Bin minareli şehirden gri kulelerin şehrine: Modernist Kahire

MUHAMMAD ABDULLATİF
Abone Ol

Açık bir kitaptır şehir. Onu, ahvalini inceleyip öğrenen içindeki niceliklerle fısıltılarını takip eden okur. Her şehri diğerinden ayıran farklı bir ruh hâli vardır. (Kezâ) kendi tarihini ve zaman içinde akıp giden farklı olaylarını anlatan katmanları da mevcuttur. Kahire’yi tüm bu katmanlarıyla ele alan Muhammad Abdullatif’in deneme yazısı sizlerle…

Sudjic’in “Şehirin Dili” adlı kitabında ileri sürdüğü gibi: Şehirler sadece hali hazırda ayakta duran binalarının bloklaşmasından meydana gelmez, oysa bir şehrin yapısı; toplum, din, monarşizm, ticaret, sanayileşme, askeri planlama, yönetim sanatı, coğrafya, iklim vb. unsurlara ait yüksek değerlerin birleşik çok katmanına göre oluşup değişmektedir. Bunun yanı sıra, şehrin sakinleri ve şehirde ortaya çıkan herhangi bir olayın etkisi, en küçük detayda bile yadsınamaz bir ehemmiyete sahiptir. Dolayısıyla; Kahire’nin bu değişim süreçlerini daha iyi anlayabilmek için yukarıda belirttiğimiz bu perspektiflerden şehre bakmakta yarar vardır.

Peki Kahire nasıl bu duruma geldi? Son yüzyıldaki oluşum ve gelişim aşamaları nelerdir? Mısırlıların hayat tarzı nasıl değişti? Ayrıca bu değişim, kenti ve medeni hayatı nasıl etkiledi?

Kahire, Afrika’nın en büyük şehri, içinde barındırdığı 22 milyon nüfusuyla dünyanın 16. büyük kentsel bölgesi konumundadır. O, zaman ve mekân içinde devasa bir şehir, her tarafına işlenmiş eşzamanlı (senkronize) bir kalabalığa sahiptir. Oysa ilk bakışta gelişigüzel zannedilen bu yaratıcı kaosuna rağmen, Kahire, hiç rastgele düzensiz bir şehir olmamıştır. Neal Shusterman’ın da belirttiği gibi: Şehirde her ne varsa gerçekte mevcut olan bir soruna çözüm bulmak gerektiği için -gayriresmi bir çözüm olarak- gelişip durmakta, bu da daha çözüm gerektirecek birçok soruna neden olabilmektedir.

Gayriresmi çözümler en uygun çözümler olamayabilir, ama şehrin sokaklarında görülen bu kaosun gösterdiği gibi spontane geliştirilmiş çözümler de değildirler. Şu da açıktır ki bu kaos, birçok insanın 19. yüzyıldan 20. yüzyılın ortalarına uzanan Kahire’sinin altın çağını özlemle aramasına zemin hazırlamıştır.

Kahireli halkın gerçek hayatı ve kendi şehirleriyle olan etkileşimleri hakkında doğru tespitlerde bulunmamız konusunda yanıltıcı olan bu imaja rağmen, eski Kahire’nin büyük portresinden küçük bir parça yansıtan -bu yazıda işaret edeceğimiz gibi- aslında bugün Kahire halkına uyum sağlamayan uygar ve mükemmel görünümlü eski Kahire resimleri, adetâ birçoğunu büyülemiştir. Önce aranan altın çağdan, halkın kaçmak istediği şimdiki hâline getiren ve sonrasında kaçış alanı ya da geçmişin karanlık tünelinin sonunda gerçek olmayan bir ışığa doğru iterek Mısırlı vatandaşın düşünme mekanizmasına etki eden, aklını karıştırıp şoke edici bir ortam oluşturan Kahire’nin bu değişimini bir inceleyelim.

Modernizm çağından Kahire’ye bir bakış

Gerek normal yollarla gerek göçlerin sayısının artışıyla gelişmeye devam eden Kahire’de birçok gayriresmi konutlar -gecekondular- başkentte kendine yer edinmek üzere görünmeye yüz tuttu. Bu da bölgede kentsel bir sorunun oluşmasına neden oldu, başka bir deyişle şehirleşme sorunu: “şehirde nüfus artışı”. Bu planlanmamış nüfus artışı, sınırlı sayıda sakinlerle sınırlı sayıda yaşama alanına örnek olarak; ki şehrin küçülmesi kavramına denk geliyor bu; Mısırlıların bu geçmişi özlemle aramasına sebep olmuştur. Devlet de bu küçültme ilkesini uygulayacağına “gecekondulaşma” hareketine karşı “sakinleri az olan gayriresmi konutları yıkıp yerine çok kapasiteli resmi konutları inşa etme” ilkesini benimsemiştir.

İmbâba semti, havadan görünüm.

Çok nüfuslu “Tahya Masr” Evleri.

Mısır’ın iktidarına gelen her yeni bir yönetim, öncekilerinden farklı imar politikaları ilave etmeye çalışıyordu. Burada çeşit gösteren imar politikaları -zaman zaman çelişkili politikalar- Alman filozof Walter Benjamin’in “geçmişin izleri olmadan yaşamak” anlayışıyla karıştırılmamalıdır. Benjamin’e göre aradaki fark şu: geçmişe ait dönemlerin izinden vazgeçmek, modernizmin kendisine ihanet sayılır. “Askeri Modernizm” adlı kitabında Owen Hatherley, “Yeni mimarlar, cam ile çelik kullanmak suretiyle yapılması zor inşalar gerçekleştirmişlerdir.” diyerek Benjamin’in bujuvazi güzelleşme anlayışını oluşturan tarihin düğümlenen birikimlerini yok etmek istediğini ileri sürmüştür.

“Gelecek Mimarisi” kitaplarında da Marinetti ve Antonio Sant'Elia: “konutlarımız, bizden az yaşayacak, her yeni nesil kendi konutunu inşa etmek zorunda kalacak” diye konuşuyorlar. Hatherley’ye göre modernizm kalıpların karşıtıdır.

Bu kavram ışığında; batı dünyasının çok şehrinde izlenen bu yöntemi modernizm çağında üçüncü dünya başkent ve şehirleri denen coğrafyada -birçoğunun geçen yüzyılda batı tarafından işgal edilmesine rağmen- aynı yöntemin uygulanma biçimiyle mukayese etmemeliyiz. Dolayısıyla; aynı kriterlerden hareketle Kahire’deki durumu değerlendirmek tutarlı bir sonuç vermeyecek; tersine böyle bir gidiş, yanlış anlama ve taraftarlıklara neden olabilecektir. Çünkü Kahire ve yönetenleri, isimlerini ölümsüzleştirme ve kendi başarı listelerine eklenecek kalkınma projeleri yürütmeye önem verdikleri kadar görünürde bu geçmişi yok etmeyi o kadar da önemsememişlerdir. Buna rağmen, ardı ardına gelen yöneticilerin farklı ideolojileri toplum ve şehirlerin mimarisine kaçınılmaz etkiler etmiştir.

İdeolojik dönüşümlerin Mısır’ın mimarisi üzerindeki etkisi

Siyasal olarak modern çağda Kahire; toplumun sınıflandırılması, mimarlık ve yaşam tarzı ile ilgili olarak batı etkisiyle krallık döneminden itibaren keskin dönüşüm süreçlerinden geçmiştir. Bu dönüşümlerin sonuna 1953 yılı itibarıyla Cemal Abdu’n-Nâsır yönetiminde, Sovyet’e ait her ne varsa Şark’a çekmiş olan komünist ulusal Arap bir dönemin başlatılmasıyla ulaşılmıştır. Nasır’ın dönemi de o an Kahire’nin etrafında gayrıresmi barınakların (gecekondular) görünmeye başladığı dönemdir.

Nâsır’ın dönemi, 1970 yılındaki ölümüne kadar devam etmiştir. Ardından Sadat yönetiminde tam liberal bir iktidara geçilmiştir. Rotayı biraz ulusal-özgün Mısırlı akıma doğru değiştiren Sadat’ın, Mısır’ın devletinin adını Birleşik Arap Cumhuriyeti’nden Mısır Arap Cumhuriyeti’ne değiştirdiği bu döneme “Açılım Dönemi” denilmektedir.

Komünist otoritesinin bittiği sırada doğrudan 1973 savaşından sonra başka bir köklü değişim söz konusu olmuştur. Kapitalist liberal politikalar, aydın Mısırlıların liberallik ve demokrasi gibi yeni akımları benimselerini sağladı. Bu da bireysel bakış açısının açık bir düşünce alanına dönüşmesine neden olmuştur ki Mısırlı mimarlar, sadece ithal mimarlığın pasif bir alıcısı olmak yerine batı ve geleneksel mimari akımlar arasında entegrasyon sağlayıcı ve katılımcı olmaya başlamışlardır. Mısırlılar da, artık mimari yapıların kendilerine yaklaştığını hissetmeye başladılar. Burada Nasır’ın döneminde duyurulan Arap akımına güçlü bir karşıt olarak görülen Firavun mimari tarzının öne çıktığını da görmek mümkündür.

Açılımı 1975 yılında yapılan, piramit biçiminde olan ‘Meçhl Asker’ anıtı buna açık bir örnek olarak karşımıza çıkar. Eski Mısır uygarlığında ölümsüzlük sembolü olarak görüldüğü için bu anıta piramit figürü seçilmiştir. İşin tuhafı, Sadat’ın 1981’de uğradığı suikasttan sonra o yere gömülmesidir.

Mübarek döneminden 2011 devrimine kadar, Sadat’ın izinden gidilmiştir. Köklü değişimlere uğramadan Sisi’nin iktidar olduğu döneme kadar aynı gidişatla ilerlenmiştir. Sisi’nin döneminde -gelecek yazılarda detaylı inceleceğimiz gibi- birçok yeni mimari projede bu eski Firavun kimliğinin devamını görüyoruz.

Kahire’yle ilgili dikkat çeken bir önemli husus da şudur: iktidara gelen yöneticilerin bazısı önceki politikaları değiştirmeye kalkmış olsa da Benjamin’in ileri sürdüğü görüşlerin aksine Kahire eski izlerini yok etmeye koyulmamış. Bunu yapacağına üst üste katmanları oluşturma ilkesini uygulamışlardır. O'Reilly’nin ifadesiyle: “Şehir içinde şehirler”.

Özetle; 1952’den günümüze Mısır’da iktidarla mimarlık arasındaki ilişkiye bakacak olursak burada mimari uygulamalarda hep düşünce şizofrenisi ile ideolojik karmaşanın hakim olduğunu göreceğiz. Komünizm izinden giden ve Sovyet’le dostluk bağı kurmaya çalışan Nasır’ın döneminde, dünyanın bu komünist bölümünden örnekler ithal edilmişti. Millileştirme, Nubi’lere ait evleri yıkma ve halkı mimarlığından koparmayı başarmış olan nice politikalar uygulanmıştır. Bunun akabinde kaynaşmayı hedef alan gerek başarılı gerekse de yüzeysel geliştirme girişimleri yansıtan mimari tasarımda özgürlük sağlayan Sadat politikaları, iktidarların ideolojik dönüşümleriyle ortaya çıkan değişimleri öne koymaktadır.

Ülkenin başkenti ve Mısır’ı temsilen giriş kapısı mahiyetinde olan Kahire’nin tüm bu köklü değişim süreçlerinden etkilenmemesi söz konusu olamazdı. Kaldı ki iktidarda bu ideolojilerin devamlı gelgitlerinin, Mısırlı vatandaşın hayatında da dinî düşüp kalkışların, halkların yaşadığı olaylara sahne olan şehir hayatı üzerindeki etkisi yadsınamazdı.

Kahire’de “gecekondulaşma” olgusu

Kahire’de resmi ve gayrıresmi bölgelerin haritası.

Nasır iktidar olduğunda Mısır tarzına göre bir sanayi devrimi örneği geliştirmek gerekirdi. Birçok göçmenin Kahire’ye akmasını sağlayan sebep de buydu. Bunun sonucunda ucu açık Kahire’nin geldiği bu durumla karşılaştığımızda ana sebebi bulmuş oluruz. Bu yeni yapılan gayrıresmi konutlarla birlikte resmi konutların, burjuvaziden kalma izleri ne silmeye ne de yok etmeye çalıştığı olmamıştır. Bunun tersine; Burjuvaziden kalan eserler, birçok serbest subayın eline geçip mülk olarak kullanılmıştır.

Mübarek dönemine gelince bu gayrıresmi konutlarla ilgili doruk noktasına ulaşıldığı; devletin çıkmaz bir yola gelerek mevcut olan bu gecekonduları yıkmaktan başka bir çözüm bulamadığı ve herhangi yeni bir gecekondulaşmanın önüne geçtiğini görebilmemiz mümkündür. Şu var ki kapitalist yönetimler öncelikli olarak bu gayrıresmi konutları arazisi kıymetli bölge olarak değerlendirir, zira bu yapılar Kahire’nin seçkin bölgelerinde yer alıyor – kimisi Kahire’nin lüks semtlerinin tam yanında bulunuyor – Oysa devletin güçsüz olduğu dönemlerde bu gayrıresmi konutların yapılandırılması büyük ölçüde hız kazandı ve kocaman bir alan kapladı. Bazı istatistiklere göre Kahire’deki yerleşimlerin üçte ikisi gayrıresmidir. Neticede Kahire’nin birçok yerinde çirkinlik hakim olmuştur.

Bu çatışmalar sırasında, Philip Ursprung’un “Teorinin sonu” adlı yazısında ileri sürdüğü gibi mimari ve kentsel dünya teorik bir üşengeçlik döneminden geçmiştir. Bundan hareketle; “şehir nostaljisi” olarak adlandırılan yeni mimari bir akım başlamıştır; bir başka deyişle bu; “güzel geçmiş günlerini özlemle aramak”tır.

Mısırlılar, Kahire’nin altın çağını neden özlemle aramaktalar? Acaba altın çağ denildiği kadar var mıydı? Bunu gelecek yazımızda öğreneceğiz.