Türkiye’nin ilk tatil köyü: Foça Club Med

İREM NUR KAYA
Abone Ol

Foça Club Med, Türkiye’nin turizmde atılım yapmak istediği bir dönemde T.C. Emekli Sandığı’nın girişimiyle Türkiye’deki ilk tatil köyü olarak 1967’de hizmet vermeye başlıyor. Devlet desteğiyle inşa edilen, sonrasında da işletilmesi için ulusal veya uluslararası işletmelere devredilen otellerin önemli örneklerinden biri olan Foça Club Med, her şey dahil tatil konseptinin yayılmasında önemli bir rol oynuyor. Bölgenin tabiatına uygun şekilde dağınık bir yerleşime sahip olan tesiste, ev ve bungalovların etrafını zeytin ağaçları sarıyor.

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından dünya çapında insanların istekleri değişmeye başlıyor ve havayolu taşımacılığının gösterdiği hızlı gelişmenin de getirisiyle ülke dışı tatil konsepti ortaya çıkıyor. İnsanlar savaş sonrası biriken yorgunluklarını atmak için farklı yerlere geziler düzenlemeye başlıyorlar. Özellikle Kuzey Avrupa ülkeleri, hem tarihi bir gezi imkânı sunan hem de iklimi ve coğrafyasıyla dikkat çeken Akdeniz ülkelerini tatil merkezi olarak seçiyorlar. Artan talepler doğrultusunda turizm sektörü önemsenen ve yatırım yapılan bir sektör haline geliyor. Dünyanın yanı sıra Türkiye’de de 1960’lı yıllarda turizmin önem kazandığı bir döneme giriliyor. 1963 yılında T.C. Turizm ve Tanıtma Bakanlığı kuruluyor. Beş yıllık kalkınma planlarına dahil edilen turizm sektöründe henüz bir belirsizlik hâkim olduğu için çıkan yüksek maliyetleri karşılamak mümkün değildir. Bu nedenle devlet desteğiyle turizmin geliştirilmesi için adımlar atılıyor ve ilk aşamada T.C. Turizm Bankası, T.C. Emekli Sandığı ve Vakıflar Bankası gibi kamu kurumları turizm için yatırım yapıyor. Bu kurumlar projesini tamamladıkları otelleri işletmesi için yerli veya yabancı zincirler ile anlaşıyorlar. Bu bağlamda yurt dışından bir işletmeciye verilen ilk otel yapısı 1955 yılında inşa edilen İstanbul Hilton Oteli oluyor. T.C. Emekli Sandığı’nın ilk girişimlerinden biri olan bu otelin ardından İstanbul Tarabya Oteli, İstanbul Maçka Oteli, İzmir Büyük Efes Oteli gibi farklı şehirlerde yer alan oteller inşa ediliyor. Talep oluştukça yabancı işletmeler için Türkiye pazarı dikkat çekici hale geliyor ve bu pazara giren ikinci işletme Club Méditerranée oluyor.

Club Med’in Türkiye’de farklı tesisler açacağını haber veren bir gazete küpürü, Kaynak: Salt Araştırma.

Club Méditerranée ya da kısa adıyla Club Med, 1950’li yıllarda Gérard Blitz ve Gilbert Trigano’nun birlikte hayata geçirdiği konsept tatil fikrinin bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Başlangıçta düşük ücretlerle çadır turizmi yaparak başlayan şirket, zamanla yaz ve kış için ayrı seçenekler sunan tatil köyleri inşa etmeye başlıyor. “Her şey dahil” otel felsefesini turizm sektörüne kazandıran Club Med, ilk tatil köyünü İspanya’nın Alcùdia sahilinde açtıktan sonra çeşitlilik sağlamak amacıyla dünyaya açılıyor. Türkiye’nin turizmde atağa geçtiği dönemde Gérard Blitz bakanlık tarafından Türkiye’ye davet ediliyor. Bu dönemde şirket de farklı ülkeleri rotaları arasına kattığı için daveti kabul ederek Türkiye’ye geliyor ve yapılabilecek projeler konuşuluyor.

Foça Club Med’in havadan çekilmiş fotoğrafları, Kaynak: Collierbar.fr isimli site.

1960’lı yıllarda T.C. Turizm ve Tanıtma Bakanlığı’nda müsteşar olarak görev yapan Mukadder Sezgin süreci şöyle anlatıyor: “Foça Tatil Köyü zamanın Turizm Bakanlığı’nın en çok değer verdiği konulardan biri olmuştur. Atina’dan bir arkadaşımın aracılığı ile Atina’daki Club Méditerranée’in temsilcisi ile görüşmeler yapıldı. Türkiye’nin turizm imkânlarından bahsettik. Çok kısa bir zaman sonra Club Med’in ilk kurucusu Gérard Blitz, Atina’daki müdürü de yanına alarak Ankara’ya geldi. Bakanlığa uğradı, bizim de davetlimiz oldular. Gérard Blitz savaştan bunalmış, yorulmuş, birçok inancını kaybetmiş, yeni bir hayatı arayan, yeni bir huzur dünyası arayan kişilerin yönelebileceği, sığınabileceği bir belde-mecra olarak tatil köylerini tercih etmişti bize anlattığına göre. Club Méditerranée’in felsefesinde, insanla doğanın bütünleşmesi teması vardı.” * Blitztatil köylerine yaklaşımı ile bakanlığın ve Emekli Sandığı’nın ilgisini çekmeyi başarıyor. Tesisin yapılması için öncelikle Kuşadası civarı düşünülse de araya giren farklı süreçler sonucunda Foça öne çıkıyor ve tesisin inşa süreci başlıyor. Foça’nın seçilmesinde havalimanı bağlantısı bulunmasının ve Marsilya ile gösterdiği benzerliğin etkili olduğu ilgili kaynaklarda belirtiliyor. *

Foça Club Med cephe çizimleri, Kaynak: Çizim: H. Oya Saf, Kaynak: Mimarlık Dergisi 406. Sayı.

Devletin, arazisi olan halkın ve belediyenin işbirliği ile Foça-Yenifoça Karayolu üzerindeki İsmetpaşa Mahallesi’nin batısında konumlanan arazi seçiliyor. Club Med’in mimarlarından Jean Weiler Foça’ya gelerek ilgili planları hazırlamaya başlıyor. Bu sürece dair Arkitekt dergisinde şöyle bir not düşülüyor: “İnşaata başlamadan firma ile yapılan anlaşma gereğince, avan projeler işletme mimarı ile birlikte hazırlanmış ve avan projenin nihaî bir şekil almasını müteakip Türk mühendis ve mimarları tarafından hazırlanan tatbikat projelerine göre inşaat ikmal edilmiş bulunmaktadır.” ** Böylece planlar Club Med tarafından hazırlansa da süreçte Türk mimar ve mühendislerin aktif olduğu anlaşılıyor. Mukadder Sezgin, Jean Weiler’in projeye çalıştığı süreci şöyle anlatıyor: “Bana Foça için nasıl bir şey düşündüğünü anlatıyordu. Burayı Costa Brava’da kurdukları tatil köyüne benzetti. Foça için, çevreye tamamen uyumlu, en az bir zeytin ağacına sahip, birbirinden dağınık, farklı mesafelerde, bir araya gelip bir yığın manzarası oluşturmayacak, tabiata gayet dengeli bir şekilde yayılmış ve öbek öbek birimlerden kurulu bir tatil köyü düşündüğünü söyledi. Foça’nın eskileri, çiftçiler, köylüler, yaşayanlarla bir bir gidip oralarda sohbet ediyor, tanışıyor; rüzgâr ne taraftan esiyor, yazın-kışın-baharda hava nasıl oluyor, insanlar nasıl yaşıyor gibi konularda da fikir alışverişi yapıyordu. Bütün bu ekolojik, sosyolojik ve aynı zamanda ekonomik etütleri yerinde yaparak topografik durumu da dikkate alan mimar, ben burada en güzel ve aynı zamanda en kalıcı ne yaratabilirim arayışı içine giriyordu” *

Tesisin doğayla uyumunu gösteren fotoğraf, Kaynak: kronos36.new isimli web sitesi.

Batı yönünde Ege Denizi, kuzey ile doğu yönlerinde ormanlarla çevrili arazi, 0 kotundan başlayarak 31 kotuna kadar yükseliyor. Bu eğimi tasarımın önemli bir girdisi olarak kullanan mimar, tesiste yer alan birimleri hem birbirleriyle ilişkili olacak hem de tabiatın içinde süzülecek şekilde dağınık bir plan dahilinde konumlandırıyor. Oldukça sade ve yalın bir tasarımın hâkim olduğu tatil köyünde, tabiatın akışına uygun bir tasarım hedeflendiği için fazla dikkat çekmeyen ve yerelde sıkça kullanılan malzemeler tercih ediliyor. Yapıların dışı beyaz sıvayla kaplanırken Foça taşı, tuğla, ahşap gibi malzemeler kullanılıyor. Farklı işlevlerde pek çok yapı bulunsa da hepsi birbiriyle konuşan bir dilde inşa ediliyor ve teras çatıları, kübik şekilleri ile geleneksel Akdeniz mimarisine atıfta bulunuyorlar. Yapıların arasındaki ilişki, tesise modern bir dil kazandırırken her bir birim doğanın içinde kayboluyor. İklimin tasarım için önemli bir girdi olduğu hem malzeme seçiminde hem de cephe ve pencere tasarımında açıkça görülüyor. Cephelerdeki küçük açıklıklardan havalandırma sağlanıyor ve iç mekâna doğrudan güneş ışığının girmemesi için panjur, kepenk gibi yatay ve düşey güneş kırıcılar yerleştiriliyor. Ayrıca doğal havalandırmayı desteklemek için özel bir duvar örme sistemi kullanılıyor. Konaklama birimlerindeki küçük pencereler, oda içinde loş bir ortam oluşturuyor ve konukların odalarında daha az zaman geçirmelerine neden oluyor. Böylece diğer tesislerin kullanımı teşvik ediliyor ve satış hacminin artırılması hedefleniyor.

Tesisteki konaklama birimleri, Fotoğraf: Saniye Poyraz, Kaynak: Mimarlık Dergisi 406. Sayı

Tatil köyünde konaklama amacıyla inşa edilen yapılar A ve B grubu olarak adlandırılıyor. Arkitekt’te verilen bilgiye göre, zeytin ağaçları arasında denize yakın konumlanan A grubu evler, açık avlulu sistem ve taş yığma tekniğiyle, tek katlı olarak inşa ediliyor. Başlangıçta 208 adet bulunan evlerin sayısı, 1982-1983 yıllarındaki tadilatla birlikte 216’ya yükseliyor. Yatak, dolap gibi temel eşyaların yanı sıra A grubu evlerde sıcak-soğuk duş imkânı sunuluyor. B grubu evler ise tepe üzerinde konumlanıyor ve kapalı avlulu sistem ile inşa ediliyor. 3 m yüksekliğe sahip olan yapılardan tesiste toplam 126 adet bulunuyor. Artan ihtiyaçlar doğrultusunda 1982-83 yıllarındaki tadilatta A ve B grubuna ek olarak bungalovlar inşa ediliyor. 56 adet olan bungalovlar, tuğla yığma tekniğiyle 2 katlı ve 6,5 metre yüksekliği olacak şekilde tasarlanıyor.

Konaklama yapılarının zemin ve birinci kat planları, Çizim: H. Oya Saf, Kaynak: Mimarlık Dergisi 406. Sayı.

Tatil köyünün içinde konaklama yapılarıyla birlikte hamam, amfi tiyatro, atölye alanları, idari bina, lokantalar, hangar, su deposu, arıtma tesisi, gece kulübü, yelken kulübü, spor tesisleri, plaj, mutfak ve mutfağa ek mekanlar, revir gibi tatile gelen bir insanın dışarı çıkmasına gerek kalmadan her işini halledebileceği ve keyifle zaman geçirebileceği birimler bulunuyor. Lokanta aynı anda 400 kişinin kullanabileceği şekilde tasarlanıyor. Tek katlı olan lokantanın ahşap kırma çatısı bulunuyor ve çatının strüktürü iç mekânda açıkça görülebiliyor. Etrafı açık olan lokanta, 8 kişilik masalarla döşeniyor. 1982-83 tadilatında, konaklama sayısındaki artışla paralel olarak lokantada da bir büyütme yapılması gerekiyor ve tuğla yığma sistemde iki katlı bir lokanta daha inşa ediliyor. Tesisteki sosyal alanlar, lokanta ve teknik hacimlerin tasarımında, konaklama birimlerinden farklı olarak kubbe, kemer, tonoz gibi yapı elemanları kullanılıyor. Bu sayede ufak bir farklılaşma ile birimlerin ayırt edilmesi kolaylaştırılıyor. Tüm birimlerde Akdeniz mimarisinin izleri görülüyor.

Çatılardaki kubbe detaylarını gösteren fotoğraf, Kaynak: Collierbar.fr isimli site

Başlangıçta sadece Fransız turistleri ağırlayan tatil köyü, zamanla diğer ülkelere ve Türk vatandaşlarına açılıyor. Turistlerin tesise gelme şekliyle ilgili Arkitekt’te şöyle bir not yer alıyor: “Akdeniz Klübü üyeleri, Fransa'nın muhtelif şehirlerinden aynı anda gece uçakları ile 150 kişilik kafileler halinde İzmir Çiğli hava alanına gelmekte ve buradan 70 km. mesafedeki köye otobüslerle ulaşmaktadır.” * Kafileler halinde gelen turistler, tesis içinde Club Med’e özel boncukları para karşılığı alıyor ve boncukları kullanarak her türlü ihtiyacını giderebiliyorlar. Daha sonradan ticket sistemine geçilse de Club Med bu yönüyle de diğer tatil köylerine ilham veriyor. Bu tatil köyüne düzenlenen gezilerde dini ve tarihi eserlerin ziyaret edildiği de yine dergide belirtiliyor: “Mevsimlik olarak kiralanmış 200 kişilik deniz motorları ile denizden; büyük otobüslerle karadan muhtelif geziler tertip olunmakta ve bu suretle gruplar halinde ve tercüman rehberler refakatinde tarihî ve dinî eserler ziyaret edilebilmektedir.” * Her detayın derinlemesine düşünüldüğü tesiste, turistlerin Türkçe kelime öğrenebilmeleri için mekanlara nesneleri ve canlıları çağrıştıran isimler veriliyor.

Tesis içinden farklı fotoğraflar, Kaynak: Collierbar.fr isimli site.

Turizm açısından öneminin yanı sıra Foça’nın bir belediye olarak gelişimini de destekleyen Foça Club Med, o dönemde pek çok yerde olmayan elektrik ve su hizmetinin Foça merkezine ulaşmasını sağlıyor. Mevsimlik işçiliğin yaygın olduğu bölgeye ekonomik anlamda katkıda bulunan tesis, tarımın katma değerinin yükselmesinde de etkili oluyor. Akdeniz mimarisine ufak dokunuşlarla modern bir görünüm kazanan tesis, sade ama nitelikli yapısıyla dikkatleri üzerinde topluyor. Emekli Sandığı’ndan işletme hakkını alarak yıllarca hizmete devam eden Club Med, 2005 yılında çıkan bazı engeller sonucunda işletmeyi bırakıyor. Tesisi devretmek için çeşitli ihaleler düzenleniyor ancak net bir sonuç alınamıyor. Yıllarca Fransız turistlerin uğrak noktası olan ve tabiatla uyumlu yapısıyla her şey dahil tatil köyü geleneğini Türkiye’de başlatan tesis, yeniden değerlendirileceği günü bekliyor.

Restoranın günümüzdeki hali, Fotoğraf: H. Oya Saf, Kaynak: Mimarlık Dergisi 406. Sayı.

Proje

Foça Club Med

Yerİzmir

Proje bitiş yılı

1967