Bazen acayip sıkıntılı, bazen de çok ferah

BETÜL NURATA
Abone Ol

Hep huzurlu olacak değildik, ikimiz de biliyoruz, asıl sorun böyle başlardı; atlar eyerlerinden sıyrılır, gönüller pusulasını şaşardı. Şuracığındaki sıkıntıya çok şey borçlusun. Düş peşine.

Hemen herkes gibisin dostum. Bir şöyle bir böyle.

Heplik ve hiçlik yoktu bu hayatta, hatırlasana.

Hep gülemez, hep ağlayamazdık. Öğrenmiştin. Mevsimler buradan alıyordu fişeğini. Hareket aynı sınıra borçluydu varlığını.

Şimdi kitabını okuyorsun, kahveni yudumluyorsun, keyifli olman gerekirdi ama değilsin. Aslında keyiflisin de, şuracığında bir iç sıkıntısı var, o da ne? Hazırlanıp okula yetişeceksin. Sıraya mı oturacaksın, kürsüye mi çıkacaksın, seç. Ne fark eder? İşler hep aynı. Diyelim kürsüdesin. Anlattın anlattın, amma da çok konuştun. Bu muydu istediğin? Bu olmalıydı ama.

Şuracığındaki iç sıkıntısıyla beraber ne yapsam diyorsun, sahi ne yapsan?

Bütün imkânlar imdadına yetişiyor, varlıklısın. Diyelim rahatsın, okul yok, iş yok. Gideceksin bir deniz kenarına. Anladın. Ne zaman sıkıntılı olsan, deniz çekiveriyor kendisine. Mavisi, kokusu. Hadi git öyleyse. O kadar kolay olmayacak ama. Aksilik bu ya. Trafik var. Yol uzun. İnat edeceksin. Gideceksin işte o denize. İniyorsun arabadan. Yürüyorsun, yürüyorsun. Göze aldın yorulmayı. Bak, deniz bile bedelini ödetiyor sana. Sevmen boşuna değil.

Balık tutanlar, kol kola yürüyenler, umarsız gezenler.

Esnaflar, dükkânlar, masalar. Hep bunlar eşlik etti can sıkıntına. Bazen sustun bazen de küfrettin, sövdün seni üzenlere.

Yoruldun, terledin, vardın böylece.

Bir su buldun, şükrettin.

Kendine geldin, aynaya baktın. Sonra? İşte karşında gemiler. Otur masaya dinlen biraz. Elini başına al. Bak biraz uzaklara. Geçti mi sıkıntın? Geçti, değil mi? Bir çay bir tost söyle, cigaran varsa kim karışabilir. Sal dumanı. İnsanlar gitti, insanlar geldi. Selam verenler, tebessüm edenler, yol soranlar. Hayat güzel. Kediler yuvarlandı, büyükler konuştu, çocuklar kıkırdadı. Sen hep bakıyorsun. Biri gelsin, selam versin diye bekliyor gibisin. Demek öylesin. Çayın bitti, paketin yarılandı. İşte keyfin yine kaçtı. Tek başınasın. Bu dünya çekilmez. Arkadaşların umurunda değil. Herkes düşman. Ne kadar gençsin hâlbuki. Bundan tam on yıl sonra çok arayacaksın güzel yüzünü. Bunu bile bile üzüyorsun gençliğini. Elinde mi? Gençliğin en büyük arkadaşın. Tamam kabul, en büyük hasmın bazen de. Yumruklarını çeviriyor resmen. Dağıtıyor yüzünü. Bocalıyorsun. Kim olduğunun hiçbir önemi yok. Dünden yaşlı, yarından gençsin hep, kâfi.

  • Hep huzurlu olacak değildik, ikimiz de biliyoruz, asıl sorun böyle başlardı; atlar eyerlerinden sıyrılır, gönüller pusulasını şaşardı. Şuracığındaki sıkıntıya çok şey borçlusun. Düş peşine.

İşte bir haber düşüyor. Haberlerden bir haber. Memleketten ve dünyadan bitmeyen üzüntüler. Uçaklar kalkıyor, füzeler yolda, bombalar patladı, evler yıkıldı. Ev-ler-siz. İnsan-lar-sız. Dünya. Sen kimin ve neyin derdindesin, çok mu önemli. Pes diyorsun. Aferin. Hadi kalk ve bir şey yap öyleyse. Toparlan yani. Yürü, konuş, bir şey söyle. Al kalemi eline. Fırlat okunu. Hareket devam ediyor.

Sahi kimsin? Bir patron, bir öğrenci, bir şair ya da saygın bir entelektüel? Söylesene, ne fark eder? Fincanlar değişse de kahvelerin acısı bir. Oturmanın, oturmanın hep oturmanın sonunu konuşmayalım. Sona geldik. Fincanı kenara ittir, denizi bırak, artık bir şey yapmalı, ne yapmalı onu düşün.

Neydi? Hep gülemez hep ağlayamazdık. Öğrenmiştin. Yedi yıl bolluklar yedi yıl kıtlıklar, sonra peş peşe gelen yağmurlar, hep bir şey söylüyordu bize. Ne çok dinledin bu hikâyeyi. İşte bir parantez, bollukta ne yapıyorsak kıtlıkta o buluyor bizi. Unutma.

Çokça duyup aklımızda tutamadığımız başka bir şey daha: Karanlık aydınlığa, kış bahara gebe. Hiçbir şey sonsuz değildi şu hayatta. Bunu da tut cebinde.

Hiç geçmeyecek sandığın üzüntüler kaç kere sevindi, nasıl baş edeceğim dediğin dağınıklıklar sonra, günü gelince nasıl da toparlandı, sanki birdenbire.

Şimdi ne olabilir?

Hani şuracığındaki sıkıntı. Onunla başlamıştı her şey. Alıp götürmüştü seni taa nerelere. Şimdi tekrar geçme vakti geldi.

Bir dost mesajı düşüyor ekrana. Ziyadesiyle muhtaç olduğun şey. Kavuştun. Neşelen.

Soruyor: Nasılsın?

Cevap veriyorsun: Hemen herkes gibi. Bir şöyle bir böyle.

Güzelim Sonbahar’a: Sevgili Sonbahar şimdilerde herkes senden bahsediyor. Hüznünden, güzelliğinden, kış habercisi oluşundan. Bahsetsinler. Gelişinle hepimiz tabiatımıza döndük. Yatmaktan uzanmaktan kurtulduk, harekete geçtik. Harekete geçenler bilirler. Kederliyiz ve fakat neşeli. Bunu şen olanlar bilirler. Öyleyse sana, yani sen gitmeden, çok teşekkür ederiz.