Çin, Japonya’nın kaderini yaşar mı?

Haneler ve işletmelerin harcama ve yatırım yerine borç azaltmaya öncelik vermesi ve bunun da ekonomik büyümede düşüşe neden olması, ekonomide ‘bilanço durgunluğu’ ya da ‘Japonlaşma’ olarak adlandırılıyor. Japonlaşma da durgun ekonomik büyüme ve fiyat deflasyonunun yaşandığı uzun bir dönemi ifade etmek için kullanılıyor.
1990’lardan günümüze Japonya’nın yaşadığı durgunluk, bilanço durgunluğunun en belirgin örneği kabul edilirken, bilanço durgunluğunda öncelik borçların azaltılmasına veriliyor. Faiz oranları ne kadar düşük olursa olsun, haneler ve işletmeler daha fazla borçlanmaktan çekindiği için para politikası etkisiz kalıyor ve ek talep yaratmak için hükümet harcamalarını artırarak ekonomiyi canlandırmak temel araç haline geliyor.
Yüzyılın başında Japonya’nın ekonomik anlamda temel sıkıntıları düşük nüfus artışı, borç yükü ve varlık balonunun patlaması olarak değerlendirilirken, uzun vadeli büyüme beklentilerinde de olumsuzluklar ortaya çıktı. Pandemi sonrasında dünyanın ikinci en büyük ekonomisi olan Çin’deki bazı göstergeler de Japon deneyimi ile paralellikler gösteriyor.

Japonya deneyimi ile paralellikler

Çin’in 2000’li yıllarla beraber GSYİH’sindeki devasa büyüme, Japonya’nın savaş sonrasındaki yükselişine benzetiliyor. Ancak ülkede zayıflayan işgücü piyasası, şirket kârlılıklarındaki düşüş, konut krizi ve olumsuz borç deflasyon dinamikleri, ülkenin temel ekonomik sorunları olarak yükseliyor.
Barclays tarafından yayınlanan bir rapora göre, Çin’in borçluluğu azaltma çabaları 2030’a dek sürecek ve bu da tüketim ve yatırıma yönelik yapısal olumsuzlukların devam edeceği anlamına geliyor. Demografik yavaşlama ve yüksek genç işsizliği, varlık balonu, zombi şirketler, aşırı kapasite/yüksek borçtan kaynaklanan deflasyonist baskılar, Çin ve Japonya ekonomilerinin diğer benzeşen yanları olarak değerlendiriliyor.
Goldman Sachs’a göre Çin’in şu anki görünümü Japonya’nın 90’ların ortalarındaki görünümünden daha kötü bir durumda. Buna göre Japonya’da 90’larda doğum oranı yüzde 0,99 iken Çin’de bu oran bu yıl itibariyle yüzde 0,77. Ayrıca Çin’in konut sektöründeki zayıflık da daha belirgin.
Çin, Japonya'dan daha Japon

Japonya'nın 1990'ların başında emlak balonunun patlamasından sonraki deneyimi yavaş büyüme, düşük enflasyon ve düşük politika faizi ile kötüleşen demografik eğilimlerin birleşimi olarak tanımlanan 'Japonlaşma' terimini ortaya çıkarırken, bu olguyu ölçmek için enflasyon oranı, nominal politika faizi ve GSYİH açığının toplamını ölçen bir Japonlaşma Endeksi ortaya konuldu. Bu endekse göre Çin şu anda Japonya’dan daha fazla Japonya haline geldi.
Çin’in 1978'de başlayan ticari liberalleşmesinin beraberinde 1 milyar kişinin yoksulluktan çıkarılmasını sağladığını belirten Medipol Üniversitesi Dr. Öğretim Üyesi Deniz İstikbal, bu süreçte 2 trilyon doları aşan doğrudan yabancı yatırım stokunun Batılı teknoloji ve üretim modellerini Çin'e taşıdığını, ancak Çin’in salgın sonrasında iktisadi büyümeyi sürdürmede zorlandığını ifade ediyor.
Çin 2024'ün üçüncü çeyreğinde yüzde 4,6 büyüyerek piyasa tahminleri olan 4,5'in ve ikinci çeyrekteki 4,7'lik artışın altında kaldı. Çin, GSYİH açısından en büyük düşüşü ise pandemi tedbirleri nedeniyle 2022’de yaşadı.
Konut piyasasında önlemler alındı

Çin Ticaret Derneği Genel Başkanı Barış Ariç, Japonya’nın 90’lı yıllarda emlak balonunun patlaması ve büyümenin durması ile ortaya çıkan durgunluğunun, küresel ekonomide travma yarattığını belirterek bu nedenle benzer durumlarda akla ilk olarak Japonya’nın geldiğini belirtiyor.
Çin’in özellikle iki yıldır büyüme hedeflerini tutturamamasının emlak sektöründeki zayıflık ve tüketici talebindeki durgunluktan kaynaklandığını ifade eden Ariç, bu anlamda Japonya ile benzerlik olduğunu, ancak benzerlikler olsa da her iki ülke durumunun oldukça farklı olduğunu değerlendiriyor.

Örneğin Çin’in kişi başına düşen GSYİH’si 1990’lardaki Japonya deneyimi ile kıyaslandığında, ülkenin toparlanmasının daha kolay olabileceği değerlendiriliyor. Bununla beraber Çin ekonomisindeki karamsarlığın aşılması için öncelikle ülkede ekonomik dönüşümün başlaması gerektiği de belirtiliyor.
Pandemi sonrasında Çin, konut krizini aşmak için doğrudan satın alımlarda kısıtlamalar, daha yüksek asgari peşinat gereksinimi ve konutta fiyat tavanları uygulamaya başladı. Ayrıca Çin’in daha düşük kentleşme oran, işgücü arzının hala yüksek olması, para biriminin değerinin düşük olması, daha büyük bir iç pazar ve daha güçlü banka bilançoları, Japonya deneyimi yaşanmayacağı konusunda temel unsurlar olarak görülüyor.