Küresel tedarik zincirleri “anında” (just-in-time) stok yönetiminden “ne olur ne olmaz” (just in case) stok yönetimine geçebilir

Prof. Dr. Obıyathulla Ismath Bacha.
Prof. Dr. Obıyathulla Ismath Bacha.

Küresel ticaret akışını sağlayan devre olan küresel tedarik zincirleri, sistemin bir dizi çalkantılı olayla sarsılmasıyla birlikte son zamanlarda tökezlemeye başladı. Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın ticaret krizlerinden, koronavirüs salgınına ve büyük bir savaşa ve sonrasında gelen yaptırımlara kadar birçok nedenden dolayı açıkça yalpalayan mevcut sistemin kırılganlığı ortaya çıkıyor. Sonuçta, ticaret kesintiye uğradığı gibi, bir de uzun süredir ortada olmayan enflasyon nüksetti.

Söz konusu sıkıntılar, özünde ürünlerin anında teminine dayalı stoklanması ve üretimi gibi optimal kaynak kullanımını gerektiren teknikler yoluyla maliyetin minimize edilmesi olan ekonominin temel felsefesinin yeniden ele alınması yönünde çağrıları beraberinde getirdi. “Anında” (just-in-time) ve çok kaynaklı sistemlerin oldukça uygun maliyetli olabileceği iyi bilinmekle birlikte, tek bir bileşen dahi geciktiğinde tüm sistem durma noktasına gelerek önemli ikincil etkilere neden olabilir. Mevcut zorluklar göz önüne alındığında, sistemin nasıl yeniden düzenlenmesi gerektiği konusunda birbiriyle çelişen iki bakış açısı ortaya çıkıyor. Bunlardan ilki, ABD eski Hazine Bakanı Lawrence Summers tarafından açıklanmış ve Batı’da büyük yankı uyandırmış olup, küresel tedarik zincirlerinin “anında” stok yönetiminden, “ne olur ne olmaz” stok yönetimine geçmesi gerektiğini savunuyor. Bu, odağın tek başına maliyet verimliliğinden, ulusal stratejik çıkarlara kaydırılması anlamına geliyor. İkinci görüş ise, Uluslararası Para Fonu (IMF) tarafından ortaya atılmış olup, küresel tedarik zincirlerinin çeşitliliğin artırılması yoluyla daha esnek hale getirilmesi gerektiğini savunuyor. Bu iki bakış açısının küresel ekonomi üzerinde çok geniş kapsamlı etkileri olabilir. Nitekim, ilki üretimi yeniden gelişmiş dünyaya çekerek ülke dışı üretimden ülke içi üretime dönme ve yurtiçi yatırımlara öncelik verme arayışındayken, ikincisi girdilerin ve üretim alanlarının daha fazla ikame edilebilirliği yoluyla daha fazla çeşitliliği amaçlamaktadır.

Küresel tedarik zincirleri dünyaya gerçekten de fayda sağladı. Zira başta imalat sektöründekiler olmak üzere kaynaklar optimize edilirken, maliyetler de minimize edildi. Sermaye getirileri artarken, yatırımcılar için öz sermaye kârlılığı yükseldi. En önemlisi, küreselleşme, gelişmekte olan ülkelerin sadece küresel tedarik zincirine katılmaları suretiyle sanayileşmelerini sağladı. Bu bağlamda ihtiyaç duydukları tek şey toprak ve emek; yapmaları gereken tek şey ise küreselleşmeyi kurallarına göre oynamayı kabul etmekti. Ancak yine de birtakım olumsuzluklarla karşı karşıya kaldılar. Zira, verimliliği maksimize etmek uzmanlık gerektirir. Farklı ülkelerdeki tesisler belli bileşenler konusunda uzmanlaştığından, lojistiği düzenleme ihtiyacı, sistemin son derece birbirine bağlı ve oldukça karmaşık hale gelmiş olması anlamına geliyor, daha da kötüsü yoğunlaşmalara yol açıyordu. Öyle ki, Çin artık dünyanın fabrikası haline geldiği gibi, dünya yarı iletken çipler için Tayvan’a bağımlı durumda. Taiwan Semiconductor Manufacturing Co.’nun (Tayvan Yarı İletken İmalat Şirketi ya da kısaca TSMC) tek başına küresel yarı iletken döküm pazarının yarısından biraz fazlasını ve yüksek kalite çeşitliliğinin yaklaşık yüzde 90’ını oluşturduğu tahmin ediliyor.

Özellikle kritik bileşenlerin bu şekilde yoğunlaşması, şüphesiz sistemin kırılganlığını artırmış olsa da, herhangi bir ülkenin kendisini mevcut tedarik zincirlerinden tamamen koparması ve üretimini ülke içine kaydırması neredeyse imkansızdır. Zira karşılıklı bağımlılıklar çok derin ve çok kökleşmiş haldedir. Böylesi bir durumda, hiçbir ülke ihtiyaçlarının tamamını, en azından maliyet açısından rekabetçi bir şekilde üretemeyeceğinden, maliyet üstünlüğü ve karşılaştırmalı üstünlükler devam edecektir. Ancak önceki zihniyet ne pahasına olursa olsun verimliliği öncelerken, yeni zihniyet, ikame edilebilirliği artırılmış esnek sistemlere odaklanıyor. Bu, yoğunlaşmanın oluşturduğu mevcut tıkanıklık noktalarının açılmasını gerektirecek, ve bu tür bir açılma, ancak üretim tesislerinin dağıtılması veya yayılması yoluyla gerçekleşebilir. Dahası, olası zararlara cevap vermek ve şu anda karşılaşılmakta olan sorunlardan kurtulmak için ihtiyaç fazlasını ve yapısal gevşekliği gerektirecektir. İşte, gelişmekte olan pazarların fayda sağlayabileceği alan burasıdır. Küresel tedarik ve değer zincirleri ihtiyaç duyulduğu şekliyle yeniden düzenlenirken, gelişmekte olan ülkeler kendilerini alıcı olarak konumlandırabilir ve konumlandırmalıdır. Bunların uygunluğu ve cazibesi; dijital altyapı, şeffaf ve yozlaşmamış özgür yönetişim, hukukun üstünlüğü, politika tutarlılığı ve asgari ticaret engelleri başta olmak üzere iyi altyapının mevcudiyetine bağlı olacaktır.

Yapısal gevşeklik ve ihtiyaç fazlasına sahip küresel bir tedarik zincirinin maliyet açısından daha az rekabetçi olabileceği doğru olsa da, çok fazla tıkanma noktasına sahip olan mevcut yüksek verimli kırılgan sistem, verimliliği daha düşük esnek bir sisteme göre daha hızlı bir maliyet artışını beraberinde getirebilir.