Zamanla ikonlaşan bir akımın hikayesi: Pop Art

BEYZA ELİF BAYRAM
Abone Ol

İkinci Dünya Savaşı’nın ardında bıraktığı enkazla ve yarattığı ekonomik çöküntü ile başa çıkabilmek üzere, reklâm sektörünün canlandırılması gerekiyordu. Toplumun her kesiminden insanın dikkatini çekecek ve ekonomik açıdan geçerli sonuçlar verecek bir şeyler üzerine düşünülüyordu. 1950’li yılların sonunda İngiltere’de ortaya çıkan ‘tüketimi hızlandırmak için reklamı sanata dönüştürme fikri’ zamanla tüm dünyaya yayıldı ve günümüzde dahi geçerliliğini koruyan bir sanat akımının başlangıcı oldu.

Pop Art sanatçıları, eserlerde ticari kaygı güdüldüğü için bir dönem kendilerinin de ticaret yapabileceğini düşünmüşlerdir.

Tüketim kültürünü yeren ve aynı zamanda yücelten pop-sanat; tüm zamanların en geçerli sanat akımı haline geldi. Bu sanatın Amerika’daki öncüsü kabul edilen ve dünya çapında bir ikon olmayı başaran Andy Warhol; kendini ‘yüksek sanatı alçaltarak halka indiren kişi’ olarak tanımlar. Gündelik hayattaki her şeyin, sınıf ayrımı olmaksızın, kullanılabilir olduğunu düşünen Warhol; bu durumun sanat içinde geçerli olduğunu düşünür. Klasik sanata karşı yapılan bu başkaldırı; bütün sınıflandırmaları hiçe sayıp ortak bir kültür oluşturmayı amaçlar.

Campbell’in Çorba Kutuları, 1962.

Bu akım, Pop-Sanatı olarak adlandırılmadan önce farklı isim önerilerinde bulunulur ancak "Yeni Gerçekçilik ve YeniDadacılık" gibi isimler sanat tarihiyle birebir bağlantılı olduğundan vazgeçilir. Akımın isim babası ise Architectural Design (Mimari Tasarım) isimli bir dergide yazar olan Lawrence Alloway’dir. İngiliz eleştirmen yazdığı "Sanatlar ve Kitle İletişimi" başlıklı makalesinde, Pop Art ifadesini kullanır.

Roy Lichtenstein: Woman with Flowered Hat (Çiçekli Şapkalı Kadın), 1963.

Dönemin önde gelen bir başka sanat akımı olan Soyut Ekspresyonizm'den(Dışavurumculuk) uzaklaşmak isteyen ve popüler kültür temalarıyla ilgilenen sanatçılar da, bu kavram ile dikkatleri üzerine çekmeye başarır.

Andy Warhol: Hommage a Chrysler Corp (Chrysler Firmasına Saygı).

Hem bir sanat akımı hem de bir tür reklâm aracı haline gelen pop-art; eş zamanlı olarak Amerika’da da görülmeye başlanır. Çizgi roman estetiğini sanatsal bir boyutla ele alan bu akımın sanatçıları; resim, heykel, sinema ve çevresel düzenlemeler ile kendilerini ifade ederler. Tema olarak ise gündelik yaşam nesnelerini, kitlesel medyayı, reklamları ve tanınmış televizyon simalarını kullanırlar. Çalışmalardaki canlı tonlar ve renkler ise bu sanat akımının karakteristik bir özelliği haline gelir.

Coca-Cola, 1962.

Pop Art ile en sıradan eşyalar ve günlük hayatta kullanılan ürünler, pop sanatının gücü ve sanatçıların yaratıcılıklarıyla şekillenerek farklı renklere bürünmüş birer sanat eseri haline gelir. Özellikle Amerika’da oluşan popüler kültür simgeleri, pop sanatının baş malzemesini oluşturur.

Andy Warhol, Turquoise Marilyn, 1964.

Pop Art, bilinenin aksine Amerika’da değil, İngiltere’de ortaya çıkar. Zamanla Amerikan kültürünü yansıtan bir sanat haline dönüşen Pop Art; o kadar çok benimsenir ki toplumlar geleneklerinden sıyrılma noktasına gelir. Bu durum Pop Art’ın kaynağı ile alakalı düşünceleri etkiler. Buradan akımın, Amerika ya da İngiltere gibi tek bir ülkeden değil de tüm topluluklardan, ortak bir dil olarak ortaya çıktığı düşüncesine ulaşılıyor. Pop Art’ın insanlar tarafından kolay anlaşılması, onları mutlu etmesi ve özellikle genç kitleler tarafından sevilmesi; 1960’lardan bugüne dek akımın devam etmesini sağlıyor.

  • Pop Art’ın Başlıca Temsilcileri
  • • Richard Hamilton
  • • Roy Lichtenstein
  • • Andy Warhol
  • • Claes Oldenburg
  • • Patrick Caulfield
  • • David Hockney
  • • Robert Indıana
  • • Marisol
  • • Eduardo Paolozzi
  • • Tom Wesselmann

Richard Hamilton

Resimlerinde, magazinsel bir etki verircesine gösterişli ve canlı renkler kullanan sanatçı; diğer pop sanatçılarına da örnek olur.

Roy Lichtenstein

Roy Lichtenstein, ana renkleri ve beyazı kullanarak Donald Duck ve Mickey Mouse’u bir gezinti sırasında balık tutarken resmeder.

Lichtenstein'ın çalışmalarındaki amacı; elit sanatı, sıradan imgelerin enerjik içerikleri ile yeniden canlandırmak olur. Zamanla bu sıradan imgelerin elit formları geçmesi üzerine düşüncelerini ifade eden Lichtenstein; gelenekleri seven, klasik bir sanatçı olduğunu ama zamanın popüler kaynaklarını, güzel sanatlara adapte etmeyi sevdiğini dile getirir. Kullandığı çizgiler, renkler ve bunların bir araya getirilme şekli ile Lichtenstein’ın çalışmaları; Pop Art’ın diğer ürünleri gibi akıllarda yer eden ürünler olur.

Andy Warhol

Warhol, tek bir biçimi birçok kez yineleyerek kullanmış, fotoğrafa özgü imgelere de çalışmalarında yer vermiştir.

Resimlerinde kullandığı öğelerin, tamamen aynı olmasına önem veren Warhol; kopya baskı tekniğini kullanır. Bu teknik ile izleyicinin sürekli aynı görsele bakmasını sağlayarak, bir süre sonra görselin anlamını yitirmesini hedefler. Basit ve tanıdık öğeler kullandığı için Pop Art’ın anlaşılmasının daha kolay olduğunu düşünen sanatçı, insanların onu çok sevdiğini dile getirir. Entelektüel insanların ise Pop Art'tan nefret ettiğini ifade eden Warhol, ileride dünyanın daha fazla basitleşeceğini ve her şeyin sanat eseri sayılacağını her fırsatta vurgular.

Kendine has üslubu ile Pop Art’ın öncü sanatçısı : Andy Warhol
Arkitekt

Claes Oldenburg

Düşen Koni (2001), Claes Oldenburg ve Coosje Van Bruggen, Almanya.

Claes Oldenburg, diğer Pop sanatçılardan farklı olarak, çalışmalarını üç boyutta üretir. Tüketim toplumundaki gündelik gıda ürünlerini ve çeşitli malzemeleri, devasa boyutlardaki heykel formunda tasarlar.

Spoonbridge ve Kiraz, 1988, Minneapolis Heykel Bahçesi, Minnesota, ABD.

Yapıtlarında kullandığı ürünlerin, Amerikan kültürünü yansıtmasına özen gösterir. Bu öğeleri kent heykelleri olarak tanımlar. Toplumun her gün iletişimde bulunduğu öğeleri, farklı bir bakış açısı ile karşılarına çıkarmayı amaçlar. Heykellerde çok renkli ve yumuşak malzemeler kullanması ile geleneksel heykel anlayışına tezatlık oluşturan sanatçı; bu anlayışın değişmesine sebep olur.

Pop Art, çağın sosyal, ekonomik, kültürel ve politik olaylarından esinlenir. Gündelik olayları sanatın içine katarak yüceltir ama herkesin anlayabileceği dili kullanır. Sanatta; malzeme ve konuda kısıtlamayı kabul etmeyen bir akımdır.

  • Pop Art’ın Mimariye Yansımaları
  • • Drop City (1965)
  • • Neue Staatsgalerie (1977)
  • • Chiat/Day/Mojo (1985)
  • • ACME Evi (1989)

EMP Müzesi (2000)

Hendrix’in gitarını ve diğer müzik aletlerini simgeleyen EMP Müzesi; rengi ve insanları kendine çeken formu ile önemli akımın önemli etkilerini taşır.

Pop Art’ın mimariye ilk yansımaları, alışılagelmiş öğeleri alışılagelmemiş ortamlarda kullanma anlayışı ile ortaya çıkar. Sıradan, anlık ve basitlik gibi temel özellikleri benimseyerek mimariye yansıtan akım; zaman geçtikçe kendi üslubunu oluşturur ve Pop Mimari olarak anılmaya başlar.

Dans Eden Ev (1996)

Dans Eden Ev (The Dancing House), dekonstrüktivizm akımının önemli örneklerinden olup kentse bağlamda Prag için bir sembol niteliği taşır. Formunun, dans eden bir çifte benzemesi, yapıya eğlenceli bir tutum katarak akımın etkilerini gösterir.

Her şeyden önce bir akım olarak sahip olması gereken kuramsal alt yapıdan mahrum olan Pop Mimari; en önemli Pop Mimarlık kuramcısı Robert Venturi tarafından geliştirilir. Pop Mimari, sanat ve mimarlığı ortak paydada kavuşturan önemli bir buluş noktası haline gelir.

Sharp Tasarım Merkezi (2004)

Will Alsop, Sharp Tasarım Merkezi’ni kaldırmak için kullandığı ayakları sıra dışı bir açıyla yerleştirir. Bu ayaklarda çarpıcı renkler kullanarak modernizm tutumlarına esprili bir Pop Mimari yaklaşımında bulunur.

Pop Art’ın mimariye yansıma şekli, zaman geçtikçe değişse de tek amacı, toplumlar ile iletişim kurmak olur. Çarpıcı olma ve dikkat çekme gibi ikincil amaçları olsa da, mimaride Pop etkiler; mimarların ve eserlerin sadece belli bir sınıfa değil, toplumun her kesimine hitap etmesini sağlar.

Drop City (1965)

Drop City kabuk görünüşü, Colorado, Amerika Birleşik Devletleri.

Buckminster Fuller’in mimarlık fikirlerinden oldukça etkilenilen Drop City gibi yapılarda, kabuklar otomobil tavanlarının geometrik şekilde kesilip bir araya getirilmesinden ve oldukça ucuz malzemelerden oluşuyor.

Neue Staatsgalerie (1977)

Neue Staatsgalerie’nin girişinden görünüş, Stuttgart, Almanya.

Neue Staatsgalerie, 1843’te yapılan ve bir sanat müzesi olan Alte Staatsgalerie’ye ek olarak tasarlanır ve uygulanır. Stirling ve Wilford, yapının mevcut üslubuna ve tasarımına bağlı kalırken, yaptığı eklemeler ile çok çeşitli kültürleri yapıya dahil eder. Oldukça karmaşık bir düzende yaşadığımızı vurgulayan Stirling ve Wilford; toplumun bulunduğu zaman içerisinde içgüdüsel olarak ya geçmişi ya da günümüz teknolojik ve sosyal oluşumunu reddetme üzerine şartlandığını düşünür. Ayrıca tasarımında, klasik göndermelerin yanı sıra kullandığı pembe, mavi gibi renkler ile genç kesime de hitap eder ve çoğulcu bir yapı ortaya koyar.

Chiat/Day/Mojo (1985)

Chiat/Day/Mojo Binası Dürbün Bölümü, California, Amerika Birleşik Devletleri.

Bir reklam firmasına ait olan Chiat/Day binasının projesi; 1985’te Frank Gehry tarafından yapılır. Heykel bölümünde, dönemin önemli pop sanatçıları; Claes Oldenburg ve Coosje Van Bruggen ile çalışır. Bir mimar ile sanatçının ilk kez birlikte çalıştığı bina, o güne dek var olan çekişmenin bitmesi açısından büyük önem taşır. Üç ayrı konseptte tasarlanan cephe; gemi, ağaç ve dürbünden oluşur ve bu üç bölüm işlevlere göre ayrılır. Cephenin en ilginç tarafı; yanındaki binanın yüksekliğini yakalayan dürbün tasarımı olur.

ACME Evi (1989)

ACME Evi genel görünüş, Havai, Amerika Birleşik Devletleri.

ACME Evi, ACME Stüdyoları’nın sahibi Adrian Olabuenga ve eşi Lesley Bailey için Sottsass tarafından yapılır. Okyanusa bakan yüksek bir tepede bulunan yapının tasarımı; büyük siyah bir tabla üzerine, değişik renk ve geometrik formlardaki kutuların yerleştirilmesi ile oluşturulur. Bu kutuların ileri geri çekilmesi ile güneşlik kullanılmayan tüm odalara gölgeleme sağlanır. Her odanın farklı renk ve kaplamadan oluştuğu projede, bu durum yapının dış cephesine de birebir yansır.