İlk Türk arkeolog: Osman Hamdi Bey

ÖMER TALHA UĞUR
Abone Ol

Osman Hamdi Bey, Tanzimat Dönemi’nde yetişen bir aydın olarak birçok alanda hizmet vermiş Türk arkeolog ve ressamdır. Kendisi aynı zamanda Sanâyi Mektebi -günümüz Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi- ile İstanbul Arkeoloji Müzesi'nin de kurucusu.

  • Emmanuel de Dieudonné tarafından yapılan Osman Hamdi Bey portresi, 1884.

İlk Türk arkeolog olarak kabul edilen Osman Hamdi Bey, Osmanlı Devleti’nin hakim olduğu çeşitli coğrafyalarda kazı çalışmaları yaparak Osmanlı’da arkeoloji bilimini temellendirmiş, kurduğu ve müdürlüğünü yaptığı İstanbul Arkeoloji Müzesi ile çağdaş Türk müzeciliğinin de kurucusu sayılıyor. Aynı zamanda bir ressam olarak bu konuda da Türkler arasındaki ilklerden biri.

Osman Hamdi Bey’in bilinen erken eserlerinden Kökenoğlu Rıza Efendi Portresi, 1871. Portredeki erkek figürün kim olduğu bilinmemekle birlikte Osman Hamdi Bey’in sıkça yaptığı gibi kendini resmettiği düşünülüyor.

1842 yılında İstanbul’da Sadrazam İbrâhim Edhem Paşa’nın en büyük oğlu olarak dünyaya gelmiş, ilk eğitimini İstanbul’da aldıktan sonra babası gibi Avrupa’da öğrenimini devam ettirme fırsatı bulmuş. 1857’de gittiği Paris’te hukuk eğitimi alırken bir yandan Paris Güzel Sanatlar Yüksek Okulunda resim eğitimi almış.

Tarihsel resim, Yunan mitolojisi, Oryantalizm, portreler gibi çeşitli konularda eserler ortaya koyan ve akademik resim geleneğini sanatsal bir zirveye getiren Jean-Leon Gérôme.

Resme olan ilgisinin öne çıkmasıyla dönemin önemli ressamlarından Boulanger ve Jean-Leon Gérôme’un atölyelerinde çıraklık yaparak resim eğitimini geliştirmiş, 1858 yılında Sırbistan ve Viyana’daki müzeler ve resim sergilerine giderek incelemelerde bulunmuş.

  • Osman Hamdi Bey’in Nemrut ve Sayda kazılarında birlikte çalıştığı, Sanâyi-i Nefîse Mektebi’ndeki kurucu yardımcılığını yapan ilk Türk heykeltraş olarak bilinen Osman Efendi tarafından yapılan büstü. Günümüzde İstanbul Arkeoloji Müzesinde yer alıyor.

Paris’te bulunduğu sırada Osmanlı Devleti, resim eğitimi almaları için Süleyman Seyyid ve Şeker Ahmet Paşa’yı Paris’e gönderiyor ve sonrasında bu üç kişi Türk resim sanatının ilk nesli kabul ediliyor. Aynı üçlü 1867 Paris Uluslararası Fuarı’na katılıyor ve Osman Hamdi Bey, günümüzde yerleri bilinmeyen "Çingenelerin Molası", "Zeybeğin Ölümü" ve "Pusuda Zeybek" adlı üç eserini bu sergiye gönderiyor.

1869 yılında İstanbul’a dönen Osman Hamdi Bey, Bağdat Valisi Midhat Paşa’nın özel teklifi üzerine Bağdat Yabancı İşler Müdürlüğüne getirilmiş. Burada çalıştığı 2 yıl boyunca bölgenin çeşitli tablolarını çizmiş, tarihi ve arkeolojisiyle ilgilenmiş.

En bilinen eserlerinden Paris’teki bir sergi için yaptığı yağlı boya tablo Kaplumbağa Terbiyecisi, 1906.

1871 yılında tekrar İstanbul'a dönen Osman Hamdi Bey, sarayda yabancı elçilerin protokolleriyle ilgilenmek üzere görevlendiriliyor. 1871 ve 1872 yıllarında "İki Karpuz Bir Koltuğa Sığmaz" ve "Cerf Volant" -uçurtma- adlı iki tiyatro oyunu yazıyor.

Yemenili akariye takmış Osman Hamdi Bey, Viyana’daki sergide görevli olduğu dönem. Sanatçının özellikle Kaplumbağa Terbiyecisi eserinde figür ve mekan detayları için fotoğrafın etkili olduğu düşünülüyor.

  • Naile Hanım Portresi, 1910. Osman Hamdi Bey’in hanımını resmettiği portre çalışmasında Roma’nın kutsal ikonlarının resimleri gibi arka planı altın yaldız kullanarak eşine verdiği değeri gösterdiği düşünülüyor.


1873 yılında Viyana’daki uluslararası sergiye komiser olarak tayin edilen Osman Hamdi Bey, 1875’te Hariciye Umûr-ı Ecnebiyye kâtibliği, 1876’da Matbûât-ı Ecnebiyye Müdürlüğü ve 1877’de Beyoğlu Belediyesi Altıncı Dâire Müdürlüğü olmak üzere çeşitli devlet görevlerinde bulunuyor.

  • Mimozalı Kadın, 1906. Osman Hamdi Bey’in hanımı Naile Hanım’ı -ilk ismiyle Marie- resmettiği eseri diğer oryantalist çalışmalarından farklı olarak Avrupai tarzda. Fransız eşinin kıyafetleri de Fransız modasına uygun olup elinde sarı mimozalar tutar.

1881 yılında padişahın şahsi emri üzerine Müze-i Hümayun’un müdürlüğüne getirilmiş. Mevkideki ilk işi tarihi eserlerin yurt dışına çıkarılmasını engelleyen tüzüğü hazırlamış, yürürlükteki 1874 tarihli "Asar-ı Atika Nizamnamesi"ni düzenleyerek yabancı arkeologların kazılarda çıkardıkları eserleri Osmanlı topraklarından kaçırmasını engellemiş.

Osman Hamdi Bey müze müdürlüğüne getirilmesiyle birlikte kültür ve sanat alanlarındaki çalışmalarını arttırmış.

Osmanlı Devleti’nin hüküm sürdüğü topraklardaki sanat değeri taşıyan ve tarihi her eseri bir araya getirmeyi hedefleyen Osman Hamdi Bey, 29 yıllık müdürlüğü boyunca Müze-i Hümayun'u, İstanbul Arkeoloji Müzesine dönüştüren isim aynı zamanda.

Osman Hamdi Bey ve ekibi Lagina kazısında.

Osman Hamdi Bey Nemrut Dağı kazılarında, 1882.

Osman Hamdi Bey, Nemrut Dağı çalışmalarında ortaya çıkarılan kafalardan biriyle.

Osman Hamdi Bey müze müdürü olduğu sırada ilk bilimsel kazıları başlatıyor. Bazı kazıları bizzat yönetmesiyle ilk Türk arkeolog olarak da biliniyor. Müdürlüğü döneminde bizzat bulunduğu Nemrut Dağı, Sayda -Lübnan-, Lagina -Muğla- kazıları başta olmak üzere; Alabanda, Alacahöyük, Akalan, Boğazköy, Bozüyük, Gorikos, Kade, Langaza, Notion, Rakka, Rodos, Sakçagözü, Sidamara, Spara -Mahmudiye-, Taşoz -Bozcaada-, Tedmür, Tralles -Aydın-, Yortan bölgelerinde kazı çalışmaları yapılmıştır. Nemrut Dağı, Sidon çalışmalarıyla ilgili kitaplar hazırlamış.

Sayda kazılarında çıkarılan İskender Lahdi, arka planda Ağlayan Kadınlar Lahdi.

Mimar Vallaury tarafından projelendirilen İstanbul Arkeoloji Müzesi binası.

2. Mehmed tarafından yazlık köşk olarak yaptırılan Çinili Köşk 1875 -91 yılları arasında Müze-i Hümayun olarak hizmet verdikten sonra 1953 yılında Türk ve İslam Sanatları Müzesi yapıldıktan sonra tekrar Arkeoloji Müzesi bünyesine katılıyor.

1877’de Sayda’da yapılan kral mezarlığı kazılarında bulunan İskender Lahdi, arkeoloji dünyasının başyapıtları arasında sayılıyor. İskender Lahdi ve beraberinde bulunan Ağlayan Kadınlar Lahdi, Osman Hamdi Bey’in kazılarda çıkardığı diğer bir çok eser gibi günümüzde Arkeoloji Müzesinde sergileniyor.

Müze yapısı olarak Çinili Köşk’ün restorasyonuyla ilgilenerek sıvayla üzeri kapatılmış çinileri açığa çıkarmış.

Eserlerin kaydı, onarılması, sağlıklı şekilde korunması ve sergilenmesi özellikle de yeni çıkarılan eserlere yer açmak için Müze-i Hümayun binası, yapılması amacıyla yöneticilerden aldığı destekle günümüzde Arkeoloji Müzesi olan yapının 1882 yılında Mimar Vallaury tarafından yapılan projesi, 1891-1903-1907 yıllarında çeşitli geliştirmelerle 3 aşamada açılmıştır.

Gebze'de Çoban Mustafa Paşa Külliyesi, 1880’ler.

Kur’an Okuyan Kız, 1880. Tablo 2019 yılında Londra’da 6.3 milyon sterline alıcı bularak bir Türk ressamın kaleminden çıkan en değerli tablo rekorunu elde ediyor.

Osman Hamdi Bey tarafından 1884 yılında yaptırılan Gebze Eskihisar'daki yalısı günümüzde Osman Hamdi Bey Müzesi olarak kullanılıyor.

Arkeoloji temalı bir müze haline gelen Müze-i Hümayun için, askeri malzemeler müzenin ilk binası olan Aya İrini’de bırakılıyor ve "Esliha-i Askeriye Müzesi" olarak 1908 yılında açılıyor.

Leylak Toplayan Kız, 1881.

İstanbul Hanımefendisi, 1881. Tablo Türk resim sanatında bir kişinin tam boy resmedilmesinin ilk örneklerindendir. Osman Hamdi Bey’in aynı yıllarda benzer çalışmaları da olmur. 2019 yılında Viyana’daki bir müzayedede 1.7 milyon avroya alıcı bulmuştur.

1882 yılında Sanâyi-i Nefîse Mektebi Müdürlüğüne atanan Osman Hamdi Bey, günümüzde İstanbul Arkeoloji Müzesinin Eski Şark Eserleri Binası olarak hizmet veren binayı, Sanâyi-i Nefîse Mektebi olarak öğretime açıyor. Kendisi mektepte öğrencilerinin yaptığı eserleri de binanın büyük salonunda toplayarak günümüz Resim ve Heykel Müzesinin temellerini atıyor.

Osman Hamdi Bey, arkeoloji çalışmalarını ve çeşitli devlet görevlerini sürdürürken aynı zamanda resim yapmayı da sürdürmüş. Her fırsatta Gebze Eskihisar’daki köşkünde eserleri üzerine çalışmalar yapmış, özellikle 1884 yılından itibaren her yaz ayını köşküne ek olarak yaptırdığı stüdyosunda çalışarak geçirmiş.

Yeşil Cami Önü, 1882. Diğer birçok eserde olduğu gibi mimari süslemeler ve ince detaylar içeren eser diğerlerinden farklı olarak oldukça fazla sayıda 16 figür içeriyor. Cami önünde normalde bulunmayan basamakları ustalıkla tabloya işleyerek figürlerine hareketli bir sahne oluşturmuş.

Günümüzde daha çok ressam kişiliğiyle tanınan Osman Hamdi Bey, Türk resim sanatına figürlü kompozisyonu getirerek öncü olmuş; eserlerinde portreler ve figürlü kompozisyonlarla birlikte peyzaj öğelerine, mimari yapılara ve çeşitli desenlere yer vermiş.

Paris’te bulunduğu dönemde oryantalist düşüncenin önde gelen armatürleri arasında kabul edilen Gérôme’dan etkilenmesi tarzına yansıyor.

Doğu’nun egzotik, dekoratif ve renkli öğelerini kullanarak çekici tablolar yaratan Gérôme’a benzer olarak özellikle Türk sanatı olmak üzere Doğu’nun güzelliklerine tablolarında yer verdiğini görüyoruz.

  • Gezintide Kadınlar, 1887. Kadın figürlerin ressama poz vermeleri döneminin Fransız ve İngiliz ressamlarının izlerini taşıdığını gösterir. Aynı zamanda figürlerin elbiseleri de baş kısımları dışında Paris ve Londra modasına uygun olması bu durumu destekliyor.
  • Gezintide Kadınlar, 1887. Kadın figürlerin ressama poz vermeleri döneminin Fransız ve İngiliz ressamlarının izlerini taşıdığını gösterir. Aynı zamanda figürlerin elbiseleri de baş kısımları dışında Paris ve Londra modasına uygun olması bu durumu destekliyor.
  • Halı Satıcısı, 1888. Tablonun ortasında yer alan niş ekseninde karşı karşıya iki grup görülüyor. Biri alıcı konumunda Batılı aile, diğeri her köşesinde ayrı detay bulunduran Doğu mallarını satan satıcılar. Tablo Berlin’deki Alte Nationalgalerie’de sergileniyor.


Osman Hamdi Bey, İstanbul Kuruçeşme'deki yalısında resim atölyesinde.

Osman Hamdi Bey’in kabri.

Yeşil Camii’de Kuran Dersi, 1890.

Tablolarda yer alan figürleri çeşitli biçimlerde etrafıyla ilgilenen şekilde resmeden Osman Hamdi Bey, figürlerin kıyafetleri ve bulundukları mekanları birbirlerine ve tarihi gerçekliğe uygun resmediyor.

Böylece tabloları tarihi bir belge olacak kadar gerçekçi bir hal alıyor ve çalışmalara dönemin oryantalist Batılıları tarafından ilgi duyuluyor.

Tablolarında atmosferi oluşturan arka plan ve kompozisyonun temel taşı olan öğe ise mimari elemanlar. Çeşitli mekanlarda kurgulanan tabloların mekanları resimlere yansıyor. Resimlerde bazen sadece fon bazen ana konu olan mimari, Osman Hamdi Bey tarafından detaylı şekilde ele alınmış; kitabeler, taş detaylar, mukarnaslar, çini süslemeler, hatlarla bezenene mekanlar detaylı halılarla, parlak kumaşlarla, şamdanlar, kılıçlar, rahleler, sandıklar gibi bol detaylı eşyalarla doldurulmuş.

Osman Hamdi Bey birbiriyle alakası olmayan çeşitli öğeleri ortak kompozisyon içerisinde bir arada ele aldığı da görülüyor.

Başta "Kaplumbağa Terbiyecisi" eserinde olmak üzere çeşitli eserlerinde yer alan erkek figürlerde kendini resmettiği bilinen Osman Hamdi Bey, bazı eserlerinde birden fazla figüre yer veriyor. Özellikle kadın figürü yer alan eserlerinde sosyolojik açıdan çağının dışında mekanlar oluşturuyor. "Türbe Kapısı Önünde Kadınlar", "Türbe Ziyaretinde İki Genç Kız" ve "Gezintide Kadınlar" gibi eserlerinde erkeğe eşit özelliklere sahip kadın figürler, günlük hayata karışmış durumda.

Şehzade Türbesinde Derviş, 1908. Türk sanatından kesit sunan mekanı, zengin giyimli figürü ile Osman Hamdi Bey’in oryantalist eserlerinden biridir. Paris Orsay Müzesi’nde sergileniyor.

Pembe Başlıklı Kız, 1904. Osman Hamdi Bey’in kızı Nazlı’nın porte çalışmasıdır.

Yaptığı tablolar arasında portreler de yer alan Osman Hamdi Bey, genellikle etrafındaki kişilerin portrelerini yapmış, döneminin bilindik kişileri arasından yalnızca Enver Paşa’nın portresini hediye amaçlı resmetmiş.

Arkeolog, ressam, müzeci kimliğiyle öne çıkan, bir diğer yandan diplomatlık, bürokratlık yapan Osman Hamdi Bey, 24 Şubat 1910’da Kuruçeşme’deki yalısında vefat etmiştir.

Ayasofya Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından vasiyeti üzerine Eskihisar’daki köşkünün arkasında bulunan ağaçlık alana defnedilmiş, Anadolu’dan getirilen Selçuklu dönemine ait şahideler ve sanduka mezarına yerleştirilmiş.

Dünyanın çeşitli yerlerinde eserleri sergilenen Osman Hamdi Bey; Kaplumbağa Terbiyecisi, Yeşil Camii Önü, Arzuhalci, Kur’an Okuyan Kız, Mihrap, Yeşil Camii’de Kur’an Okuyan Hoca, Yeşil Camii’de Kur’an Dersi tabloları başta olmak üzere onlarca esere imza atmış.

Silah Tacirleri, 1908.

  • Arzuhalci, 1910. Şehzade Mustafa Türbesi önünde yer alan arzuhalciye arzuhal yazdıran iki kadın görülüyor. Biri mavi diğeri siyah feraceli kadın Osman Hamdi Bey’in feraceli kadın figürleri arasında en halk tipi olanlarıdır. Sanatçı, feraceleri sınıf farklılıklarını göstermek için kullanmış.

Kur’an Okuyan Kız tablosu 2019 yılında Londra’da 6.3 milyon sterline alıcı bularak bir Türk ressamın kaleminden çıkan en değerli tablo rekorunu elde ediyor. 2016 yılında 13.5 milyon liraya alıcı bulan Yeşil Camii Önü tablosu, 2004 yılında 5 milyon liraya satılan Kaplumbağa Terbiyecisi tablosunun rekorunu kırarak Türkiye’de satılan en değerli sanat eseri oluyor.

  • Kur’an Tilaveti, 1910. Yeşil Camii mekan olarak kullanılan eserde halılar, çiniler ve diğer tüm detaylar Doğu’nun sahip olduğu önemli değerlerdir. Osman Hamdi Bey, eserlerinde Doğu’nun önemli sanatlarını kullanmakla birlikte; kişileri okuyan, tartışan ve kendinden emin figürleriyle Türk insanını ve sanatını yüceltir. Bu, Avrupalı oryantalistlerden ayıran başlıca özelliğidir
  • Kur’an Tilaveti, 1910. Yeşil Camii mekan olarak kullanılan eserde halılar, çiniler ve diğer tüm detaylar Doğu’nun sahip olduğu önemli değerler. Osman Hamdi Bey, eserlerinde Doğu’nun önemli sanatlarını kullanmakla birlikte; kişileri okuyan, tartışan ve kendinden emin figürleriyle Türk insanını ve sanatını yüceltiyor. Bu, kendisini Avrupalı oryantalistlerden ayıran başlıca özelliği olarak biliniyor.