Bir hacamat hikayesi

MUSTAFA ÇİFTCİ
Abone Ol

Üç arkadaş toplanmışız. Havadan sudan muhabbet ile vakit geçiyor. Bir telefon geldi. Bize 30 km. uzakta bir otele dahiliye uzmanı bir doktor gelmiş hacamat yapıyormuş.

Ben daha evvel de hacamat yapanları duyardım da güvenmezdim. Ama bu sefer dahiliye uzmanı yapıyor diye heveslendim. Arkadaşlar da olur dediler.

Yola düştük. Teker meker gidiyoruz. Yolda herkes hacamatla ilgili yarım yamalak bildiklerini anlatıyor. Benim de bilgim yok ama korkum var. Diyorum ki yapan kişi ustası olmaz da bir hata yaparsa. Duyuyoruz televizyonda böyle şeyler. Enfeksiyon kaparsak seyret halimizi…

Az buçuk yol aldık bir telefon geldi. Meğer dahiliye uzmanı dedikleri hacamatçı, dahiliye uzmanı değil pratisyen hekim imiş. Olur ne yapalım. Uzman kolay kolay otel odalarında hacamat yapmaz zaten. Yola devam ettik. Benim içime kurt düştü. Yahu pratisyen hekimsen madem, neden uzamanım diyorsun. Neden otel odasında yapıyorsun hacamatı?

Arkadaşların morali bozulmasın diye ses etmedim. Ama ben doktor kısmından azami özen beklerim. İnsan hayatıyla oynuyorsun kolay değil yani. Ama olsun, en azından pratisyen hekimmiş diyerek kendimi teselli ediyorum.

Az daha gittik. Bu arada arkadaşlarla üçümüz de hacamat yaptıralım mı? Yoksa bir kurban seçip ondan gelecek cevaba göre biz de yaptırıp yaptırmamaya karar verelim mi diye düşünüyoruz. Genel kanaat içimizden bir kurban seçmek. Yaşı en büyük olanımızı seçtik. Ne de olsa telefon da ona gelmişti.

Yolumuzu yarılamışken bir telefon daha geldi. Hacamat yapan kardeşimiz pratisyen hekim değilmiş. Sağlık memuruymuş. Buyur buradan yak. Yahu baştan böyle söyleseydiniz hiç yola düşmezdik. Böyle iş mi olur? Sağlık memurunun tıp bilgisine ne kadar güveneceğiz? Ya sabır çekip yola devam mı edelim yoksa geri mi dönelim dedik.

Hacamat olsun diye kurban seçtiğimiz arkadaş “ben geri dönmem, madem bu kadar yol geldik bir bakalım, yapsın da görelim nasıl bir şeymiş”, deyince biz de “eh haydi öyle olsun” deyip tekrar yola düştük.

Otele vardığımızda anladık ki meğer hacamatçı kardeş sağlık memuru da değilmiş. Yuh artık dedim. Dahiliye uzmanından düz memura kadar düştük. Bu nedir canım…?

Meğer hacamat yapan arkadaşta daha ne marifetler varmış. Kendisi atanamamış bir memurmuş. Aynı zamanda internet işindeymiş. Sipariş üzerine internet sitesi yapıyormuş. Bir de milletvekilleri isterse onlara konuşma metni yazıyormuş. Adam konuştukça kendine yeni işler uydurdu.

Hacamat için kurban seçtiğimiz arkadaş fikrinden caymadı. Hacamatçı arkadaşın birden çok alanda at koşturmasını beceriklilik olarak yorumladı. “Böyle adamların elinden her iş gelir. Bravo adama. Sen ben hacamat yaptırmazsak bu adam nereden ekmek yiyecek” diyerek soyundu dökündü hacamata hazır oldu.

Hacamat başladı. Adam artan kanları eski bir yoğurt kabına boşaltaraktan ve hacamat sırasında sürekli konuşaraktan yaptı yapacağını. Sonra sıra bize geldi. Aman aman biz almayalım dedik.

Hacamat bitti. Arkadaşımızda olumlu bir gelişme olacak mı diye beklemeye başladık. Ama iyi bir gelişme olmadı. Bir hafta kadar sırtı acıdı. Sonra artık bu hacamatçının hali bizim sohbetlerin baş meselesi oldu. Anladık ki Türkiye’de uzmanlık boş bir laftır. Uzman olana kadar harcadığın zamanda ne işler becerir bir insan!

Otel odasını hacamatçıya ayarlayan arkadaşlar komisyon almış mıdır bilmiyoruz. Ama bizim gibi tedirgin müşteriyi bile kandırıp hacamat eden arkadaşın piyasaya olan hakimiyetine şapka çıkardık.

İşin ucunda insan sağlığı varmış, enfeksiyon kaparmış, hacamatın adını kötüye çıkarırmış, bunların hiçbirinden endişe etmeyen arkadaşa ne diyeceğimizi bilemeden. Canım ülkemde yaşamanın bazen Hindistan’da yaşamak kadar eğlenceli ve renkli ve dahi tehlikeli olduğuna bir kere daha karar verdik.

Kıssadan hisse şudur; hacamat iyidir ama hacamatçıların kimliğinden emin olmak gerekir. Ayrıca otel odalarında değil daha temiz bir yerde olsun lütfen hacamat işi.

Kalın sağlıcakla…