Avrupa’nın sanayi politikası için koordineli ve stratejik bir yaklaşım gerekliliği

Prof. Dr. Kadir Tuna.
Prof. Dr. Kadir Tuna.

Hükümet müdahalelerinin başarısı, yalnızca harcanan bütçenin büyüklüğüne değil, bu kaynağın akıllıca ve stratejik şekilde kullanılıp kullanılmadığına bağlıdır.

Sanayi politikası, Avrupa’da yeniden önem kazandı. Ülkeler, jeopolitik bölünmeler ve ekonomik güvenlik riskleriyle başa çıkmak, verimliliği artırmak ve yeşil dönüşüm hedeflerini hızlandırmak amacıyla giderek daha fazla sektörel politika müdahalelerine yöneliyor. Son on yılda Avrupa Birliği ülkelerinin devlet yardımı harcamaları üç katına çıkarak Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’nın (GSYİH) yüzde 1,5’ine ulaştı. Bu harcamaların büyük bölümü, yeşil teknolojiler ve enerji verimliliği gibi alanlara aktarıldı. Fransa, Almanya, İtalya ve İspanya gibi büyük ekonomiler, bu harcama artışında lider rol oynadı. Mario Draghi’nin hazırladığı yakın tarihli bir rapor, büyümeyi hızlandırmak adına bu tür harcamaların artırılması gerektiği konusunda giderek artan bir fikir birliği olduğunu ortaya koyuyor.

Ancak bu sürecin başarısı, aceleci bir şekilde hareket etmek yerine mevcut durumu dikkatle analiz etmeyi gerektiriyor. IMF’nin yeni bir çalışma raporu, sanayi politikalarının etkinliğinin yalnızca ne kadar harcandığına değil, harcamaların doğru önceliklere yönlendirilmesine ve maliyetli hatalardan kaçınılmasına bağlı olduğunu gösteriyor. Yanlış tasarlanmış ve hedeflenmiş politikalar, ne kadar iyi niyetle uygulanırsa uygulansın başarısızlığa mahkûm olabiliyor.

İyi niyet başarı için yeterli değil

Doğru koşullarda, sanayi politikaları hem ekonomik dayanıklılığı artırabilir hem de somut ekonomik kazanımlar sağlayabilir. Bu politikalar, özellikle pazar başarısızlıklarını gidermeye odaklandığında örneğin bilgi yayılımı sağlayan sektörlerde inovasyonu destekleyerek veya bölgesel ekonomik kümelenmeleri teşvik ederek verimliliği ve gelir düzeyini artırabilir.

Ancak, iyi niyetle tasarlanan politikalar dahi eğer yeterince koordineli değilse geri tepebilir. Bir ülkede belirli bir sektöre yönelik üretimi artıran ve maliyetleri düşüren güçlü teşvikler veya vergi indirimleri, başka bir ülkede tam tersi etki yaratabilir. Bu durum, ülkeler arası karşılaştırmalı avantajları zayıflatarak verimsizliklere yol açabilir.

Model simülasyonları, dikkat edilmesi gereken önemli dersler sunuyor. AB ülkelerinin ticarete açık yapısı göz önüne alındığında, tek taraflı sanayi politikaları genellikle başarısız bir strateji olarak öne çıkıyor. İyi tasarlanmamış tek taraflı politikalar, faydalarını aşan olumsuz dışsallıklar ve geri dönüş etkileri yaratabilir. IMF’nin başka bir raporuna göre, Avrupa’daki devlet yardımları genellikle yardım alan firmalara fayda sağlarken, diğer firmalar ve ülkeler üzerinde olumsuz etkiler yaratıyor.

Koordinasyonun kritik önemi

Sanayi politikalarında başarı için çözüm nettir: Avrupa’nın, koordineli ve entegre bir çerçeveye ihtiyacı var. Ülkeler, sanayi politikalarını uyumlu hale getirdiğinde bu politikaların maliyetlerini aşan ekonomik ve stratejik faydalar elde edilebilir. Koordineli bir yaklaşım, ticaretten sağlanan kazanımları koruyarak ülkeler arasında eşit bir oyun alanı yaratır ve AB’nin tek pazar potansiyelini tam anlamıyla hayata geçirir.

Avrupa’nın politikalarının küresel yansımaları

Avrupa’nın sanayi politikalarının etkileri sadece kendi sınırları içinde kalmaz; küresel ticaret ve rekabet ortamını da şekillendirir. Teşvik ve ticaret düzenlemelerinin AB’nin sınırlarında durmaması, Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası platformlarla iş birliğini kritik hale getiriyor.

Sonuç: Doğru politikalarla geleceği şekillendirmek

Sanayi politikaları, pazarın yetersiz kaldığı alanlarda önemli bir rol oynayabilir. Ancak bu politikaların başarısı, kapsamlı bir koordinasyon, stratejik entegrasyon ve sağlam bir çerçeve ile mümkün olabilir. AB, doğru politikaları benimseyerek büyümeyi, inovasyonu ve verimliliği teşvik ederken, maliyetli hatalardan ve verimsizliklerden kaçınabilir. Avrupa, sanayi politikalarında lider bir rol üstlenerek hem kendi ekonomik geleceğini hem de küresel pazar dinamiklerini şekillendirebilir.