Ali

MUSTAFA TİMURİ
Abone Ol

Bir dev nasıl dikilirbilinen tüm güçlerinkarşısına…

Küçük bir çocuğun ‘en büyük benim’ haykırışıyla bir destana başlaması alışıldık bir durum değildir. Kendinin farkında olmak ilk kez bu kadar güzel cisimleşir belki de. Elini göğsüne vurup, bir arslan gibi kükrerken patlayan flaşlar gururunu okşasa da görevini hiçbir zaman unutmamak kolay değildir. Derisinin rengini çamura yakıştıranlara inat pir’ü pak çıkmak meydana mertçe ve gerçeği haykırmak şeytanın suratına kolay değildir. Büyük bir ad bulmak için adından vaz geçmek, adını hak etmek için hayatını değiştirmek ancak yiğitlere özgüdür. Bunun için bile yargılanmak her insan için kolay değildir. Onurunu almak isterler elinden, ünvanını, sesini. Arkadaşlarını ve tüm sevenlerini almak isterler elinden. Bir tek ellerini bırakırlar ona bilmeden, en büyük silahını. O eller ki karşısında dikilmek isteyene cesaretten fazlasını gerektiren. O eller ki duaya çok yakışan yumruğu insanoğlunun.

Zulmün perdesini yıkmaya kalkışmak kolay değildir ama sesi olduğun ezilmişlerin manevi gücüyle birleşince gözü karalığın ve cesaretin -ki adına destanlar yazılan cesaretin- her son yeni bir başlangıçtır artık. Aslında neyin ne olduğunu bilenlere selam vererek geçer sokakları. Yürüdüğü zaman bir şehir yürür ardı sıra, o koşunca koskoca bir kıta koşar. Sonradan geleceklere değil adeta kendinden öncekilere bile ilham vermiş gibi ihtişamla kuşanır yoksul dualarını ve an gelir bir daha doğar küllerinden anka. Çılgın bir ekonomi dönerken etrafında her şeyden azade kılmak zamanıdır ruhu. Attığı her adımı bir kelebek zarafetiyle zikre çeviren adam şimdi basit ve dolaysız duaları sırtlanarak durmaktadır köşesinde. Kara eldivenlerin ipleri son kez kontrol edilir, bir serinlik verir gözlerindeki ışık onu seyredenlere. Uğultular arasında sadece tek bir isim duyulur. Artık sahne boşaltılır ve nefeslenmek hükmünü yitirir.

Dem bu demdir; Bir dev nasıl dikilir bilinen tüm güçlerin karşısına tüm dünya öğrenir. Ve gelmiş geçmiş en büyük sekizinci raund başlar ringde. O muhteşem ses* kulaklarımızda çınlar yeniden. Ali vurur; sömürülmekten kemikleri kalmış Afrika vurur, çölde çarmıha gerilip güneşe peşkeş çekilmiş gururlu Asya vurur ve Latin Amerika’da kıvırcık sakalları, kara uzun saçlarıyla tütün tarlalarında bütün ezilenler vurur. Eli böğründe kalmış ne kadar gariban varsa, öfkesini bileğine yumruk gibi yakıştırır ve olanca hırsıyla vurur. Ali vurur..!