Güzele güzel denmez

HÜSEYİN ATLANSOY
Abone Ol

Bebek’teydik. İsmini, Bebek Çavuş'tan alan yerde. Denklerimizi indirip bir bankta oturmaya başlamıştık ki, denizden gelen bir imdat sesi, başlarımızı sesin geldiği yere çevirmemize yetti. Bir sandal. Sandalın içinde bir adam, ellerini denize uzatmış suların içinde debelenen bir adamı sandalın içine çekmeye çalışıyor. Üçümüzde bozkır çocuklarıydık. Yüzme bilmiyorduk.

Bilmiyordum.

Bilmiyordum dememin, şimdi bildiğim anlamını her zaman içermediğini de bilmiyordum. Anlar, değerliydi.

Yağmuru inkâr eden kurşunlar
Cins

Birbiri ardına sıralanan belki bir karmaşık parabol oluşturan kendine eğri ve doğru belki elips süzülüşündeki kartal gözün izdüşümlerini herkesin kendi nefeslerinde kendi gölgelerinde hatta kendiliklerinde speküle edebileceklerini hissedebiliyordum. Anlar, değerliydi.1985 yılına uzanan süreç hızını belki de ta yaratılış öncesi süreden alıyordu. 1979 yılında genetik hafıza üzerinde düşündüğümü saklamayacağım. Neyse.

1985 yılına uzanan süreyi batılıların çok sevdiği ‘kendi’ üzerinde spekülasyon yapmayı bir anlama çabası olarak kullanarak 1979’dan başlayarak anlatayım. Bütün batı düşüncesini kendilik üzerine spekülasyon biçiminde okumak çok şenliklidir söylemeden geçmeyeyim.1985 yılını bu yöntem eşliğinde ‘Kuyruğunu Toplayan Maymun’ ile toparlamıştım. Şahane bir maymuncuk idi.

Okyanuslar sakindir. Kasırgası şahane... İlk yedi yazı bittiğine göre belki ayak değiştiririz ayakkabı bulamazsak. Hadi hoşçakalın.

1979 yılında üniversite sınavına girmiş 1973 yılındaki sınava geç kalma olayını bu sefer yaşamamıştım. Onu da bir ara anlatırım. Sınav başvurusundan bir gün önce yaptığım bütün tercihleri değiştirip -o zamanlar tercihler sınavdan önce yapılıyordu- Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü'nü başa çekmiştim. Liseyi matematik ve fen şubelerinde okumuştum. Olsundu.

Sonuçlar posta aracılığı ile evlere bildiriliyordu. Evet. Önce bir hazırlık sınavına girmem gerekiyormuş. Girdim. Yurt başvurusu da kabul edildikten sonra ben, rahmetli dayım ve Bilal Kot ile İstanbul’a gitmek üzere biletlerimizi aldık. Gece yarısı saat ikide hareket eden otobüs sabaha karşı altıda bizi ve denklerimizi Beşiktaş’ta indirdi. Daha doğru dürüst soluklanmadan cümle Beşiktaş köpekleri çevremizi sarmıştı. Mecaz ya da kinaye yok. Hemen bir taksi çevirip bizi üniversiteye atmasını söyledik. Ancak, o, bizi Bebek’te bırakacağını o saatte kapıların açık olmayacağını ifade ederek ikna etti.


Sandalın içinde bir adam, ellerini denize uzatmış suların içinde debelenen bir adamı sandalın içine çekmeye çalışıyor.

Bebek’teydik. İsmini, Bebek Çavuş'tan alan yerde. Denklerimizi indirip bir bankta oturmaya başlamıştık ki, denizden gelen bir imdat sesi, başlarımızı sesin geldiği yere çevirmemize yetti. Bir sandal. Sandalın içinde bir adam, ellerini denize uzatmış suların içinde debelenen bir adamı sandalın içine çekmeye çalışıyor. Üçümüzde bozkır çocuklarıydık. Yüzme bilmiyorduk. Herkes uykudaydı sanki.

  • Önce bizden başka kimse yoktu. Sonra birileri gelip denize düşen adamı kurtardılar. Yardım çığlığını koparan adamın oğlu imiş. Sarası tutmuş ve denize düşmüş. Gün aydınlanınca yurda gittik. Sadece bir kişi vardı. Bir iki laflamadan sonra dayım ve Bilal beni bırakıp ayrıldılar. İşte yalın yalnız ve kendimleydim.

...

1985 yılı boyunca rüyamda sürekli bir kızın yardım çağrılarını görüyordum ancak, siması bana âyan olmuyordu. Bir kliniğe benziyordu kaldığı yer. Sonra, Birhan ile görüşmeye giderken öğrendim ki; tam da o kızı gördüğüm mekan ve olay doğru imiş. Rüya elbet, öncelikle sadece göreni bağlar. Uzun bir aradan sonra bir şiir, dilimden dökülüverdi. Önce ismine güzele güzel denmez karikatür çizerken dedim. Sonra, kızın isminden hareketle aslı güzel dedim. Ve sonunda ‘matmazel’ isminde sakinleştim.

Bir kare, iki dünya
Cins

Okyanuslar sakindir. Kasırgası şahane... İlk yedi yazı bittiğine göre belki ayak değiştiririz ayakkabı bulamazsak. Hadi hoşçakalın.