatinin ayrıntılarını, adını “Rum Diyarlarında Ayın Doğuşu” şeklinde tercüme edebileceğimiz Arapça bir kitapta anlatacaktı. (Bedreddin El Ghazzi’nin İstanbul Seyahatnamesi, Haz.: Abdulrahim Abuhusayn-Tarek Abuhusayn, İstanbul, 2015)