'Hac yolunda karınca' Mehmet Genç

HABER MASASI
Abone Ol

"Hac yolunda bir karınca"ydı o. Çalışmalarına başladığı ilk yıllarda Osmanlı tarihinin bu denli büyük bir umman olduğunu bilmeden dalmıştı içine. 1934'te Arhavi'de başlayan ömrü sırasıyla türlü ilimlere duyduğu ilgi ve tutkuyla sürdü gitti.

1

Sırf 15 sayfalık bir makaleyi yazabilmek için bile 10 sene bekleyen; o 10 sene boyunca binlerce Osmanlıca belgeyi okuyan, sayısız makale tarayan, yüzlerce hipotez kurup o hipotezleri çürüten ve en doğrusunu ortaya koyabilmek için müthiş bir sebat gösteren birisiydi Mehmet Hoca. Hayatını hiçbir akademik unvan beklentisi olmadan Osmanlı tarihine adayan çılgın bir âşıktı. Evet o tam anlamıyla bir ilim âşığıydı. Bugünün beklenti ve çıkar temelinde kurulmuş dünyasının anlayamacağı bir uğraştı onunkisi. Ya da onun ilim yaparken aldığı karşılık, bizim gözümüzün ve aklımızın kesmeyeceği bir boyutta gerçekleşiyordu. Buna kesinlikle aşk boyutu diyebiliriz.

  • 2
  • "Hac yolunda bir karınca"ydı o. Çalışmalarına başladığı ilk yıllarda Osmanlı tarihinin bu denli büyük bir umman olduğunu bilmeden dalmıştı içine. 1934'te Arhavi'de başlayan ömrü sırasıyla türlü ilimlere duyduğu ilgi ve tutkuyla sürdü gitti. Çocuk yaşlarda matematiğe duyduğu aşk yerini daha sonraki gençlik yıllarında sosyal bilimlere bırakmıştı. Bir şey arıyordu âdeta, koca bir ırmağın yatağını bulmasıydı onun tarihe yönelmesi; Osmanlı tarihi alanında kaleme aldığı çalışmalar ise o ırmağın coşkun coşkun akışı...

3

Mülkiye öğrencisi olarak Ankara'da geçirdiği yıllar Cemal Süreya, Sezai Karakoç, Mete Tunçay, Ergin Günçe gibi bir arkadaş çevresi hediye etmişti ona. Gündüz yaptıkları okumaları gece oturup tartışabildikleri, kimsenin fikrini söylemekten çekinmediği, tüm farklı zihin yapılarına rağmen dostluğun başrolü oynadığı günler olarak anlatıyordu o günleri. Ne olduysa Mülkiye yıllarında oldu zaten. 3. sınıfın sonunda yakalandığı ve kendisini yatağa mahkûm edecek olan verem hastalığını teşhis eden doktorun akciğer filmine bakarken gözlerinde gördüğü ışık, onun ilme olan isteğini perçinleyen bir andı.

  • 4
  • Ciğerindeki verem mikrobu bir hakikat parçası olarak, doktorunu sadece görüntüsüyle bile heyecanlandırıyordu. O an, sonraki anlara eklenerek zihninde ve ruhunda hazır bulunan tüm şartları domino etkisiyle harekete geçirdi. Hastalık süreci boyunca ciddi okumalar yaptı. Ve o okumalar sonunda "Biz kimiz?" diye sormaya başladı. Aradığı cevabı sosyolojide, tarihte ve özel olarak da iktisat tarihi uğraşlarında bulacaktı. O dönem zihnini özellikle Max Weber aydınlatıyordu. O da Weber gibi geçmişten bugüne uzanan bir medeniyet analizi yapmanın peşindeydi. Yaşamını değiştiren kırılma ise İstanbul Üniversitesi İktisat Tarihi Kürsüsünde açılan asistanlık sınavını kazanmasıyla gerçekleşti.

5

Hocaların hocası Ömer Lütfi Barkan onu asistanlığına kabul etmişti. Doktora tezinde Batı'da gerçekleşen Sanayi Devrimi'nin Osmanlı'daki etkilerini ortaya koymaya niyet etti. Tezi bitirmesi gereken zaman diliminde bitiremedi. Tez bitmese de gizli bir âleme açılan bir dehliz gibi onu Osmanlı'nın bilinmezliğine doğru çekti. Elde kalan devasa arşiv mirasından anlamlı bir bütün çıkarmak istiyor bu uğurda bir ilim ehli olarak her türlü fedakâlıkta bulunuyordu.

  • 6
  • Osmanlı'nın hangi dinamiklerle 20. yüzyıla kadar gelebildiğini, incelediği sayısız arşiv belgesi sayesinde keşfetmeye başlamış ancak doktora sürecini aşmış ve asistanlık görevinden ayrılmak zorunda kalmıştı. Ancak Barkan Hoca onu himaye etmiş ve yine üniversite bünyesinde bir araştırmacı olarak kalmasını sağlamıştı. Bu da onun tam anlamıyla çığır açan, analist bir tarihçi olmasının önünü açacaktı.

7

O, çalışmalarıyla Osmanlı yönetiminin zihin yapısını ve ekonomiye bakışını doğru bir resimle ortaya koydu. Osmanlı'nın var olan tüm kurumları ve bu kurumların işleyişiyle ne kadar rasyonel bir yapı olduğunu ve kapitalizmin dışında durarak nasıl bir üretim modeli oluşturduğunu anlamamızı sağladı. Newton, "Eğer daha uzağı görebiliyorsam bu, benden önceki devlerin omuzlarında durduğum içindir." diyordu kendisini övenlere. Mehmet Hoca'nın ise omuzlarında yükseldiği bir bilimsel geçmiş yoktu. O, yolun taşlarını bizzat kendisi döşeyip yolda öyle yürüdü. Yolu açtı, yürüdü ve bizlere miras bıraktı. Geçtiğimiz ay kaybettik onu, Allah rahmet eylesin. Yol ise orada duruyor, yürümeyi bilenler için.