Yapı virtüözü: Calatrava

HÜMEYRA ŞAHİNOĞLU
Abone Ol

Tam adı Santiago Calatrava Valls olan mimar, İspanya’da Valensiya yakınlarındaki eski Endülüs yerleşim yerlerinden biri olan Benimàmet’de doğar. Neofütürist akımla ilişkilendirilen Calatrava, günümüzde heykelsi köprüleri ve ekstrem yapılarıyla tanınıyor.

Calatrava.

Mimar, İspanya Valensiya Politeknik Üniversitesi mimarlık bölümünden 1947’de mezun oluyor. Hemen sonrasında İsviçre Federal Teknoloji Enstitüsü’nde (Swiss Federal Institute of Technology (ETH)) inşaat mühendisliğine başlıyor. 1979’da “On the Foldability of Frames” (Çerçeve Sistemlerin Katlanabilirliği) başlıklı teziyle doktora derecesini tamamlıyor. 1981’de Zürih’te kendi mimarlık ve mühendislik ofisini kuruyor.

Alamillo Köprüsü.

Calatrava, köprü ve bina tasarımlarında ileri mühendislik çözümleri kullanarak oluşturduğu çarpıcı görsel ifadelerle ün kazanıyor. Expo ‘92 İspanya Sevilla’da düzenlendiğinde adaya ulaşım için köprüye ihtiyaç duyuluyor. Sevilla'da inşa edilen, gergin eğik askılı köprü sistemiyle tasarlanan Alamillo Köprüsü (1987-1992), Calatrava’yı uluslararası bir üne kavuşturuyor. Köprünün dikkat çeken unsuru, nehirden asimetrik olarak uzaklaşan 142 m yüksekliğindeki piloti, 200 m açıklığı destekleyen kablolardan gelen yükü zemine iletiyor. Arpı andıran köprü, heykelsi görünümüyle manzarayı canlandırıyor. İspanya, Merida'daki Lusitania Köprüsü (1988–91), İspanya, Bilbao'daki Campo Volantin Yaya Köprüsü (1990–97) ile Buenos Aires, Arjantin'deki Kadın Köprüsü (Puente de la Mujer) (1998–2001), Calatrava'nın diğer yenilikçi köprüleri arasında yerini alıyor.

Santiago Calatrava.

1992 Olimpiyat Oyunları’nın gerçekleştiği İspanya’nın Barselona şehrinde yer alan Montjuic Radyo Kulesi (1991) kariyerinde bir dönüm noktası oluyor. Bu eserin getirdiği ün ile birçok farklı ülkede ve projede çalışma fırsatı elde ediyor. Calatrava’nın tarzı inşaat mühendisliği ile mimarlık arasında köprü olarak nitelendiriliyor. Bu bağlamda Modernist İspanyol mimarlar Félix Candela ve Antoni Gaudí’nin yolunu takip ediyor. Tasarım tarzı kişisel gözlemlere dayalı olan Calatrava, birçok formu insan vücudu anatomisinden ve doğadan esinlenerek tasarlıyor. “Bugün mevcut olan endüstriyel teknoloji sayesinde mimarlık ‘estetik ve sağlam bir şey’den ziyade ‘dönüşen, canlı, yeni ve şiirsel bir şey’ olmaya evriliyor.” sözü Calatrava’nın tasarıma yaklaşımını özetliyor.

Turning Torso’nun insan bedenindeki zarif hareketi.

Calatrava, genellikle beton ve çelik kullanarak mimari işlerinde yenilikçi heykelsi yapılar tasarlamak için mühendislik bilgisini kullanıyor. Doğanın kendisine rehberlik ettiğini ve doğal şekilleri ve ritimleri yansıtan binalar tasarlaması için ona ilham verdiğini belirtiyor. İsveç'in Malmö kentindeki benzersiz gökdelen Turning Torso (1999–2005) gibi binalarda belirgin bir tutku olan zoomorfik formların mimari kullanımına yoğun bir ilgi duyuyor. Heykelsi şekli, kıvrımlı bir omurgayı andırıyor. Lyon-Saint Exupery (Fransa) Havaalanı Tren İstasyonu (1989–94) için, kanatlarını açmış kuşa benzeyen bir bina planlayarak içerideki çelik çerçeve ile bu kuş benzeri etkiyi güçlendiriyor. İstasyon Lyon'dan havaalanına giden yolun son durağı olduğundan kuş imgesinin aynı zamanda sembolik bir anlamı da ortaya çıkıyor. Calatrava'nın diğer unutulmaz binaları arasında Zürih'teki Stadelhofen Tren istasyonu (1983–90), Toronto'daki BCE Place Gallery ve Heritage Meydanı (1987–92), Kanarya Adaları'ndaki Tenerife Opera Binası (1991–2003) ve birkaçının yenilenmesi yer alıyor. Valensiya'daki City of Arts and Sciences (1991–2004) için opera binası, arboretum ve bir planetaryum da dahil olmak üzere birçok yapı, tasarımları arasında yer alıyor.

Kuveyt Pavyonu.

1990'ların başında Calatrava, binalarına hareketli unsurlar eklemeye başlıyor. Örneğin, Expo '92 (1991–92) için Kuveyt Pavyonunda, dilimli çatı parçaları, ayrılıp yeniden düzenlenerek farklı şekiller ve aydınlatma efektleri ile tasarımın hareketliliğini vurguluyor. Bu hareketliliğin Wisconsin'deki Milwaukee Sanat Müzesi'ne (1994–2001) eklenmesiyle yapı dinamizmi farklı bir noktaya taşınıyor. Açılıp kapanırken bir kuşun kanatlarını andıran hareketli bir ‘brisé soleil’ (güneş kırıcı) tasarlanıyor.

Calatrava: Neo-fütürist, mimar, mühendis, heykeltıraş.

Calatrava, 2004 yılında New York City'deki World Trade Center’ın (Dünya Ticaret Merkezi'nin) eski yerindeki yeni tren istasyonunu tasarlama işini alıyor. Bununla birlikte, küllerinden yükselen bir anka kuşunu çağrıştıran tasarım, projenin programın gerisinde kalması ve giderek artan maliyet nedeniyle bir dizi tartışmanın başlangıcı oluyor. Aynı yerde, 2001 yılında 11 Eylül saldırılarında yıkılan 19. yüzyıl Rum Ortodoks Kilisesi Calatrava’nın tasarımıyla 2022'de açılıyor. Binanın formu, Bizans bazilikalarını andırıyor. Cephesi, yapının geceleri parlaması için ince mermer levhalardan oluşuyor. Bu sırada, Calatrava'nın dünyanın en yüksek konut binası (610 metre) olacak olan Chicago Spire tasarımını inşa etme planları yolunda gitmiyor.

1995 yılından bir eskizi.
Starchitect (star architect- mimarlık dünyasının idolleri için kullanılan bir söylem) olarak nitelendirilen Calatrava’nın birçok projesi, farklı kesimlerden eleştirilere maruz kalarak hakkında davalar açılmasına sebep oluyor. Sebeplerin başında anlaşma yapılırken belirtilen maliyetin aşılması ve açılış sonrası yapının bakım masrafları yer alıyor. Bunun dışında müşterilerinin ihtiyaçlarına kayıtsız kaldığına dair şikayetler de dikkat çekiyor. 2007 yılında eklenti yapılmasıyla gündeme gelen Campo Valentin Köprüsü’nün cam karolarla kaplı zemini, yağışlı günlerde insanların kayarak düşmesine hatta bazı kırıklara sebep oluyor. Bu da akla mimari bir yapının insanı göz ardı ederek hangi noktaya kadar estetik bir sanat eseri sayılacağı tartışmasını getiriyor.

Montjuic Radyo Kulesi ilhamının tasviri.

Sanat nerede biter, insan nerede başlar? Calatrava, Bilboa şehrine, eklenti ile ilgili bir tazminat davası açıyor. Davanın sebebi olarak şehir yönetiminin başka bir mimara köprüye eklenti yapma izni vererek, özlük haklarını ihlal ettiği iddiası gösteriliyor. Bu dava, kamusal bir yapının sanat eseri olarak kabul edilip edilemeyeceği ve buna bağlı olarak telif haklarından yararlanıp yararlanamayacağı gibi konularda soru işaretlerine sebep oluyor. Bununla birlikte Calatrava’nın simgesel yapılarının, Bilbao Guggenheim Müzesi örneğinde olduğu gibi şehre turist çekerek ‘Bilbao Etkisi’ ile ekonomik kalkınmayı artıracağı düşüncesini de göz ardı etmemek gerekiyor.

Montjuic Radyo Kulesi.

Calatrava'nın diğer ilgi alanları arasında çizim ve heykel yapmak yer alıyor. Bu eserler ve mimari maketleri; New York Metropolitan Museum of Art'ta (2005), Rusya St. Petersburg Hermitage (2012) ve Vatikan Müzeleri’nde (2014) sergileniyor. Calatrava'nın heykelleri, halka açık olarak New York'taki Park Avenue’da (2015) geçici ve Chicago'daki Chicago Nehri (Constellation [2020]) kıyısına kalıcı olarak yerleştiriliyor. Calatrava, American Institute of Architects'in 2005 yılı altın madalyasının sahibi oluyor. 2015’te Avrupa Mimarlık Ödülü'nü kazanan Santiago Calatrava, Chicago Athenaeum Christian Narkiewicz-Laine'nin başkanı tarafından “vizyoner bir teorisyen, filozof ve ütopyacı, mühendislik ve mimarlık dışavurumculuğu alanında gerçek bir sanatçı” olarak nitelendiriliyor.

Montjuic Radyo Kulesi (1989-1992) ^

Görüntüsü, Lyon Saint-Exupéry veya Valensiya'daki projeleri de dahil olmak üzere Calatrava'nın birçok eserini, merkezi hareketli bir görüntünün ifadesini düzene sokan eğimli çizgiler ve soyut şekillerle sık sık fütürizm manifestosunu çağrıştırıyor. Her zaman kullanılan saf beyaz, havacılık aerodinamik makineleri ve modern malzemeleri anımsatıyor. Calatrava, ödül almak için diz çökmüş eski Yunanlı bir sporcu figürünü tasvir eden bir tasarım yapıyor.

Kuwait Pavyonu (1991-1992)

Kuwait Pavyonu.

Calatrava'nın tasarım konsepti, Arap kılıçlarını tırnakvari bir kesit ile birbirinin üzerine kapanabilen iki eli simgeleyen bir görüntüyü içeriyor. Pavyon, Kuveyt'i temsil etmenin yanı sıra uluslararası bir sembol görevi görüyor. Aerodinamik şekil ve parlak beyaz, Kuveyt’i modern bir devlet olarak yansıtıyor. Gözünü ilerlemeye ve geleceğe dikmiş bir ülkeyi temsil eden fütüristik bir imaj çiziyor. Bunu yaparken eski Yunan tapınaklarının beyaz sütun dizilerine göz kırpıyor. İki katlı yapı, iki eğrisel duvarla tanımlanan yükseltilmiş, üstü kapalı bir meydandan oluşuyor. Gündüzleri sergi alanı, yarı saydam lamine tavandan düşen sakin bir ışık hüzmesiyle dolaylı olarak aydınlatılıyor.

Lyon-Saint Exupery Havalimanı Tren İstasyonu (1989-1994)

Lyon-Saint Exupery Havalimanı Tren İstasyonu eskizi.

Merkez salonun üst yapısının dramatik formu, Calatrava'nın heykellerinden birinden türetiliyor. Neredeyse 40 m yüksekliğindeki çelik ve betondan oluşan yapı, kanatlarını uzatarak demiryolunu örten veya koruyan devasa bir kuş metaforundan oluşuyor. Dışarıdan ana salona erişim, dört çelik kemeri birbirine bağlayan ‘V’ şeklindeki beton sütunun oluşturduğu bir "portiko" aracılığıyla sağlanıyor.

Campo Volantin Yaya Köprüsü (Zubizuri Köprüsü)(1990-1997)

Campo Volantin Yaya Köprüsü.

Baskça'da “beyaz köprü” anlamına gelen Zubizuri köprüsü, Campo Volantín Köprüsü olarak tanınıyor. Tasarım, askı kabloları ile desteklenmiş bir kemer ve her iki yanında rampa ve merdivenler bulunan kavisli bir yapıdan oluşuyor. 75 metrelik açıklık, her iki tarafta 1.8 metrelik aralıklarla kemer yayına bağlanan 39 çelik kablo ile çevriliyor.

Quadracci Pavyonu(2001)

Quadracci Pavyonu.

1955-1957 yılları arasında inşa edilen Milwaukee Sanat Müzesi’ne(MAM) 2001 yılında Calatrava, Quadracci Pavyonunu ilave ediyor. Tasarımdaki birçok denizcilik öğesi yanında kuş kanatlarından ilham alan hareketli çelik panjurlar, yelkenliden ilham alan yükseltilmiş direğe sahip kablolu bir yaya köprüsü ve dalgayı anımsatan tek katlı kavisli bir galeri yer alıyor. Calatrava bu yapı için şunları söylüyor: “...Sadece mevcut binalara bir şeyler eklemek yerine gölün önüne de bir şeyler eklemek istedim. Bu nedenle binaya gölün kültürüne belli bir hassasiyet aşılamaya çalıştım: gemiler, yelkenler ve sürekli değişen bir manzara…”

Turning Torso (1999-2005)

Turning Torso.

Kulenin formu, insan hareketinin şeklini bir çekirdeğin etrafına zarif bir şekilde yerleştirilmiş bir küp yığınına soyutladığı heykellerinden biri olan Turning Torso'ya dayanıyor. Orijinal heykelde, sarmal bir yapısal etki oluşturmak için çelik bir desteğin etrafına yedi küp yerleştiriliyor. Çelik, cam ve betonarme olarak inşa edilen bina, ana yapısal elemanı omurga benzeri, 10.6 metre çapında betonarme çekirdek olan her biri altı katlı dokuz küpe bölünüyor. Binanın dış cephesi cam paneller ve alüminyum ile kaplanıyor.

Peace Köprüsü (2008-2012)

Peace Bridge.

Köprü, nehrin kuzey tarafındaki zengin peyzajlı Sunnyside yerleşim bölgesini, nehrin güney tarafında yer alan modern şehir merkezi Eau Claire topluluğu ile birleştiren bir düğüm noktası görevi görüyor. Toplam yüksekliği 5,85 metre, 126 metre uzunluğunda ve 8 metre genişliğindeki köprü yapısı, doğal ancak matematiksel olarak türetilmiş bir öğe olarak heykelsiliğini sergiliyor.

Innovation Science and Technology Binası (2010-2014)

Innovation Science and Technology Binası.

İnovasyon, Bilim ve Teknoloji Binası, FPU'nun (Florida Polytechnic University) Lakeland, Florida'daki yeni kampüsünün ilk binası olma özelliğini taşıyor. Gölün kuzey ucunda yer alan bina, kampüsün merkez ekseninde yer alıyor. Yeni bir kampüsün ilk binası olduğu için başlangıçta "bina içinde kampüs" işlevi görmesi gereken yapı, minyatür bir kampüs olarak hizmet vermesi beklentisiyle tasarlanıyor.

Dünya Ticaret Merkezi Tren İstasyonu (2003-2016)

World Trade Center Transportation Hub.

Görkemli formu, Bizans mandorlası (kutsal kişilerin vücudunu saran, badem biçimli bir ışık halesi), Ahit Sandığı üzerindeki melek kanatları veya Mısır çömleklerinin gölgeliği üzerindeki koruyucu kanatlar gibi pek çok geleneğin motiflerini çağrıştırsa da, Calatrava göre bu formu şu şekilde özetliyor: çocuğun elinden kurtulmuş bir kuş. Bina, bir tren istasyonu, bir alışveriş merkezi ve bir yaya tüneli arasındaki çizgiyi bulanıklaştırarak Mart 2016'da açılan yer altı tren istasyonunu ve alışveriş merkezini aydınlatmak için tasarlanıyor.

St. Nicholas Yunan Ortodoks Kilisesi (2012-2022)

St. Nicholas Yunan Ortodoks Kilisesi.

Başpiskopos Demetrios’un kilise tasarımının Rum Ortodoks Kilisesi'nin geleneklerine ve ayinlerine saygı duyması ancak aynı zamanda 21. yüzyılda yaşadığımız gerçeğini de yansıtması gerektiğini dile getiriyor. Kilisenin dışı, planda bir kare oluşturan dört masif taş kaplı kuleden oluşuyor. Dıştan ince taş/cam lamine levhalardan yapılmış, arkadan ışıklandırılmış kasnak ve kubbe, geceleri kulelerin katı kütlesine zıt olarak parlıyor. Yekpare bir malzeme gibi görünen kasnak ve kubbenin dış yüzeyi, Ayasofya kubbesindeki 40 pencereye uygun olarak kırk dilimli panoya bölünüyor.

Eskiz defterinden bir çizim.

Mimariyi sanat olarak tanımlayan Santiago Calatrava, kendisiyle yapılan bir röportajda mimarlığın toplumdaki yeri sorulduğunda şu cevabı veriyor: “‘Mimar’ kavramı dünyanın en eski mesleklerinden biridir. ‘Avukatlık’ gibi bazı mesleklerin kökleri Latince'den gelirken, ‘Archi – tecton’ aslında Yunanca bir kelimedir ve çok daha eskidir. Mesleğin kaç yaşında olduğunu bilmek bile, değişsek bile önümüzdeki yıllarda hala var olacağımıza dair umut veriyor.”

Santiago Calatrava’nın 1995’te yayınlanan Secret Sketchbook ve 2018’de yayınlanan Drawing, Building, Reflecting adlı iki kitabında tasarıma yaklaşımı kendi eskizleri üzerinden anlatılıyor.

Kaynakça

https://www.britannica.com/bio...

https://en.wikipedia.org/wiki/...

https://www.bridgeinfo.net/bri...

https://en.wikipedia.org/wiki/...

http://mimdap.org/2007/11/cala...

https://www.archdaily.cl/cl/02...

https://www.archdaily.mx/mx/77...

https://www.milliyet.com.tr/vi...

https://www.archinform.net/arc...

https://calatrava.com/

https://en.wikiarquitectura.co...