Güneşin altındaki adam: Ghassan Kanafani

PEREN BİRSAYGILI MUT
Abone Ol

“Filistin Direniş Edebiyatı Antolojisi”ni hazırlayan ve büyük bir Kanafani hayranı olan Edebiyat Profesörü Barbara Harlow da söylemişti; “İsrail onun kaleminden öyle çok korktu ki, en verimli çağında koparıp aldı aramızdan. Biraz daha yaşasaydı...”

Vatanı işgal edildiğinde, henüz on iki yaşında bir çocuktu Ghassan Kanafani. Ve ailesi ile birlikte Yafa’da yaşıyordu. O andan itibaren, her şey bambaşka bir renge bürünmüştü. En çok da çocuklar için. Evet, adına işgal dediğimiz o şey, Filistin’de ne kadar çocuk varsa, bir anda büyümesine neden olmuştu hepsinin. Dünün sokakta top koşturan yaramaz veletleri, kederli ve suskun bakışlarla etrafta gezinen genç birer adama dönüşmüşlerdi. Ghassan Kanafani, daha sonra yazdığı bir yazıda o günleri anlatırken; “Çocukça mutluluğumuz üzerine karabasan gibi çöken gecelerin sızısında büyüdük”, demiş ve şöyle devam etmişti; “İnsanın yavaş yavaş büyüdüğüne mi inanırsın? Hayır, aslında o aniden doğar ve büyür. Tek bir an, tek bir sözcük onun yüreğini yeni bir kalıba sokar. Tek bir sahne onu çocukluktan kendi yolculuğunun sarp yollarına bırakıverir.”

Kuveyt’e giderek bir süre öğretmenlik yapan Ghassan Kanafani, oradan Beyrut’a geçmiş, meşhur El-Hedef gazetesinde çalışmaya başlamıştı.

Ghassan’ın 12. doğum gününde yani 9 Nisan 1948’te Deir Yasin Katliamı meydana geldi. O gün, Deir Yasin köyünde yaşayan 100’den fazla Filistinli acımasızca katledilmişti. Ghassan Kanafani, o tarihten sonra doğum gününü bir daha asla kutlamadı.

Ailesiyle beraber önce kısa bir süreliğine Lübnan’a, ardından ise öğrenim hayatına devam edeceği Şam’a gitti. Herkes gibi, çatışmalar son bulduğu zaman, evlerine geri döneceklerini düşünüyorlardı. Toplam 6 erkek ve 2 kız kardeş idiler. Yani büyük bir aileydiler. Şam’a yerleştiklerinde çocuklar da burada okula başlamışlardı.

Ghassan Kanafani, Şam Üniversitesi Arap Dili ve Edebiyatı bölümüne kaydoldu ancak Filistin ulusal hareketi içerisinde aldığı aktif rol nedeniyle okuldan uzaklaştırıldı. Ghassan Kanafani’nin içinde müthiş bir yazma tutkusu vardı. Kuveyt’e giderek bir süre öğretmenlik yapmış, oradan Beyrut’a geçmiş, meşhur El-Hedef gazetesinde çalışmaya başlamıştı. Bu esnada, neredeyse nefes dahi almadan yazıyordu. Hikayeler yazdı, şiirler yazdı, araştırma yazıları kaleme aldı ve hatta bir roman yazmanın hayalini kurmaya başladı. Filistin, işte oradaydı. Bütün ihtişamı ve güzelliğiyle yanı başında duruyordu. O canım Zeytin ağaçlarının kokusu dahi geliyordu sanki burnuna. Ancak vatanına girmesi yasaklanmıştı. Bu yüzden, her ne yazarsa yazsın, tek bir şeyi hedef alıyordu. En çok istediği şey, dünya kamuoyunun dikkatini Filistin’de yaşanan o büyük drama çekebilmekti. Bazı geceler hiç uyumuyor, bazı geceler ise birkaç saatlik uykunun ardından yazmaya devam ediyordu.

18 kitabı bulunan Kanafani'nin aynı zamanda medeniyet, siyaset ve Filistin halkının mücadelesi üzerine yüzlerce makalesi vardır.

Beyrut’ta bol nikotinli geçen bir gecenin ilerleyen saatlerinde şu şatırları düştü hikayesinin orta yerine:”Bu dünya üzerinde tek bir şey dışında her şey çalınabilir, yağmalanabilir. Çalınamayacak tek şey haklı bir davaya ve inanca bağlılıktan doğan aşktır.

En ünlü uzun hikâyelerinden birisi olan “Ricalü’ş Şems” yani “Güneşin Altındaki Adamlar”ı da Beyrut’ta kaleme aldı. Güneşin Altındaki Adamlar, 1963 yılında basıldı. Kitap, çalışabilmek için Kuveyt’e gitmek isteyen 3 Filistinli mülteci hakkındaydı. Tesadüf eseri Bağdat’ta karşılaşan bu 3 adamın da amacı, ailelerine para gönderebilmekti. Basra üzerinden Kuveyt’e gideceklerdi. Planlarına göre araba onları alacak ve sınırdan geçerken su tanklarının içinde saklanacaklardı. Fakat sınırda çok uzun süre bekletildikleri için, üçü de su tankının içinde havasızlıktan ve sıcaktan hayatlarını kaybediyorlar. Şoför, sınırı geçtikten sonra 3 Filistinli mültecinin de hayatını kaybettiğini görüyor. Ve “Neden bidonlara vurmadılar” diye haykırıyor; “Seslerini neden duyuramadılar bana?” Kitap büyük bir ilgiyle karşılandı, Ghassan Kanafani’nin güçlü anlatımı vurguladıkları Filistinliler arasında yaygın bir ifade haline geldi; Sesini duyurmak, direnmek...

Kanafani'nin sokak resimleri Filistin'de, Lübnan'da sık sık rastlanılan bir durum.

Ghassan Kanafani, Filistin halkının yaşadıklarını hikayelendiren ilk yazardı. 30’lu yaşların ortalarına gelmeden, toplam18 tane hikaye kitabı ve yüzlerce makale kaleme aldı. Portakal Vatanı’nın Hazin Öyküsü, Hayfa’ya Dönüş, Size Kalan, Kör Adamla Sağır Adam, Filistin’in Çocukları ve diğerleri...

8 Temmuz 1972 sabahı, Mossad tarafından karısı ve çocuklarının önünde suikaste uğradığında henüz 36 yaşındaydı. Filistinli bir arkadaşımız bir keresinde şunu söylemişti; “Ghassan Kanafani’nin en azından 10 yıl daha yaşadığını bir düşünsenize, kim bilir daha neler yazacaktı?” Aynı şeyi “Filistin Direniş Edebiyatı Antolojisi”ni hazırlayan ve büyük bir Kanafani hayranı olan Edebiyat Profesörü Barbara Harlow da söylemişti;

“İsrail onun kaleminden öyle çok korktu ki, en verimli çağında koparıp aldı aramızdan. Biraz daha yaşasaydı...”

Sevgili eşi Anni Kanafani’nin anlattığına göre, o lanet olası bomba patladığında, henüz tamamlanmamış bir hikayenin ortasındaydı Ghassan Kanafani. Masasının üzeri bir sürü taslakla, yapılması tasarlanan bir sürü iş ile doluydu. Her şey ama her şey öylece kaldı.

Ghassan Kanafani 8 Temmuz 1972 yılında MOSSAD'ın sui kastı sonucu öldürüldü.

Eşi ve arkadaşları tarafından ölümünün ardından kurulan Ghassan Kanafani Vakfı, bugün Beyrut’ta faaliyet gösteriyor. Ve şahane işler yapıyorlar. Bu vakfın neler yaptığını, ne şartlar altında ayakta kaldığını iyice anlatmadan olmaz. O da inşallah bir başka yazıya kalsın...

Hamiş; Filistin davasına gönül vermiş yayıncı ağabeyler, ablalar... Ghassan Kanafani’nin kitaplarını yayınlamak için daha neyi bekliyorsunuz? Aramızdan ayrılalı neredeyse 45 yıl olacak...