Mescid-i Aksâ’nın kalbi: Kubbetü’s-Sahra

ULUÇ ALGAN
Abone Ol

Bugünkü yazımızda 7. yüzyılın sonlarında inşa edildiği bilinen, en eski İslam yapılarından biri olan, Kudüs'te Mescid-i Aksa içinde konumlanan, Kubbetü’s-Sahra’nın mimari özeliklerini inceleyeceğiz. Mescid-i Aksâ’nın tümü ele alındığında en kıymetli yapılardan biri olan Kubbetü’s-Sahra, İslam mimarisinde inşa edilmiş ilk kubbeli yapılardan biri olmasıyla da öne çıkıyor. Yapının, Emevi Halifesi Abd al-Malik ibn Marwan (Abdülmelik bin Mervan) tarafından inşa ettirildiği ve inşaatının 66/685 tarihinde başladığı, 72/691 tarihinde ise tamamlandığı biliniyor.

Kubbetü’s-Sahra. Fotoğraf: Uluç Algan

Kayayı örten kubbe anlamına gelen Kubbetü’s-Sahre, mimarlık tarihinde oldukça önemli bir yere sahip olup, günümüze dek korunmuş olan en eski büyük ölçekli İslam yapılarından biri olmasıyla biliniyor. Kubbetü’s-Sahra, mimari yönüyle birçok yeniliğe ev sahipliği yapması ile İslam Mimarisi için kritik bir referans noktası oluşturuyor. Kaynaklarda, Kubbetü’s-Sahra'nın inşasında Bizans kökenli ustaların ve mimarların yer aldığına dair birtakım bilgiler bulunuyor olmasına rağmen yapı, Emevî sultanı Abdülmelik b. Mervân (Abd al-Malik ibn Marwan) tarafından inşa ettiriliyor. Abd al-Malik ibn Marwan yapının inşasının yönetimini, kendisine rehberlik eden ve daha önce hilafet için çalışmış olan Recâ b. Hayve'ye ve kendi kölesi olan Kudüslü Yezid b. Sellâm’a emanet ediyor. Kubbetü's-Sahra'nın ve bezemelerinin Bizans mimari geleneğine dayandığı söyleniyor fakat Kubbetü's-Sahra'nın 7. yüzyılda inşa edilmiş olması belirgin bir İslami tarzın ortaya çıkışının erken bir aşamasını temsil ediyor. Yapı, geniş bir platformun neredeyse tam ortasında konumlanıyor ve sekizgen forma sahip bir tabanı bulunuyor. Bu tabanın üzerini altınla kaplı ahşap bir merkezi kubbe taçlandırıyor.

Kubbetü’s-Sahra. Fotoğraf: Uluç Algan

Yaklaşık 20 metre çapında olan ve yükseltilmiş bir tambur üzerine oturtulan kubbe, 16 paye ve sütundan oluşan bir dairenin üzerinde yükseliyor. Tambur, mimarlıkta, genellikle kubbelerin altında yer alan ve kubbenin taşıdığı yükü altındaki duvarlara veya sütunlara aktaran silindirik veya çokgen biçimli yapı elemanı şeklinde tanımlanıyor. Özellikle bazı cami ve kiliselerde, kubbenin altında yer alarak, kubbenin geniş bir alana yayılmasına yardımcı olan bu yapı elemanı, kubbenin altındaki açıklığı artırıyor ve iç mekânın daha geniş ve ferah olmasını sağlıyor. Tambur, genellikle pencerelerle delinerek iç mekâna ışık girmesine olanak sağlıyor. Çemberin etrafını 24 payanda ve sütundan oluşan sekizgen bir galeri sarıyor.

Dış duvarlar da bir sekizgen form oluşturmakta olup, sekiz kenarın her biri yaklaşık 18 metre genişliğinde ve 11 metre yüksekliğinde inşa ediliyor. Hem kubbede hem de dış duvarlarda çok sayıda pencere bulunuyor. Yapının içi ve dışı mermer, mozaik ve metal plakalarla süsleniyor. Mozaikler, Bizans kamu yapılarında ve kiliselerinde bulunanlara teknik açıdan benzer olmakla birlikte desenlerde Arapça yazıtlar, bitkisel desenler, mücevherler ve taçlar gibi ögeler iç içe geçmiş bir şekiller yer alması ile farklılaşıyor. Sekizgen kemerin etrafında Arapça dini yazılar bulunuyor. Öncelikle Kubbetü's-Sahra'nın doğusunaSilsilah Kubbesi inşa ediliyor; ardından Kubbetü’s-Sahra'nın kendisi yapılıyor. Silsilah Kubbesi'nin Kubbetü's-Sahra için bir model olduğu söyleniyor ancak bu söylem, Silsilah Kubbesi’ninaltıgen formda, Kubbetü’s-Sahra’nın ise sekizgen formda inşa ediliyor olmasının doğrultusunda var olan tasarım ile çelişiyor.

Kubbetü’s-Sahra’nın uzaktan görünüşü.

Kubbe'nin kesiti (1833 yılında İngiliz sanatçı Frederick Catherwood tarafından yapılan Kubbe'nin ilk detaylı çizimlerinden sonra 1887 yılında yapılan baskı).

Kubbetü’s-Sahra’nın Kuzeyden görünüşü, Francis Bedford (1862).

1862'de Kubbetü’s-Sahra’nın batı cephesi. Bu tarihte 16. yüzyıldan kalma çinilerin çoğunun eksik olduğu biliniyor.

Kubbetü’s-Sahra’nın içinde, kubbenin altındakutsal kaya yer alıyor ve bu kayanın bir kısmı açıkta bulunuyor ve bir korkulukla korunuyor. Bir merdiven aracılığı ile kutsal kayanın yüzeyinin altındaki doğal mağaraya erişim sağlanıyor. Başlangıçta ahşap malzemeden inşa edilen Kubbetü's-Sahra, 20,44 metre çapında, on altı adet pencere bulunan yüksek bir kasnak üzerine oturtuluyor ve yapı her bir paye çifti arasında üç sütun bulunan dört paye ve on iki sütundan oluşan bir daire üzerine oturan bir kubbeden meydana geliyor. Bu silindir şeklinde çekirdek kayanın üzerine yerleştiriliyor ve çift sekizgenle çevreleniyor. Dış sekizgen, her biri 20,59 metre uzunluğunda ve 9,50 metre yüksekliğinde sekiz duvar yüzünden meydana geliyor. Duvarlar taş malzemeden inşa ediliyor. Duvarların dış yüzeylerinde, yedi adet yüzeysel niş bulunuyor. Dört ana doğrultunun her birinde 2,55 metre genişliğinde ve 4,35 metre yüksekliğinde kapılar bulunuyor. Güneydeki hariç tüm kapı girişlerinden önce dört sütun üzerine oturan beşik tonozlu bir revak yer alıyor. Güneydeki ise sekiz sütuna sahip olmasıyla dikkat çekiyor. Bugün gördüğümüz girişler yirminci yüzyılın ikinci yarısında yeniden inşa ediliyor.

nKubbetü’s-Sahra’nın çinili cephesi (2013).

Dış duvar ile merkezi dairesel revak arasında sekiz paye ve on altı sütundan oluşan sekizgen bir revak yer alıyor. Sütunlar taş işçiliğine sahip olup, sütunların yüksekliği ve başlıklarının sırası Korint, diğerleri ise kompozit olarak farklılık gösteriyor. Sütunların kideleri de boyut ve yükseklik açısından farklılık gösteriyor, bu da sütunların bir veya daha fazla Herodian, Klasik veya Hıristiyan yapı kalıntısından kurtarılıp yeniden kullanıldığını gösteriyor. Kolonların üzerinde, kemerlerin altından geçen ahşap bağlantı kirişleri, depreme dayanması gereken bir yapıya esneklik ve dayanıklılık sağlıyor. Bu kirişlerin çiçek desenleriyle süslenmiş bronz veya pirinç levhalarla kaplı olması dikkat çekiyor. Kubbetü's-Sahra’da toplam 40 adet sütun ve dört adet kapı bulunuyor. Dört dış kapının eskiden mozaikle süslü olduğu biliniyor, ancak bu mozaiklerin sadece doğu girişinde küçük kalıntıları günümüze ulaşıyor. Kubbetü's-Sahra'nın farklı kısımlarını kaplayan mozaiklerin toplam alanı 1200 metrekare alan kaplıyor ve sadece olağanüstü güzelliğiyle değil, aynı zamanda Emevî kökeni nedeniyle de dünya genelinde benzersiz olarak kabul ediliyor. Bu sanatın sadece sınırlı bir kısmı şu anda ayakta kaldığı için bu durum Kubbetü’s-Sahra’ya daha büyük bir önem kazandırıyor. Kutsal Kubbe'nin tasarımındaki baskın renklerin yeşil, mavi ve altın olduğu görülüyor. Yeşilin sekiz, mavinin ise altı tonu dikkat çekiyor. Gümüş gibi diğer renkler küçük alanlarda kullanılıyor.

Kubbetü’s-Sahra, Tapınak Dağı, Kudüs.

Kubbetü’s-Sahra (1920)

İngiliz mimarlık tarihçisi Bay K.A.C. Creswell, Kubbetü’s-Sahra’nın mimarisini derinlemesine inceledikten sonra Kubbetü's-Sahra'nın İslam mimarisi tarihindeözgün bir öneme sahip olduğunu belirtiyor; mimarisi, büyüsü, görkemi, simetrisi, oranı, Kubbetü’s-Sahra’yı incelemeye çalışan tüm bilim insanlarını ve araştırmacıları büyülüyor. Emevî döneminin mimari izlerini yoğun bir şekilde barındıran Kubbetü’s-Sahra, bu dönemin özgün özelliklerini de yansıtıyor. Bir ziyaret yeri (ziyaretgâh) olarak inşa edilen ve tarih boyunca bozulmadan günümüze kadar ulaşan bu yapı, yeni bir sanatsal yaklaşımın doğuşuna işaret ediyor. Yapının sekizgen planı, iki tane iç içe geçmiş karenin kenarlarının uzatılarak merkezi bir daire ile sınırlanıp, köşelerinin birleştirilmesi sonucu ortaya çıkan sekiz köşeli yıldız geometrisinden meydana geliyor. Taşıyıcı sütunlar, yıldızın kırım noktalarına yerleştiriliyor. Kubbetü’s-Sahra, İslam mimarlığında kubbe ile taçlandırılan ilk yapı olarak biliniyor. Literatür incelendiğinde, 20,44 m çapındaki bu kubbenin ilk inşa edildiği zamanlarda altınla kaplandığına dair bilgilere rastlanıyor. Ahşap bir strüktür sistemine sahip olan çift cidarlı kubbe, çapraz desteklerle güçlendirilen lataların dairesel kasnağa düzgün ve eşit aralıklarla eklenmesiyle meydana geliyor. Kubbe eteğinin zeminden yüksekliği 20,44 metre, tepe noktasının yüksekliği 35,3 metre ve alem boyu ise 4,1 metre olarak karşımıza çıkıyor. Kubbe günümüzde nitrik asitle sarartılmış alüminyum plakalarla kaplanıyor, geçmişte ise kubbenin üzerinin kurşun, altın kaplama veya bakır levhalarla örtülü olduğu biliniyor. Arabesk motiflerin, merkezden eteğe doğru genişleyen halkalar hâlinde yer aldığı kubbenin iç tezyinatında alçı sıva, boya ve yaldız kullanılıyor.

Kubbenin altında yer alan kutsal kayanın bir kısmı açıkta bulunuyor ve bir korkulukla korunuyor.

Kubbenin içten görünüşü. Fotoğraf: Uluç Algan

Merkezdeki dairesel baldaken (camilerinin çekirdeğini oluşturan en önemli strüktürel sistem), üzerinde 16 pencere açılmış kubbe kasnağını taşıyan, kemerlerle birbirine bağlanmış 4 ayak ve aralarında bulunan sütunlar yapıyı kuşatıyor. Korent-kompozit devşirme sütun başlıkları birbirlerine gergi çubukları ile bağlanıyor. Taşıyıcı ayaklar, yapı dışından da belli olacak şekilde kasnak boyunca yükseliyor. İç sekizgeni oluşturan 8 adet ayak ve 16 sütun üzerine oturan 24 kemer, üst örtüye gerekli desteği sağlıyor. Kemerler ile korent-kompozit başlıklı antik sütunlar arasına kalın ahşap kirişler yerleştiriliyor. Söz konusu bu kirişler, üzerine kabartma süslemeler yapılan altın yaldızlı bronz levhalarla kaplı olmasıyla dikkat çekiyor.

Kubbetü’s-Sahra’nın içi. Fotoğraf: Uluç Algan

Kubbetü’s-Sahra’nın içi. Fotoğraf: Uluç Algan

Yapının, dış sekizgeni oluşturan 1,30 m kalınlığındaki beden duvarları, büyük blok taşlardan oluşturuluyor. Her biri uzunluğu 20,59 m ve yüksekliği 9,5 m olan duvarların üzerinde yedişer adet niş yer alıyor. Köşelere yakın olan nişler haricindeki tüm nişlerin üst kısmında ise kemerli pencereler bulunuyor. Köşelere yakın nişler sağır olarak tasarlanıyor. Ayrıca güneydoğu ve güneybatı cephelerinde birer adet dikdörtgen pencere yer alıyor. Dış duvarlar, 4,44 m yüksekliğe kadar çeşitli renk ve desenlerdeki mermer plakalarla marküteri tekniğiyle kaplanıyor, üst kısımlarının çiniyle süslü olması ise dikkat çekiyor. Alınlığın hemen altında, her duvarda pencere aralıklarına denk gelen altı tane çörten yer alıyor. İç mekânda 8, cephede toplam 40 ve kubbe kasnağında 16 pencere bulunuyor. Kubbe kasnağının dış kısmında çini ile oluşturulan sülüs yazı kuşağında, İsrâ suresinden âyetler bulunuyor. Tamirler sırasında rastlanan kalıntılardan, üst pencerelerin kenarlarını süsleyen çinilerin Kanuni Sultan Süleyman dönemine ait olduğu ve bu alanların daha önce mozaikle kaplı olduğu anlaşılıyor. Cephenin üst kısmında sülüs hatla yazılmış Hattat Mehmed Şefik’e ait Yasin suresinin yazılı olduğu (h. 1293) çini bir kuşak yazısı bulunuyor. Dış sekizgenin dört ana yöne denk gelen duvarlarına, üstlerinde birer pencere bulunan 2,80 m x 4,30 m ölçülerinde, Bâbü’lcenne (kuzey), Bâbü’s-silsile (Bâbü İsrâfîl) (doğu), Bâbü’l-kıble (güney), Bâbü’lgarb (batı) isimlerinde dört kapı açılıyor. Diğer kapılardan farklı olarak kıble kapısında duvara paralel şekilde sıralı sekiz sütun üzerine yerleştirilmiş bir saçak yer alıyor.

Kubbetü’s-Sahra’nın içi. Fotoğraf: Uluç Algan

Kubbenin içten görünüşü. Fotoğraf: Uluç Algan

Mimari özellikleri açısından benzersiz olan Kubbetü’s-Sahra, tezyinî özellikleri açısından da o zamana kadar görülmemiş bir süsleme kompozisyonuna sahip olmasıyla biz mimarlık tarihi severleri adeta büyülüyor. Ustaların menşei tam olarak bilinmemekle beraber yapının iç tezyinatında kullanılan cam mozaiklerin karakteristik özelliklerinin üslup olarak Bizans’ın bezeme sanatına benzediğine dair birtakım varsayımlar bulunuyor. Bizans’ın yanı sıra, literatürde, bu mozaiklerde Helenizm ve Sâsânî etkisinin de görüldüğüne dair birtakım yorumlar yer alıyor. Kubbenin dekorasyon ve süslemelerinde büyük ölçüde ve belirgin biçimde ham mermer kullanılıyor. Dış sekizgenin iç duvarları “Opus Sectile” tekniği ile; farklı renk ve süsleme stiline sahip mermer levhalarla kaplanıyor. Dış sekizgeni içten çevreleyen bu şerit bitkisel ve geometrik unsurlardan oluşuyor.

Kubbetü’s-Sahra. Fotoğraf: Uluç Algan

Kubbetü’s-Sahra. Fotoğraf: Uluç Algan

Kubbetü’s-Sahra. Fotoğraf: Uluç Algan

Kutsal kayanın yüzeyinin altındaki doğal mağaraya erişim sağlayan merdiven. Fotoğraf: Uluç Algan