Vahşi doğada lüks konaklama: Arijiju

ÖMER TALHA UĞUR
Abone Ol

Michaelis Boyd tarafından tasarlanan Arijiju, Afrika’nın doğal ekosistemi içerisinde konumlanıyor. Dış dünyadan tamamen izole olan yapının tasarımında bölgenin geleneksel mimarisi ile Avrupa tarzı sentezleniyor. Konut, kurgusu ve tasarımı ile bir bütün olarak bölgedeki yapılardan ayrışıyor.

Arijiju’daki avlu dış mekan kurgusunun merkezinde yer alıyor.

Yapının inşasında yerel malzemelerin tercih edilmesi ile doğal bir görünüm elde ediliyor.

Arijiju, Kenya’daki 32.000 dönümlük koruma alanı içerisinde yer alıyor. Borana Koruma Alanı, Kenya'daki Laikipia Platosu'nun Ewaso ekosistemi içerisinde bulunuyor. Michael Dyer'ın özel mülkü olan alan, öncesinde bir büyükbaş hayvan çiftliği olarak kullanılıyor. Alanda nesli tükenme tehlikesi altında olan siyah gergedanlar, yakınlardaki koruma alanlarına taşınıyor.

Yeşil çatı, yapının çevredeki manzaraya uyum sağlamasına yardımcı oluyor.

Kemerli geniş pencereler manzaraya odak sunuyor.

Gergedanların hayatı, yasadışı avcılar tarafından sürekli tehlike altındayken onları korumak için ciddi miktarda maliyete ihtiyaç duyuluyor. Dyer, gergedan koruma fonuna yardımcı olmak için konutu kullanmadığı durumlarda kiralayabilmek adına yapının bir bölümünün ana konuttan bağımsız olmasını istiyor.

İç mekanlarda, doğal malzemelerin rengine uygun farklı tonlardaki bej hakim oluyor.

İşveren ve mimarlar, karanlık iç mekanlar oluşturmamaya gayret gösteriyorlar. Afrika mimarisi ile Avrupa tarzını birleştirmeyi ve civardaki diğer konutlardan yapıyı ayrıştırmayı amaçlıyorlar. Huzur ve mahremiyet oluşturan alanlara önem vererek 12. yüzyılda Fransa’da inşa edilen Le Thoronet Manastırı gibi tefekkür alanlarına sahip özel yapılardan ilham alıyorlar.

Köşkün tasarımında bölgenin antik mimarisi ve Avrupa’daki manastırların izole yapısı hakim oluyor.

Güneye bakan yapı, doğrudan Kenya Dağı'nı görüyor.

Yapı, kullanıcıların içinde bulundukları doğal çevreyle güçlü bir bağlantı kurmaları için vahşi hayvanların sıklıkla geldiği sulama çukuruna bakan alçak güney yamacına yerleştiriliyor. Konut, konumu sayesinde Kenya Dağı'nın karlı zirvelerini de arka planda görüyor. Manzara hakimiyetinin yanı sıra sert iklim koşullarından korunmaya da önem veriliyor. Güneş hareketleri ve rüzgar yönlerinin hesaplanması için defalarca sahada araştırmalar yapılıyor.

Tek katlı yapı doğal arazi içerisinde dikkat çekmeyecek mütevazı bir şekilde tasarlanıyor.

Konutun inşasında yerel malzemeler tercih ediliyor. Duvarlarda yerel bir ocakta üretilen meru taşı tuğlalar kullanılırken; tavan kirişleri, lentolar ve pergolalar yerel grevilia kerestesinden imal ediliyor. Doğal çevreye ayak uydurmak için düz bir çim çatı tasarlanıyor.

Teraslar, yeşil çatı ve avlularla dış mekan tasarımlarına önem veriliyor.

Araç yolunun, çalılıklar ve kayalıklar kullanılarak konutu görmesi engelleniyor. Yol savana otlakları arasından kıvrılarak ilerliyor ve bir kayalığa varıyor. Kayalıklara oyulan merdiven, ana girişe iniyor ve kemerli ahşap kapı sakinleri karşılıyor. Ana girişin ardında çapraz tonozlu kolonat ile etrafı sarılan geniş bir avlu bulunuyor. Yaşam alanları ve odaların tümü bu avluya açılıyor.

Yarı açık mekanlar.

Yeşil çatıda bitkilerin arasında dinlenmeye ve panoramik seyre olanak tanıyan pergolalı bir teras bulunuyor.

Konutta banyolu iki tane çocuk yatak odası ve şömine ile terasa sahip olan ana ebeveyn yatak odası bulunuyor. Yatak odaları her sabah Kenya Dağı'nın ardından doğan güneşi görecek şekilde konumlandırılıyor.

Havuzla birlikte büyük bir çardak altında açık yemek alanı ve taş fırın bulunuyor.

Oturma ve yemek alanı bir arada kurgulanıyor. 4,5 metre tavan yüksekliğine sahip olan mekanda ahşap kirişler açıkta bırakılıyor; büyük kemerli pencereler ve taş şömine ile ana öğeler tamamlanıyor. Yaşam alanında her detay yerel ustalar tarafından el ile imal ediliyor. Odanın güneybatı köşesinde, havuzlu terasa açılan yemek alanı bulunuyor. Havuzun su seviyesi ile teras eşitlenerek sonsuz bir havuz algısı oluşturuluyor. Teras bütün doğallığı ile sarı humma ağaçları ve zengin otlaklar içeren yaban hayata bakıyor.

Yapının kenarında yer alan havuz.

Terastan başlayan yaya yolu; spor salonu, yoga platformu, tedavi odası ve spa içeren yeşil çatılı binalara gidiyor. Yine arsa içerisinde squash ve tenis kortu yer alıyor. Bu yapılar ve kortlar peyzaj arasında gizleniyor ve görüş alanına girmiyorlar.

Yatak odalarının her birinin kendi şöminesi, banyosu ve ayrıca küçük bir oturma alanı bulunuyor.

Yüksek tavan, açık renkler ve geniş pencereler iç mekanı genişletiyor.

Misafirler için ana konutun bitişiğinde iki büyük müstakil konuk evi ve arsanın batısında konuttan bağımsız bir taş ev düşünülüyor. Konutun teknik ihtiyaçları için manzaraya etki etmeyen bir yapı inşa ediliyor. Yapının çatısına fotovoltaik paneller ve güneş enerji panelleri yerleştiriliyor, buradan mülke elektrik ve sıcak su sağlanıyor. Konutta yemek ve yaşam alanı gibi öncelikli kısımlar araziye hakim şekilde tasarlanırken sistem odası, spor alanı gibi hizmet alanları peyzaj içerisine saklanıyor.

Ana yapıdan bağımsız şekilde yerel tekniklerle inşa edilen spor alanı.

Havuz kenarındaki yemek alanı ve taş fırın.

Yapı içerisinde bir de hamam bulunuyor.

Proje

Arijiju

Mimar

Michaelis Boyd

Konum

Laikipia, Kenya

Yıl

2016

Yerel mimar

Nicolas Plewman Design

İç mimar

Life Interior Design

Peyzaj tasarımı

Jinny Blom

Fotoğraf

Dook