Altmış Sekiz Cemal

MUSTAFA SAMİ
Abone Ol

Giydiği ceket bir türlü üstüne yakışmıyor Cemal’in. Yurdu ülkücüler yönetiyor. İstanbul Mühendislik solcuların elinde. T cetvelini çantasında saklayarak giriyor yurda. “Demirin esneme payı 12.” Tokatlı olduğunu belli etmeden söz hakkı alıyor sınıfta. “Neci?” olduğunu çözemiyor kimse. Her geçen gün bir kat yük daha biniyor sırtında. İnsan ne kadar esner Cemal?

Mukavemet dersinde 20 katlı bir binayı anlatıyor hoca. “Genç mühendisler üç şeyi iyi bellemeli: teknik, estetik ve ekonomik.” İstanbul İnşaat Mühendisliği okuyor ama yedinci yılında Cemal. Üç yıl daha okul, iş ve yurt arasında gidip gelecek haberi yok. Çalışkan Cemal. Barut gibi kafa.

Teknik

“Bir binayı kurmak öyle kolay iş değil” diyor hoca. “Ne istediğinizi bilmelisiniz. Binayı inşaya başlamadan önce son çiviye kadar hesap etmelisiniz.” İmam hutbede anlatıyor. “Namaz dinin direğidir. İnsan destek direklerini sağlam kurarsa yıkılmaz, rüzgâra kapılıp gitmez. Gençlik de bina temeli gibidir. Sağlam taşlarla örülmelidir. Baba olarak bize düşen bu binaların temelinden başlamaktır.”

İstanbul İnşaat Mühendisliği okuyor ama yedinci yılında Cemal. Üç yıl daha okul, iş ve yurt arasında gidip gelecek haberi yok. Çalışkan Cemal. Barut gibi kafa.

Yahudi Yakop paraları sayarken bir yandan devam ediyor anlatmaya. “Beklemeyi bileceksin. Bu işte sabır mühimdir kuzum. Dedemin bana öğrettiği ilk ders: kıyamet kopmak üzere olsa da bekle. Çünkü vakti gelince fırsat önünde belirecek. Eğer fırsatı doğru kullanırsan kararları veren sen olursun. İster cenneti yaşatırsın, ister cehennemi. Güç budur.” “Bunlardan ilki teknik. Önce çatıyı hesap etmek lazım. Çatının ağırlığını, kirişler, destek direkleri ve biraz logaritmayla 20 kata paylamak lazım. Perçinle mi yoksa cıvatayla mı tutturmak lazım demir iskeleti? Demir deyip geçmeyin çocuklar. O bile yeterli ağırlık altında esner!”

“Demirin esneme payını hesap etmek isteyen var mı?” diye soruyor hoca. Hışımla açılıyor amfinin kapısı. Yumruklarını havaya kaldırmış bir grup öğrenci sınıfa doluşuyor. Sesi cırtlak olan “Yoldaşlarımızdan Veysel’i darp etti polisler. Onun intikamını almak için herkesi kampüsün bahçesine bekliyoruz. Yaşasın Veysel!”Veysel yaşasın da Cemal’in de yaşaması lazım. Kafa çalışıyor ama bünye nasıl tartar bu yükü bilmiyor Cemal. Polisler, öğrencilerle bir kampüsün bahçesine doluşunca okulda eğitime bir yıl daha ara veriliyor (yedi yılda mezun olması bundan). Cemal, 68 kuşağındaki son düğüm gibi derslerine çalışıyor. Okulu bitirmeye, namazlarını aksatmamaya çalışıyor. İki kuruş harçlık kazandığı Yahudi simsarın dükkanındaki işini kaybetmemek için çalışıyor. Babasının elleri ne kadar büyüktü.

Demir deyip geçmeyin çocuklar. O bile yeterli ağırlık altında esner!”

Elleriyle yüzünü severdi Cemal’in. “Cemal’ım” derdi, “büyük adam olacak.” Cemal sağlam bir delikanlı olarak yetişmişti, hamuru çoktan yoğrulmuştu nasılsa. Olsa olsa birkaç yıl… üstesinden gelir elbet. Sarı toprağın, ılıcaların ve seraların arasından Tokat’ın dışına kadar uzayan o kıvrımlı yolu kendisine benzetiyor, çantasından kitapları çıkarırken. Sonra İstanbul’un hızlı asfaltlarına gidiyor aklı. Burada bir yerlerde özeti olmalıydı; kerpiçten ve taştan evlerin, betondan ve demirden binalara dönüşmesi. İkisinde de yaşadın sen Cemal. “Çöz şu formülü artık!” Bir yerlerde okumuştu bunu. Her sene yeniden yapıyorlarmış camiyi. Toprak duvar soğuk ve yağışlı havalara dayanmıyormuş. Cami eriyip gidiyormuş. “Çöz şu işi.”

  • Estetik
  • Giydiği ceket bir türlü üstüne yakışmıyor Cemal’in. Yurdu ülkücüler yönetiyor. İstanbul Mühendislik solcuların elinde. T cetvelini çantasında saklayarak giriyor yurda. “Demirin esneme payı 12.” Tokatlı olduğunu belli etmeden söz hakkı alıyor sınıfta. “Neci?” olduğunu çözemiyor kimse. Her geçen gün bir kat yük daha biniyor sırtında. İnsan ne kadar esner Cemal? Şu kız kadar güzel olmalı projelerin. Annenin etekleri kadar temiz olmalı. Kavruk yüzüne bakıp neden modern mimariyi düşünür Cemal. Şu fidan gibi göğsü dökme beton altında ezilip gidiyor.

Ekonomik

Boğaziçi’nin inşaatına tepki gösteren gençler köprüden karşıya geçiyor. Daha ucuz, daha hızlı böylesi. Sınıf arkadaşlarının elinde; parmağına vurduğu çekicin acısıyla, buğdayın zarar ettiği yıl duvarda asılı duran orağı görüyor Cemal. Bakkal defterine iki Samsun daha yazdırıyor. Jilet fabrikalarını düşünüyor.

Kısa Maltepe mahallesi
Cins

Deniz kumunu görüyor. Cepte para yokken her şeyin pahalı olduğunu, üzülmek gerekirken neden sırıttığını düşünüyor. “Kara bir mizah gibiydi o yıllar.” diyor o günleri her hatırladığında. Çok sıkıntı çekiyor ama eline aldığı mezuniyet belgesine bakıp “güç budur” diyor hırsla. Çok sonraları bu anısından da utanıyor. Yakop’un mezarını suluyor arada.

İnşa

Darbeler almış, darbeler görmüş yetmiş küsur yaşında bir mühendis olarak bugüne dek ayakta kalmış Cemal. Torunu kucağında, anasına babasına şükran duyuyor hâlâ. Temeli sağlam binalar yapıyor. Tekniği ve maliyeti çok iyi hesap ediyor. Estetik fikrinden çok önceleri vazgeçmiş olsa da Mimar Sinan’ı dilinden düşürmüyor. İnsan bir bina inşa edecekse önce kendinden başlamalı. Cemal biliyor bunu artık.