Benliği bölen aşk: İbn Hazm ve Güvercin Gerdanlığı

MURAT GÜZEL
Abone Ol

Kendine ait bir mektuba binaen 7 Kasım 994’de, Ramazan Bayramı arifesinde Kurtuba’nın doğu kesiminde dünyaya geldiğini bildiğimiz İbn Hazm’ın hayatı boyunca 400 esere baliğ yaklaşık 80 bin sayfa yazmış olduğu belirtilir. Bunca veludiyetine karşın, ondan günümüze ulaşan eser sayısının 30 kadar olması da dikkat çekicidir. 400 eserden sadece 30’unun günümüze kadar gelmesine ana sebebi İbn Hazm’ın eserlerinin sık sık yakılması olsa gerek.

İbn Hazım ve Zahirilik

İslam medeniyetinin altın çağı olarak olarak kabul edilen 9 ve 10. yüzyıllarda yaşamış ilim adamları arasında İbn Hazm gerek üretimi gerekse hayatıyla en ilginç isimlerden biridir. İmam-ı Azam Ebu Hanife ve İmam Malik ile özdeşleştirebileceğimiz ehl-i reye yönelik şiddetli eleştirileri içeren Zahirilik mezhebinin en bilinen sistematik savunucusudur. Zahirilik, fıkıhta reye ne ölçüde yer verileceği tartışması sonucu ortaya çıkmış bir fıkıh ekolüdür.


İmam-ı Azam Ebu Hanife ve İmam Malik ile özdeşleştirebileceğimiz ehl-i reye yönelik şiddetli eleştirileri içeren Zahirilik mezhebinin en bilinen sistematik savunucusudur.

İlke olarak nassların zahiri ve hatta sözlük anlamlarına tutunmasıyla temayüz eden Zahiri yaklaşım nassların illetleri ya da maslahatları çerçevesinde kıyasa başvurulmasına ise şiddetle karşı çıkar. Zahirilik nasslardaki zahir anlamı asla aşmamaya dikkat ederler. Zahirilerin “neyin söylendiğine” önem verdiklerini, “neyin söylenmek istendiği”ne ise ancak neyin söylendiğini tamamen açığa çıkarmak üzere başvurduklarını da kaydetmek gerekir.

Söz gelimi “Bugün sizin için dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’a razı oldum” ayetinden hareket eden İbn Hazm, rey, talil ve kıyas gibi fıkıh usulünde hükmün istinbat edileceği delili oluşturmada başvurulan yol ve yöntemlere başvurmayı dine ek yapma şeklinde anlayıp şiddetle reddeder. Malikiliğin en yaygın mezhep olduğu Endülüs’te dünyaya gelen İbn Hazm’ın hayatındaki birçok zorluğun sebebi de savunduğu bu görüşlerden kaynaklanır. İbn Hazm’a dek Endülüs’te kesin bir varlık gösteremeyen Zahirilik onun sistematikleştirmesi neticesi güçlenir. Ama bu da yaklaşık bin âlimden sadece 20’sinin Zahiri olması türünden bir güçlenmedir.


400 Eserden sadece 30'u elimizde

400 eserden sadece 30’unun günümüze kadar gelmesine ana sebebi İbn Hazm’ın eserlerinin sık sık yakılması olsa gerek.

Kendine ait bir mektuba binaen 7 Kasım 994’de, Ramazan Bayramı arifesinde Kurtuba’nın doğu kesiminde dünyaya geldiğini bildiğimiz İbn Hazm’ın hayatı boyunca 400 esere baliğ yaklaşık 80 bin sayfa yazmış olduğu belirtilir. Bunca veludiyetine karşın, ondan günümüze ulaşan eser sayısının 30 kadar olması da dikkat çekicidir. 400 eserden sadece 30’unun günümüze kadar gelmesine ana sebebi İbn Hazm’ın eserlerinin sık sık yakılması olsa gerek. Bazı şarkiyatçılara göre, ailesi yakın zamanda Müslüman olmuş İspanyol Hıristiyanlarından iken birçok tabakat müellifi, atalarından İslamiyet’i ilk kabul eden kişinin Yezid b. Ebu Süfyan’ın azatlı kölesi Yezid olduğunu belirtir.


  • Babasının Endülüs Emevilerinde vezirlik yapmış biri ve Endülüs’ün sayılı zenginlerinden olması hasebiyle hayatının ilk döneminde son derece aristokrat ve kültürlü bir çevrede müreffeh bir şekilde yaşadığını bildiğimiz İbn Hazm, Endülüs’te Emevi hilafeti sona erip mülüku’t tavaifin başlamasıyla birlikte, yani 15 yaşından itibaren birçok sıkıntıyı da gördü. Babasını ve ağabeyini veba salgınlarında kaybetti.

Yaşadığı bütün acılara rağmen Kurtuba’da kalmayı tercih eden İbn Hazm’ın siyasi bakımdan koyu bir Emevi taraftarı olduğu, Emeviliğin tekrar iktidara gelebilmesi için çeşitli siyasi faaliyetlere iştirak ettiği de mervidir. Bu siyasi faaliyetleri sebebiyle sık sık ya vezirlik makamına geçen yahut sürülen, hapsedilen İbn Hazm, 1026’dan itibaren siyasi faaliyetlere son vererek kendini telif çalışmalarına vakfetti.

Aşk yolcusunun hikmetleri: Hoca Ahmet Yesevî ve Divan-ı Hikmet
Cins

Kurtuba sonrası, Şatıbe, Bünt Kalesi ve Mayorka Adası’nda da yaşayan İbn Hazm, Mayorka’da Maliki mezhebinin Endülüs’teki hâkimiyeti sebebiyle açıkça dile getiremediği düşüncelerini serbestçe açıklama fırsatı buldu; Maliki âlimi Ebü’l-Velid el-Baci ile 1047’de gerçekleştirdiği münazara da yine burada gerçekleşti. Bu münazaranın ardından İşbilye’ye geçen İbn Hazm’ın burada da -kitaplarının yakılması sebebiyle- huzur bulamayarak atalarının yurdu Neble’ye döndüğünü görüyoruz. Vefatına kadar Neble’de zahidane bir hayat süren İbn Hazm, eserlerinin yakılması, düşünceleri sebebiyle hapsedilmesi ya da sürülmesi gibi durumlara ise cevabını şu iki beyitle verir: “Kâğıtları yakabilirsiniz ama içindekileri asla Kazılı nakış nakış onlar benim zihnime Benimledir nereye gidersem bineklerim İnersem benimle inerler, ölürsem ölürler benimle”


Akıl mı aşk mı? Nedir bilincimizdeki bu karanlığın özü?

İbn Hazm’ın Güvercin Gerdanlığı (Arapça ismi, Tavku’l-hamâme) onun gençlik dönemlerinde kaleme aldığı eserler arasında epeyce önemlidir. Edebi yönden epey velud bir şair sayılagelen İbn Hazm’ın günümüze ulaşmış birçok şiiri de bu eserde yer alır. Güvercin Gerdanlığı’nda onun toplamda 789 beyti bulan çeşitli beyit sayılarında şiir parçalarıyla seksen altı beyitlik uzun bir kasidesi yer alır. Güvercin Gerdanlığı’nda sekiz yerde geçen yirmi yedi beyitlik bir parça ise ona ait değildir. Bu şiirlerde işlediği konularla ve onları işleme şekliyle sadece Endülüs’te değil, Avrupa’da da platonik aşkın ve romantizmin öncüsü addedilen İbn Hazm, yine de yeterince özgün bir şair sayılmaz. O bu şiirleriyle gazele din, ahlâkîlik ve iffet boyutları getirir, kadın güzelliğini tasvir eder ve aşk ile ahlâkın ilgisi üzerine çeşitli psikolojik ve felsefi analizlere girişir.


Yaşadığı bütün acılara rağmen Kurtuba’da kalmayı tercih eden İbn Hazm’ın siyasi bakımdan koyu bir Emevi taraftarıydı.

Yine de Güvercin Gerdanlığı’nda yer alan şiirler İbn Hazm’ın edebi gücünün temsilcisi olmaktan uzak görünürler. Bu şiir parçalarına nazaran eserin nesren kaleme alınmış bölümleri daha şiirsel görünür. İbn Hazm, bu bölümlerde yoğun bir anlatımla, sevgiyi ve sevenleri ele alır; bu konuları takrir, tahkiye ve sanatlı tasvir diyebileceğimiz biçimde işler. İbn Hazm için aşk ne kadar duygusal ve ruhsal olsa da insanların başına gelen bir hadisedir. Bu sebeple sırf duygusal ve ruhsal boyutlarda kalmaz; başına geldiği kişiyi dönüştürür ve böylelikle de kendisini bireysel, sosyal, tarihsel vs. bir fenomen hâline getirir. Aşk, kendisinden kaçılabilecek bir şey değildir bu sebeple. Eseri boyunca aşkı hem tahlil ede, hem anlatır, hem tahkiye eder. Bu esasen aşkın hem gönüllerde gizli, hem de toplumsal sahnede görünür bir hadise olması bakımından onun anlatılmasına dair son derece tutarlı bir biçimsel uygunluk olarak tavsif edilebilir.

Burhaneddin Tatar Hoca Güvercin Gerdanlığı üzerine kaleme aldığı mükemmel makalesinde İbn Hazm’ın eserin formu ve muhtevasındaki ikili görünüme uygun düşen bir kavramsal düşünme içinde olduğunu kaydeder.

Açık-gizli, doğru-yanlış, akıl-aşk (tutku, nefs), gerçek-hayal, haram-helal, gerçek (değerlere dayalı) aşk, sahte (değerden yoksun) aşk gibi ikili kavramlar eserin tamamına yayılır, nüfuz eder. Tatar’ın anlatımıyla “okur, kendisini hemen sağında ve solunda odaların yer aldığı uzun bir dehliz ya da geçit içinde ilerliyor gibi bulmaktadır.” Bu ikili karşıtlıklarda İbn Hazm, bazen tercihi okura bıraksa da, genelde onun tercihi bellidir. Hatta okuru da bu şıkkı tercihe zorlar, ona böylesi bir sorumluluk yükler. Zahiri bir fakih ve kelamcı olarak İbn Hazm, akıl ile aşkı zaman zaman birbirine zıt gibi gösterse de, eser, biçim ve muhtevasıyla İbn Hazm’ın niyetini aşar görünmektedir. Kitaba adını veren “Güvercin Gerdanlığı” handiyse aşk ile akıl, olan ile olması gereken, bilincin kendi içindeki bölünmüşlüğünün simgesi gibi durur.

(Güvercin Gerdanlığı, İbn Hazm, çev. M. Hakkı Suçin, Kapı yayınları, 2018)

  • Kerbikeç
  • Endülüs'ün zahiri mütefekkiri: İbn Hazm
  • Bir Endülüs Mütefekkiri: İbn Hazm, komisyon, DİB, 2016
    İslam düşünce tarihinde Zahiri mezhebini sistemleştiren ve bu mezhebin Endülüs’te tanınmasını ve yetiştirdiği fakihlerle kısmen de olsa yayılmasını sağlayan bir fakih olması yanında, İslam düşüncesinin temel dinamiklerini sorgulayan metodojik eleştirileriyle düşünce dünyasına yön vermeye çalışan bir düşünür olması itibarıyla da dikkat çeken İbn Hazm, fıkıh metodolojisinden dinler ve mezhepler tarihine, Kindi eleştirisinden siyasi ve edebi kişiliğine kadar çok yönlü, dirayetli ve asırlardır süren bir etkiye sahiptir. İbn Hazm’ın ilmi kişiliğini ele alan kitap onu Türk kültür ortamına daha detaylı olarak tanıtmayı da başarıyor.
  • (Bir Endülüs Mütefekkiri: İbn Hazm, komisyon, DİB, 2016)
  • İbn Hazm Zahiriliği nasıl sistemleştirdi??
  • İbn Hazm: Zahirilik Düşüncesinin Teorisyeni, H. Yunus Apaydın, İSAM, 2018
    İbn Hazm, ehl-i Hadis ve neo-selefiliğin sıkça tartışıldığı günümüzde, bu bakış açısının daha radikal bir görünümü addedilebilecek zahiri düşünceleriyle ve fıkhi kişiliğiyle de son derece önemli bir şahsiyet. İbn Teymiyye’den Zehebi’ye birçok âlimin şu ya da bu şekilde düşüncelerine önem verdiği, yazdığı el-Muhalla ile İslam fıkıh tarihinin bir nevi ansiklopedisini oluşturmuş İbn Hazm’ı Yunus Apaydın Hoca Zahiriliğin teorisyeni olması bakımından ele alıyor. Gerek Zahiriliğin İslam fıkıh düşüncesindeki yeri gerekse İbn Hazm’ın ona verdiği şekli Apaydın’ın kitabıyla daha rahat kavramamız mümkün hâle geliyor.
  • (İbn Hazm: Zahirilik Düşüncesinin Teorisyeni, H. Yunus Apaydın, İSAM, 2018)
  • Bir aşk yolculuğu: Aklın merkezine seyahat
  • Prof. Dr. Şinasi Gündüz Hoca’nın genel yayın yönetmenliğinde çıkan ve dinler tarihi disiplininde uzmanlaşmış bir dergiydi Milel ve Nihal.
    Prof. Dr. Şinasi Gündüz Hoca’nın genel yayın yönetmenliğinde çıkan ve dinler tarihi disiplininde uzmanlaşmış bir dergiydi Milel ve Nihal. Derginin altıncı cildinin üçüncü sayısı İbn Hazm özel sayısı olarak yayımlandı. Bu özel sayıda İbn Hazm’ın dinler tarihi, dil, hadis, fıkıh teorisi ile ehli sünnet kavramına yaklaşımına dair birbirinden kıymetli birçok makale var. Ama benim dikkatimi tabii ki Burhaneddin Tatar Hoca’nın mükemmel addedilebilecek felsefi yazısı çekti. Güvercin Gerdanlığı üzerine felsefi bir yorum da bulunduğu yazısında Tatar, eserin yazarının niyetini bile aşabilecek boyutlarına sözü getirerek aşkı aklın merkezinde düşünmemizi öneriyor.
  • (Milel ve Nihal cilt 6, sayı 3, Eylül-Aralık 2009)