Gönüllülerin kahramanı: Özbek Ali

Araştırmacı Yazar Erhan İdiz anlatıyor:
'Sizi, Özbek Ali'yle tanıştırayım… Hatta ilk olarak ona ait bir cümleyi söyleyerek başlayayım: “Benim Türkiye'ye borcum var.”
Ali'yi, Hatay'a gelir gelmez dikkatimi çeken İspanyol itfaiye ekibinden Pau ve Anna'nın yanında gördüm.
Bir aşevi çadırı kurmuşlar ve toplamda üç Özbek, Özbek pilavı yapıp depremzedelere dağıtıyorlardı.
Özbek Ali anlatmaya başladı. Türkiye'de yaşanan depremi sosyal medyadan haber alıp arkadaşlarıyla hızlıca irtibata geçmiş. Neden geldin sorusuna 'gelmezsem kendimi suçlu hissederdim' diyerek cevap veriyor.
Yine ondan dinleyelim: “İlk gün uyuyamadım. Ertesi sabah herkese sordum, kim benimle gelmek ister, diye. 2 Özbek arkadaşım eşlik etti. Kazan aldık, malzemeleri aldık ve geldiğimiz günden beri burada yemek yapıyoruz.' diyor.
Deprem bölgesinde bize yardım için gelenlerin kendi aralarında oluşturduğu dayanışma da benim için unutulmazdı.
Bir Kazak, kazanları yıkıyor; iki Özbek pilavla ilgileniyor, dağıtımı bir başka Özbek yapıyordu. Tercümanlık işi ise Antalya'da yaşayan bir Rus'a kalmıştı.
Herkes, sözsüz bir anlaşma varmış gibi kurallı ve oldukça uyumlu görünüyordu.
O gün, Özbek çadırına binlerce depremzede girdi. Depremzedeler ve yardıma gelenler hiç konuşmadan yalnızca gözleriyle anlaşabiliyordu.
Bir taraf samimi desteğin, öbür taraf ise bu desteğin en doğru insanlara yapıldığının net biçimde farkındaydı.
Kısacası, tek bir çadır; benim için depreme dair en özel özetlerden birine dönüşmüş oldu…'