Dostoyevski'den bugüne: Modern terörizmin arkeolojisi

HALİL KURBETOĞLU
Abone Ol

Raskolnikov’un baltasında Marmeladov’un çocuklarının ismi, Yeni Zelanda cânisi Tarrant’ın silahında Osmanlı’ya karşı ayaklanan İskender Bey’in ismi yazar. Raskolnikov da Tarrant da kendilerini birer katile dönüştüren sistem yerine tıpkı kendileri gibi sistemin kurbanı insanlara şiddet uygulayarak yine aynı sistemin birer kurbanı olmuştur.

Honore de Balzac, Goriot Baba’da Madam Vauquer Pansiyonu’na üzerinde şöyle bir yazı bulunan levhanın olduğu büyük bir kapıdan girildiğini aktarır: “Her iki cinsten ve öteki insanlar için” Öteki insanların, ilk ve resmi roman kahramanı olarak karşımıza çıkmaya başladığı yıllar da bu yıllara denk düşer. Madam Vauquer Pansiyonu modern hareketin makbul ve makul olarak kabul etmediği, kent hayatına adapte olamayan ve yaşayabilmek için varoşlara “ricat” edenlerin toplandığı ölüm kamplarıdır.

1834 yılında Balzac, bu romanı kaleme alırken insanlığın artık sadece iki eksen, “Ayrıcalıklılar ve Ötekiler” etrafında kutuplaştığını da bildirir.

Gerçekten de Goriot Baba değişen şartlara ayak uyduramadığı için bu pansiyona “1813 yılında ricat eder.” Ricat, çekilme, askerî bir tabir olarak boş yere kullanılmış değildir. Hayattan tard edilmişlerin yaşayabilmek için son çare olarak çekildikleri mekânlardan biridir bu pansiyon. 1834 yılında Balzac, bu romanı kaleme alırken insanlığın artık sadece iki eksen, “Ayrıcalıklılar ve Ötekiler” etrafında kutuplaştığını da bildirir.

Ne kadar insan o kadar öz
Cins

Goriot Baba’nın pansiyona çekildiği tarih, modern hareketin şehir hayatını tümden dizayn ettiği, 1785- 1814 yılları arasında Paris belediye meclisinin aldığı bir kararla şehir merkezindeki mezarlıkların Catacombe’lara taşındığı tarihtir aynı zamanda. Yeni imar alanları açmak için mezarlıkların gözden ırak bir yere, yeraltına, eski bir maden ocağına taşınması bir anlamda Tanrı ve öteki dünya fikrinin kent merkezlerinden silinmesi anlamını taşır. Bu durum Türk modernleşmesi için de hemen hemen aynıdır. Fatih-Harbiye’nin Pera’ya âşık Neriman’ı arkadaşı Fahriye’ye cadde üzerindeki bir kabristanı gösterir:

Allah aşkına bak! dedi. Yol üstünde mezarlık olur mu? Koskoca cadde, ortasında mezarlık… Mezarlar arasında yaşıyoruz!

Modern hareketin, Tanrı’yı insan zihninden, mezarlıkları şehir merkezlerinden silme projesi, şiddetin de bir tür topolojik dönüşüme uğrasına neden olur.

Mösye Rastignac'ın Aynası

Rastignac, Dostoyevski’nin en meşhur katil karakteri Raskolnikov’un atası olarak kabul edilebilir. Dostoyevski’nin sıkı bir Balzac okuru ve çevirmeni olduğu düşünüldüğünde bu yargı hiç de boş değildir. Raskolnikov nasıl ideolojik katil ise Rastignac da aynı şekilde bir ideolojik hırsızdır. Rastignac içinde bulunduğu ortamı bir mesaj olarak almış (medium is message) o ortamın gerektirdiği şartlara göre şartlanarak, kısa yoldan servet sahibi olmanın yollarını aramış yoksul bir hukuk öğrencisidir.

Raskolnikov nasıl ideolojik katil ise Rastignac da aynı şekilde bir ideolojik hırsızdır.

Yoksulluğunu zengin ve asil kadınların kalbini çalarak onlar üzerinden elde edeceği servet ile yok edeceğini zanneder. Bunun için, olduğu gibi değil diğerlerinin saygısını kazanabileceği gibi görünmek adına, annesinden, kız kardeşinden elinde avucunda ne kadar para varsa ister. Bunu isterken müthiş bir vicdan azabı da duyar ama emellerini gerçekleştirdiği zaman onlara da yardımcı olacaktır.

Rastignac romanda onun içindeki kötü emelleri kışkırtan Vautrin’le karşı karşıya konur. Vautrin, Rastignac’ın olmak istediği kişidir ama vicdanı onun kötü tekliflerinden rahatsız olur. Vautrin’le yapılan uzun bir konuşmanın ardından (hırsızlığın tüm meşrulaştırıcı yönleri ortaya serilmesine rağmen)Rastignac kararından vazgeçer gibi olur. Fakat… Aynada bir anlığına kendini görür Baron de Rastignac:

Rastignac, kendini bu düzgün kılık içinde, güzel eldivenler, güzel pabuçlarla görünce, erdemli kararını unuttu. Gençlik adaletsizliğe doğru yöneldiği zaman, bilincin aynasına bakmayı göze alamaz, oysa olgunluk çağı kendini bu aynada görür; yaşamın bu iki evresi arasındaki tüm ayrım buradadır.

Rastignac’ın o aynada gördüğü, Raskolnikov’un gördüğünden ve hatta Yeni Zelanda canisi Tarrant’ın gördüğünden farklı bir rüya değildir.

  • Modern hareketin, Tanrı’yı insan zihninden, mezarlıkları şehir merkezlerinden silme projesi, şiddetin de bir tür topolojik dönüşüme uğrasına neden olur.

Bay Goldyakin'den yeraltı adamına

Byung-Chul Han, Şiddetin Topolojisi adlı eserinde mikro-fiziksel şiddeti, başarı ve performans toplumunda bireyselleştirilmiş, kökten ve anlamdan soyutlanmış (referans kaynakları elinden alınmış) bireyin “ötekine” değil bizatihi “kendine” uyguladığı şiddet olarak tarif eder. Buna göre birey, kendi içinde parçalanmış ve performans toplumunun gerekliliklerini yerine getirebilmek adına içkin bir şiddet uygulamaya başlamıştır. Bu şiddet türünde katil de kurban da aynı kişidir.

Aynı kazanda pişiriyorlar bizi
Cins

Hem kendi üzerinde egemen olarak bir Homo Liber hem kendini cezalandıran bir Homo Sacer’dir artık. Dostoyevski romanlarında ortamın makro-fiziksel şiddet planında öğüttüğü adamların ilki Bay Goldyakin’dir. Goldyakin, başarı ve performans toplumunun “like”lamadığı, yaşayış tarzıyla onaylamadığı bir karakterdir. Bu, kendisine melankolik yaşam şekli diye yutturulmuş, işin kötü tarafı da bu zokayı Goldyakin bile isteye yutmuştur. Bir gün iş yerinde kendisine tıpatıp benzeyen bir ikizi ile karşılaşır.

Dostoyevski romanlarında ortamın makro-fiziksel şiddet planında öğüttüğü adamların ilki Bay Goldyakin’dir.

Adı Goldyakin olan bu ikiz, onunkiyle çok benzer bir hikâyeye sahiptir. Goldyakin, bu Goldyakin’i düşmanlarının onun ayağını kaydırmak için bulup getirdiklerini düşünür. Fakat bu ikiz, Goldyakin gibi içe kapanık değildir, amirlerine yağ çekip aferin almayı bilir, başkasının hazırladığı dosyayı çalarak müdüre sunmayı ve yükselmek için her türlü dalkavukluğu pek iyi becerir.

  • Goldyakin’in hayatı iyice mahvolmuştur, bütün derdi hem hayran hem düşman ilan ettiği sahte Goldyakin’ledir artık. Roman sonunda ise Bay Goldyakin, tımarhaneye doğru yola çıkarılır. Goldyakin, insanın kendine içkin uyguladığı şiddetin en güzel örneğidir.

Başarı ve performans toplumunda hepimiz içimizde bir Goldyakin yaşatırız ve Goldyakin’e benzemeye çalışırız. Bunu yapmadığımızda sonumuz ya tımarhane ya yeraltıdır. Doktoru açıkça Goldyakin’e bunu tavsiye eder: “Yaşam biçiminizi kökünden değiştirmeniz, kişilik yapınızı bütünüyle kaldırıp atmanız gerektiğini söylüyorum.”

Modern Teröristin Psikolojisi

Yeraltı Adamı, Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar romanında isimsiz bir kahraman olarak agoraya tekrar indiği sürgün sonrası dönemde ortaya çıkar. Yeraltı, yer üstünde yaşama imkânı kalmayanların ricat ettikleri catacombedur. Orada tekrar kan toplar, toparlanır ve yer yüzüne çıkmayı umar.

Raskolnikov içine doğduğu çağın, ortamın yaratımıdır.

Çernişevski’nin Kristal Sarayı’na ve modernizmin öklidyen, üç boyutlu bakışına başkaldırıdır. Yeraltı Adamı kendisine zarar verme pahasına istek ve arzularının peşinden gidebileceğini, subaya omuz atmanın olası tehlikelerini bildiği hâlde hiç tereddüt etmenin bunu yapabileceğini gösterir. Raskolnikov ise Rastignac ve Yeraltı Adamı arasında bir noktada durur. Rastignac gibi işleyeceği suçu meşrulaştırıcı bir düzlem yaratır. Bir yandan da yeraltı adamına benzer şekilde subayın (sorgu hâkiminin, güçlü olanın) üzerine gider. Goldyakinvarî bir içsel şiddetin kurbanıdır da. Dostoyevski’de her karakter bir öncekinden izler taşır.

Önce ellerinde İncil, sonra tüfekle geldiler
Cins

Raskolnikov’un kadınları ne için öldürdüğü kendi tarafından bile tam olarak çözülememiş bir muammadır. Fakat ne için öldürmediği kesindir. O güç, servet, para, intikam, ideolojik ispat için öldürmez.

  • Raskolnikov içine doğduğu çağın, ortamın yaratımıdır. Ortamın tüm meşrulaştırıcı nedenlerini yanına alır ve fakat bunları yeterli görmez.

Lizaveta’nın yaşamasını bin tefeci kadının öldürülmesine yeğler elbette. Aynı zamanda cinayeti işlemeden altı ay önce bir dergide suç ve ceza üzerine, cinayet ve öldürmek üzerine bir inceleme bile yazmıştır. Entelektüel bir katildir anlaşılan. Metnin ruhu bize referanslarını kaybetmiş bir insanın ne derece radikalleşebileceğini, şiddeti ne derece meşrulaştırabileceğini, ötekine uyguladığı şiddeti bizzat kendine bile yöneltebileceğini anlatır.

Yeni Zelanda cânisi Tarrant’ın silahında Osmanlı’ya karşı ayaklanan İskender Bey’in ismi yazar.

Raskolnikov ilk modern terörist olarak tarihte yerini alırken, Yeni Zelanda katili Tarrant’ın da psikolojisini tahlil etmemize yardımcı olabilir.

Tanrı yoksa benim apoletlerimin ne anlamı var?

İkisi de arkalarında bir manifesto bırakmıştır. İkisi de ortamı mesaj olarak kabul etmiş, ikisi de sınır çizmiş, tariflere girişmiştir. İkisi de dinsizdir. İkisi de modern hareketin çocuklarıdır. Raskolnikov’un baltasında Marmeladov’un çocuklarının ismi, Yeni Zelanda cânisi Tarrant’ın silahında Osmanlı’ya karşı ayaklanan İskender Bey’in ismi yazar. Raskolnikov da Tarrant da kendilerini birer katile dönüştüren sistem yerine tıpkı kendileri gibi sistemin kurbanı insanlara şiddet uygulayarak yine aynı sistemin birer kurbanı olmuştur. Suç ve Ceza referans kaynaklarını yitiren insanın trajedisidir. Yeni Zelanda katliamı gibi olayların bu trajedinin bir sonucu olarak gerçekleşeceğini ilk defa öngören Dostoyevski Suç ve Ceza’da yine durumun kaotikliğini bir yüz başının ağzından şöyle aktarır: “Tanrı yoksa benim apoletlerimin ne anlamı var?”